5 Şubat 2025 04:45

‘İşçi örgütlüyse felaketi önleyebilir’

Bugün denetim neredeyse özel sektöre tamamen devredilmişken, işçilerin kendi çalışma koşulları için örgütlenmeleri felaketlerin önüne geçebilir.

‘İşçi örgütlüyse felaketi önleyebilir’

Fotoğraf: DHA

Özlem Songül ABAYOĞLU
İstanbul

Bolu Kartalkaya oteldeki yangının ardından denetim sorumluluğunun bakanlıkta mı yoksa belediyede mi olduğu tartışmaları sık sık gündemde yerini aldı. Tartışmaların ardından iktidara yakınlığı ile bilinen gazeteler ise denetim görevinin özel sektöre devredilmesi gerektiğine ilişkin manşetlerle çıktı. Geçtiğimiz hafta Türkiye gazetesi “Özel sektör denetlesin” manşeti ile daha önce araç muayenesinde olduğu gibi yangın denetiminin de özel sektöre verilmesinin AKP tarafından tartışıldığını yazdı. Denetimin kamusal hizmet olmaktan çıkarılarak, özel sektörün eline bırakıldığında hangi sonuçlarla karşılaştığımızı İMO İstanbul Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı Sinem Kolgu ve Akademisyen Aslı Odman’la tartışırken, Drev Turizm İş Genel Başkanı Mahir Doğan ise işçilerin örgütlülüğünün denetimi nasıl etkileyeceğini anlattı.

“İŞÇİ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ ÖNLEMİ ALMAYA MECBUR BIRAKIR”

İşçilerin örgütlü olduğu koşullarda denetimi ve halk sağlığı güvenliğini nasıl etkileyebileceğini Dev Turizm İş Genel Başkanı Mahir Doğan anlattı. Turizm sektöründe sendikal örgütlülüğün çok az olduğunu söyleyerek sözlerine başlayan Doğan, “Turizm sektöründe işçiler çoğunlukla mevsimlik ya da bir yılı doldurmayacak sürelerde çalıştırılıyorlar. Mülteci işçi çalıştıran yerler de çok fazla. Aynı zamanda Kartalkaya’da da gördüğümüz gibi bu işçiler 5 yıldızlı otellerde 5 yıldızlı hizmet verseler de kendi yaşam koşulları için aynısı söz konusu bile olmuyor. Genellikle işçilerin konaklaması için müştemilat oluyor. Kartalkaya’da ayrı bir bina yoktu ancak yine de ziyaretçilerle aynı koşullarda kalmıyorlardı. Çok çok düşük koşullarda yaşadıklarını biliyoruz” şeklinde konuştu. “İşçi örgütlüyse felaketi önleyebilir” diyen Doğan, “Sendikalı işçiler iş yerlerinde işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemlerinin alınması için mücadele edebilir. Genellikle bir iş yeri temsilcisi seçilir. Bu iş yeri temsilcileri örneğin bir tane garsonlar arasında, bir tane kat görevlileri arasından, bir tane teknikerler arasından olmak üzere alanlara göre seçilir. Diyelim ki mutfak işçi sağlığı ve güvenliği için denetlenmedi, ya da denetlendi ama güvenli değil. İşçi bu durumu sendikasına bildirerek işverenin işçi sağlığı ve güvenliği önlemlerini almasını sağlar. İşveren önlem almamakta direniyorsa hukuki yolları denerler ya da eylemler yaparak, iş durdurarak işvereni işçi sağlığı ve güvenliği önlemlerini almaya zorlarlar. Bu koşullarda hem denetim yapıldığı hem de önlemler alındığı için herhangi bir felaketin ortaya çıkması koşullarını en aza indirir” diye anlattıktan sonra işçilere sendikalı olma çağrısı yaptı.

“MÜFETTİŞ SAYISI BİN BİLE DEĞİL”

Denetimin özelleştirilmesine ilişkin konuştuğumuz Akademisyen Aslı Odman, Türkiye’de denetimin zaten aslen özel sektörün elinde olduğunu ve piyasa rasyonalitesine göre gerçekleştiğini, ancak bunun yeniden ve her alanda yapılmasına ilişkin propagandanın da tam bir ideolojik saptırma olduğunu anlattı. Sorunun denetimin özelleştirilmiş olması olduğuna dikkat çeken Odman, “Kamu yararı için yapılan denetim sistemi birkaç şekilde fiilen etkisiz hale getirildi. Çalışma Bakanlığının İş Teftiş Kuruluna -kovid dönemi de bahane edilerek- sahadan neredeyse el çektirildi. Büyük, orta ölçekli iş yeri, iş havzasını işçi sağlığı ve güvenliği açısından teftiş edecek gerekli iş müfettişi istihdamı yapılmıyor. Bu işin dış denetim ayağı.

