4 Şubat 2025 11:25
/
Güncelleme: 13:06

Şehir Plancıları Odası Genel Sekreteri Mutluer: Yeni inşa edilen deprem konutları hakkında endişelerimiz var

TMMOB Şehir Plancıları Odası Genel Sekreteri Mutluer inşa edilen deprem konutları hakkında endişelerinin olduğunu belirtip, yanlıştan dönmenin hala mümkün olduğunu söyledi.

Şehir Plancıları Odası Genel Sekreteri Mutluer: Yeni inşa edilen deprem konutları hakkında endişelerimiz var

Fotoğraf: Evrensel

TMMOB Şehir Plancıları Odası Genel Sekreteri Zafer Mutluer, 6 Şubat depremlerinin ikinci yılında yıkılan 680 bin konutun, üçte birinin teslim edilmiş olacağını belirtti. Mutluer, 11 deprem ilinde yeni yapılan alanlarda deprem güvenliği ve şehirleşme açısından büyük sorunlar olduğunu vurgularken, kentleşme pratiğinin sanki depremler olmamış gibi devam ettiğine dikkati çekerek, "Endişelerimiz var" dedi. Mutluer, yanlıştan dönmenin hala mümkün olduğunu söyleyerek yetkililere çağrı yaptı.

Maraş merkezli 11 ili etkileyen 6 Şubat depremlerinde yıkılan 680 bin konut, 170 bin iş yerinden ilk yıl 75 bin konut teslim edildiğini hatırlatan Mutluer, bu yıl da 201 bin konut ve 149 bin işyeri teslim edileceğinin açıklandığını belirtti. TMMOB Şehir Plancıları Odası Genel Sekreteri Zafer Mutluer, ANKA Haber Ajansı'na yaptığı değerlendirmede, kentleşme pratiğinin sanki depremler yaşanmamış gibi devam ettiğini vurgulayarak, “Sadece bölge için değil ülke için de endişeliyiz” ifadesini kullandı. 

Mutluer, “Bu yanlışlardan dönmemiz mümkün. Bölgesel ölçekten, mahalle birimine kadar, tüm sektörleri de içerecek şekilde bütüncül bir planlama anlayışına derhal dönmemiz gerekiyor” dedi. Mutluer şu ifadeleri kullandı:

"DEPREM KONUTLARI PLANLI PROGRAMLI İNŞA SÜRECİ YAŞAMADI"

"Bu çok ciddi bir yıkımdı ve bu yıkımın ardından bir yıl içerisinde kentlerin yeniden inşa edilmesi gerçekçi bir iddia değildi. Tam tersine bizim nitelikli geçici barınma alanlarını kısa, orta ve uzun vadede planlamamız gerekirdi. Kentleri de daha planlı programlı ve tarihsel birikimi de yansıtacak şekilde geleceğe taşımaya ve yeniden inşa etme iddiasıyla yola koyulmalıydık, ancak süreç böyle başlamadı. Hızlıca müteahhitlerin odağında olduğu bir yöntemle konutlar, sadece konut alanları yeniden inşa edilmeye başlandı.

Geçen yıl, depremin birinci yılı dolduğunda mart ayı için 75 bin konutun teslim edileceği iletilmişti bu da yaklaşık neredeyse yüzde 10’una tekabül ediyordu. Bugün ne durumdayız? Yine bakanlığın açıkladığı verilere göre 201 bin bağımsız biriminin teslime hazır olduğu duyuruldu. İş yeri sayısına baktığımızda yalnızca 149 bin iş yerinin yeniden inşa edildiği ifade edilmişti. Yani 170 bin kullanılamaz iş yerinden 149 bininin yeniden inşa edildiğini görüyoruz. Baktığımızda bu sene itibariyle konut üretim sürecinin bir miktar hızlandığını söylemek mümkün. Öte yandan sadece konutların yeniden inşası gerçekten depremin Türkiye üzerinde yarattığı etkiyi, kentlerimiz üzerinde yarattığı ettiği sarmak anlamına mı geliyor? Bu açıdan evet doğru yoldayız demek mümkün değil.