Türkiye’de kentlerin dibindeki büyük ve ağır sanayi, tehlikeli madenler, OSB’ler, rafineriler ve tehlikeli madde depolamaları gibi yaklaşık iki milyon irili ufaklı iş yeri olduğunu ancak iş yerlerini iş sağlığı ve güvenliği açısından teftiş yetkisi olan iş teftiş müfettişi sayısının 1000 bile olmadığına dikkat çeken Odman, “Açık bir bütçe tercihi yapılıyor. Dış denetim dediğimiz kamu yararına denetim ister iş güvenliği olsun ister diğer alanlarda olsun işletilmiyor. Ciddi bir personel eksikliği, bütçe ayırmama, özerkliği budama ve fiilen de sahadan ayakları çektirilmesiyle karşı karşıyayız” şeklinde konuştu.

enkaz toplama çalışmaları sırasında yanından geçen yurttaş

Fotoğraf: Evrensel

“PATRON İSTEDİĞİ BELGEYİ ALANA KADAR ŞİRKET DEĞİŞTİREBİLİR”

İç, yani iş yerinin içindeki denetimde ise başka türlü engeller var. İşveren, iş yeri sahibi dışarıdan iş sağlığı ve güvenliği hizmetini ortak sağlık güvenlik birimi (OSGB) adı verilen şirketlerden satın alıyor. Onun verdiği risk değerlendirme raporunu, elemanlarının iş yerindeki risklere dair müdahalelerini beğenmeyince gidip kendi istediği raporu verebilecek başka bir firmadan hizmet almasının veya istihdam ettiği iş güvenliği uzmanı veya iş yeri hekimini işten çıkarmasının önünde bir engel yok. En sonunda iş yerinin güvenliğini sağlamakla mükellef işveren “Serbest piyasadan hizmet alan bir müşteri” oluyor. Yangın denetimine dair ise, Kartalkaya olayında da itfaiyenin raporu beğenilmemiş, gitmiş patron serbest piyasadan bir firmadan “hizmet”, yani başka bir rapor almış. Sonuçta: Ölüyoruz ve hasta oluyoruz. Kamu sağlık ve güvenliğini bir hak olarak tesis edecek bir sistem yok. Belge üreten, yaşam öğüten bir piyasa sistemi var” ifadelerini kullandı.

"BAĞIMLI ÇALIŞTIĞIN BİRİNE DENETİM ÖZERKLİĞİNİ UYGULAYAMAZSIN"

İş yerlerinde iç denetimin, yani işçi sağlığı iş güvenliği (İSG) denetiminin de zaten özelleştirilmiş durumda olduğunu vurgulayan Odman, “İşçi sağlığı ve iş güvenliği denetimlerinde 1 Ocak 2025’ten beri 1 işçi çalıştıran ve az tehlikeli yerler dahi bir işçi sağlığı ve iş güvenliği sistemi kurmak zorunda. Bu tabii ki bir fırsat. Ama mevzuat ile uygulama arasındaki uçurum gittikçe açılıyor. Kağıt üzerinde her şey daha ciddi ve daha da tanımlı hale geliyor sanıyorsunuz. Alınan hizmetin parasını kim veriyor, işveren. Denetimi kim yapıyor, işverenden para alan bağımlı çalışan. Bağımlı çalıştığın birine denetim özerkliğini uygulayamazsın. Bunun sonuçlarını da çalışan, hizmet alan, oradan geçen…kaç insanın ölümüyle ödedik. Hiçbir özerkliği olmayan, kamu yararı için, kamu sağlığı, kamu güvenliği için yapılması gereken denetime aykırı bir piyasa üzerine ilerleyen bir şirket-devlet sistemi istediler ve kurdular da. Bu da denetimin piyasalaşmasının, Türkiye’nin de şirket olarak yönetildiğinin göstergesi. Biz bunun sonuçlarını koskoca bir Afet Yasası, bina denetim sistemi kurgusu sonunda oluşan depremden tarumar olmuş kentlerde de gördük. İş sağlığı, iş güvenliğindeki gündelik ölümlerde de görüyoruz” dedi.

"DENETİMİN ŞİRKETLEŞMİŞ HALİ"

İSG denetimlerinin dışsallaşması ile ortak sağlık güvenlik birimleri (OSGB) oluştuğunu anlatan Odman, “Buralardan iş güvenliği uzmanları, iş yeri hekimleri ve diğer uzmanlar kiralanıyor. Bu denetimin şirketleşmiş hali. Bu uzmanların aynı zamanda işverene işçi olarak bağımlı olmaları sorun. Kağıt üzerinde, bu uzmanlar 50’den fazla çalışanı olan, az tehlikeli statüsünde bile olsa tüm iş yerlerinin içinde kurulması mecburi olan da iş sağlığı güvenliği kurullarının da bir üyesi. Bu kurulların çalışan temsilcisi üyelerinin olması da mecburi. Gel gör ki, Türkiye’de İSG kurulları düzgün işletilmiyor. Güvence olmadan, yetki olmadan sorumluluk yükleniyor bu yapılara. O zaman şirketlerdeki hiyerarşik iş organizasyonu bu yapıların tanımlandığı şekilde işleyişini pratikte imkansız hale getiriyor. Denetim kamu yararı için olmalı, şirket mantığının ve hiyerarşisinin dışında olmak zorunda” şeklinde konuştu.