"VATANDAŞLAR BOŞ KAĞITLARA İMZA ATIYORLAR"

Konut üretim sürecinde, bizim bölgeye ilişkin gözlemlerimizde şöyle aksaklıklar olduğunu görüyoruz; örneğin vatandaşlar boş kağıtlara imza atıyorlar. Yani bu konut üretim sürecinde ne verecekleri belli, ne alacakları belli. Belirsiz, yani borçlu olacaklar mı, borçlanacaklar mı, ne kadar borçlanacaklar, ne kadarlık bir daire alacaklar, hiç biri belli değil. Ama hızlıca apar topar, müteahhitlerle bu süreç başlatıldı ve devam ediyor.”

"ANTAKYA’DA KÜLTÜREL MİRAS ALANLARINDA DA ÇOK CİDDİ BİR SORUN VAR"

Bölgesel ölçekten mahalle birimine kadar bütüncül bir yaklaşımla planlama gerektiğine dikkati çeken Mutluer, 24 Şubat 2023’te yayınlanan Cumhurbaşkanlığı kararnamesi nedeniyle bu planlama süreçlerinin devre dışı kaldığını hatırlattı. Hatay rezerv alan tartışmasını örnek gösteren Mutluer, sürekli değişiklikler olduğunu belirtti ve şunları söyledi:

"Şunu söyleyebiliriz; yaklaşık maliyetlerin çok üzerinde bedellerle ihaleler verildi, bu doğrultuda, doğal olarak bu işleri yüklenen üstleniciler yani müteahhitler ciddi bir zenginleşme alanı buldular. Hatay üzerinde ayrıca şöyle kaygılar da var, yer değiştirme, yerinden etme ve demografik yapının değişmesi kaygıları oluştu, bölge halkında… Bunlar önemli ve gerçek kaygılar. Tam da bu nedenle zaten aslında bütüncül bir planlama yaklaşımına ihtiyaç var. Yani sadece konut alanları değil, konut alanlarında yaşayacak insanların çalışma alanları ne olacak. Bu konut alanları çalışma alanları piyasanın inisiyatifine mi bırakılacak? Bırakılabilecek durumda mı, değil. Yani bütüncül kamucu bir perspektif geliştirilmesi gerekiyordu. Şimdi biz bakanlığın açıkladığı verilere baktığımızda yalnızca konut sayılarını görüyoruz. Oysa ki bu konut alanlarında yaşayan nüfusun nerede çalışacağı, çalışma alanları, çalışma alanları ile konutlar arasında ulaşım bağlantılar… Yine bu konut bölgelerinde yaşayan nüfusun ihtiyaç duyduğu ne sosyal alan hayata geçirildi, eğitim alanları, sağlık alanları… Bunlar inşa edildi mi? Mekânsal kurgusu nedir, buna dair çok ciddi boşluklar bulunuyor.

Ayrıca Hatay’da Antakya’da kültürel miras alanlarında da çok ciddi bir sorun var. Antakya’da biz itiraz etmiş ve kamuoyuna bilgilendirme yapmıştık, bu süreçte yürüyen projelerin, uygulamaların, çalışmaların yasal zemini, altlığı olsun diye şeklen üretilmiş plan belgeleri ile karşı karşıya kaldık. Dolayısıyla proje bazlı bakılıyor, tüm bölgelere… inşaat odaklı, parçacıl müdahalelerle bu alanlar yeniden inşa ediliyor.

"REZERV YAPI ALANLARI SÜREKLİ İLAN EDİLİYOR, KALDIRILIYOR, DEĞİŞTİRİLİYOR"

Biz bu süreçte odamızın il temsilcileri ile de irtibatta olduk. Verileri toplamaya çalıştığımızda karşımızda karşılaştığımız sorunlardan biri de bu, bilmiyoruz. Bakanlığın, hükümetin, ilgili idarelerin ne yapacağını bilmiyoruz. Şunu aktarıyor arkadaşlarımız, rezerv yapı alanları sürekli ilan ediliyor, kaldırılıyor, değiştiriliyor. İşte güçlendirilme gerektiren binalar olduğunu söylemiştik, güçlendirilmesi yapılan ama güçlendirildikten ve belli bir maliyet harcandıktan sonra rezerv alan içine alınan binalar var. Bu anlamda uygulamalar da gündelik olarak değişiyor ve hiçbir bilgimiz yok, rezerv yapı alanları, imar planları askıya çıktığında o alanın ilan edildiğini görüyoruz. Burada bilginin alenileşmesiyle ilgili de bir problem var.

Dolayısıyla bölgesel olarak bakanlığın hedeflediği, ne ölçüde yaptığı, hangi alanları rezerv alan ilan ettiği, hangi alanlarda bu sürecin devam edeceğine ilişkin paylaşılmış net bilgiler yok. Yerelde meslektaşlarımız da halk da bilmiyor. Ancak idari işlemler tesis edildiğinde karşılaşıyorlar ve sonrasında sürece müdahil oluyorlar. Bu da önemli sakatlıklardan biri…”

"SADECE BÖLGE İÇİN DEĞİL ÜLKE İÇİN DE ENDİŞELİYİZ" 

Belirsizliğin her anlamda sürdüğünü vurgulayan Mutluer yeni yapılan konutların depreme dayanıklı olup olmadığı konusundaki endişelerini de paylaştı ve şu ifadeleri kullandı:

"Depremin ardından yapılması gerekenlerin başında şu geliyordu, yıkım yaşanan bölgede mikro belgeleme etüt, zemin çalışması olmayan alanlar vardı. Hasar alan yapılarla, zemin bilgisinin çakıştırılarak bir analiz yapılması gerekiyordu. Buna bağlı olarak plan kararlarının ya da yapılaşma kararlarının tartışılması ve yeniden üretilmesi gerekiyordu. Ama 24 Şubat 2023 kararnamesinden sonra zaten böyle bir süreç işletilmedi. Planlama tamamen devre dışı bırakıldı. Dolayısıyla yeni oluşturulan konut alanları ya da yeniden kentleşme sürecinde böyle bir süreçten geçilmedi. Dolayısıyla önümüzde nasıl tehlikeler olacağını bilemiyoruz. Ülkenin sadece afet riski deprem de değil, yani en ufak doğa olayı maalesef son yıllarda ülkemizde afete dönüşüyor. Orman yangınını da bu kapsama alabiliriz. Bir miktar olağan dışı yağmurda sel felaketiyle yüzleşiyoruz.

Bu bağlamda 6 Şubat depremlerinden sonra, yaşanan yıkımdan sonra kentlerin tümünün afetlere karşı dirençli olması gerekiyor. Dirençli kentleri ancak akılcı, bilime dayalı ve planlı programlı bir yaklaşımla hayata geçirdiğimizde bu tür dirençli kentleri inşa etmemiz mümkündü. Ancak süreç böyle yürümedi. Deprem olduğunda bu kentlerimiz ne olacak sorusuna, bu kentlerimiz yaşayabilecek mi, buna dair endişelerimiz var. Bölgenin dışında da kentleşme pratiği olduğu gibi devam ediyor. Ülke tarihinin en büyük depreminde yıkımı yaşadık ama bu anlamda kentsel politikalarda radikal değişikliklerin olmadığını görüyoruz. Dolayısıyla sadece bölge için değil ülke için de endişeliyiz.

"BU YANLIŞLARDAN DÖNMEMİZ MÜMKÜN"

Yaklaşık 680 bin konutun kullanılamaz hale geldiğinden bahsetmiştik. Bunun neredeyse üçte biri yeniden inşa edilmiş durumda. Ancak hala bizim bu yanlışlardan dönmemiz mümkün. Bölgesel ölçekten, mahalle birimine kadar, tüm sektörleri de içerecek şekilde bütüncül bir planlama anlayışına derhal dönmemiz gerekiyor. Aksi halde sadece insanların yatmak üzere başını soktuğu, çok da kentsel bir yaşamın hayata geçirilemediği konut alanlarından ibaret kentlere kavuşacağız. Derhal bu yaklaşımdan dönülmesini de bekliyoruz." (ANKA)

Evrensel'i Takip Et