"YIKILAN BİNALARIN HER BİRİ ZAMANINDA ŞANTİYEYDİ"

Bina denetimlerinin de, gıda sağlığı, çevre ve işçi sağlığı iş güvenliği denetimlerinin şirketlerin eline bırakıldığını vurgulayan Odman, “Örneğin bina denetiminden bahsedecek olursak bir bina tamamlanmadan önce birkaç aşamada denetleniyor. Bunların her bir aşaması için belge başına tahsilat piyasası diyebiliriz. İşte o belgeleri hazırlayan uzman bina denetçileri denetlemekle mükellef oldukları müteahhitlerden para alıyorlar. Hatta binaların beton, demir numunelerinin denetmenler tarafından şantiyeden toplanmak yerine, müteahhitler tarafından eşantiyon olarak doğrudan anlaşmalı laboratuvarlara gönderildiğine dair olaylar dinledik. Yani bunların hepsi özel şirketler eliyle denetimdir” diyerek yapı denetimindeki şirketleşmenin sonucuna da değindi.

Yaşanan felaketlerin, iş yerlerinde alınmayan önlemlerin tetiklemesiyle bir felakete dönüştüğünün altını çizen Odman, “Türkiye’de şimdiye kadar yaşadığımız en büyük iş cinayeti olan Soma’nın, katliamdan birkaç ay önce denetlendiğini biliyoruz. Ayrıca 6 Şubat depremlerinde de benzer binlerce vaka söz konusu. O yıkılan binaların her biri, bir zamanlar şantiye tipi iş yeriydi. O akaryakıt depoları, OSB’ler, rafineriler, ağır sanayi tesisleri her biri, iş yerinde alınmayan İSG önlemlerinin bir afet zamanda kapitalizm eliyle işlenen bir cinayete dönüşeceği felaket mahalleri aynı zamanda” dedi.

hatay genel görüntü

Fotoğraf: Volkan Pekal/Evrensel

"MÜTEAHHİTLER DENETÇİLERİNİ KENDİ SEÇTİ"

Özellikle 6 şubat depremlerinden sonra tartışılan yapı denetim meselesini ise TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı Sinem Kolgu ile konuştuk. 2001 yılında çıkarılan 4708 sayılı Yapı Denetimi Hakkında Kanun’la denetim hizmetinin kamusal niteliğinin yok sayılarak ticarileştirildiğini söyleyen Kolgu, “2019 yılına kadar müteahhitlerin kendi denetim şirketlerini belirlediği bir sistem yürürlükte olmuş ve 18 yıl boyunca müteahhitler kendi yaptıkları yapıların denetimini kendi seçtikleri ve ücretini ödedikleri denetçilerle yürütmüştür” şeklinde konuştu.

E DAĞITIMDAN SONRA ŞİDDET ARTTI

Yapı denetim sisteminde yapılan düzenlemelerle; 1 Ocak 2019 tarihi itibarıyla yapı denetiminde “e-dağıtım” sistemine geçildiğini anlatan Kolgu, “Denetim yapacak kişinin hangi yapıda, hangi yapı denetim kuruluşunun görev alacağının elektronik ortamda bakanlık tarafından belirleneceği bir değişiklik yapıldı. Bu değişiklikle, yapı denetim kuruluşunun müteahhit ile olan ilişkisinin kesilmesi doğrultusunda kısmen olumlu bir gelişme sağlandı. Ancak bu düzenlemeden sonra şantiye sahalarında yapı denetimi görevini icra eden mühendislere yönelik şiddet olayları arttı, sözlü ve fiziki şiddet olayları tırmanışa geçti. Meslektaşlarımızın görevlerini doğru ve sağlıklı bir şekilde yerine getirmesinin engellenmesi ve şantiyelerde şiddete uğramasına karşı önlem alınması gerekiyor ki denetim de sağlıklı olsun” ifadelerini kullandı.

"DENETİM KAMUSAL OLMALI"

Denetimin özelleştirilmesinin tam anlamıyla bir felaket doğuracağını, özelleştirmenin bugünkü halinin bile can ve mal kayıplarına neden olduğunu vurgulayan Kolgu, “Biz TMMOB olarak denetimin her zaman kamusal olması gerektiğini söylüyoruz. Çünkü özelleştirilmiş, yani satın alınan denetim tam anlamıyla bir denetim değildir. Para ilişkisi içinde olduğun kişiyi denetlemek mümkün olmayacağı gibi, kendi kendini denetleyen örneklerle karşılaştık ve karşılaşmaya devam edeceğiz” dedi.

Evrensel'i Takip Et