Hatay'da bakanlık psikiyatri uzmanı kotasını düşürdü
Depremin 2. Yılında Hatay’da sağlık hizmeti hâlâ iyileşmedi. Psikiyatri uzmanı kotası 14’ten 7’ye düşerken, devlet hastanelerindeki bölümlerde ise sıra bulunamıyor.
Kübra Kırımlı
k.kirimli.k@gmail.com
Hatay – 6 Şubat’ta yaşanan Maraş merkezli depremlerin ikinci yıl dönümündeyiz. Halen ayağa kalkmakta en zorlanan il Hatay; Hatay’ı Adıyaman takip ediyor. TTB 2. Başkanı Dr. Ali İhsan Ökten birinci yıla dair; depremin büyüklüğü ve yıkıcılığının hem merkezi hem de yerel kamu yönetimleri tarafından gerektiği şekilde anlaşılamadığını söylemiş, barınma ve temel yaşamsal hizmetlerin hızla yerine getirilmesi noktasında yazmış, afetler sonrası hızla verilmesi gereken psikososyal destek ile fiziksel rehabilitasyonun hayati öneme sahip olduğunu anlatmıştı. Bugün, depremin ikinci yıl dönümünde, Ökten’in hayati öneme sahip dediği psikososyal hizmetler hâlâ verilmezken, Bakanlık Hatay’da 14 olan psikiyatri uzmanı kotasını 7’ye düşürdü. Ayrıca birinci basamak sağlık hizmeti de dahil olmak üzere deprem illerinde yaşayanlar kamu hastanelerinden sıra bulamıyor, özel hastane masraflarını da karşılayamıyor.
Sağlık hizmetinin bu kadar aksamasında yıkılan binaların da etkisi büyük. Örneğin Hatay’da 6 özel hastane 4 de devlet hastanesi ve bölümleri olmak üzere toplam 10 sağlık binası yıkıldı. Yıkılan bu binalar yerine yalnızca 2 hastane yapıldı. Adıyaman’da ise depremin ardından tek bir hastane tüm sağlık hizmeti basamaklarında hizmet veriyor.
ANTAKYA VE DEFNE’DE 7 PSİKİYATRİ UZMANI GÖRE YAPIYOR
Kentte verilen psikososyal hizmetlerin durumunu konuştuğumuz Hatay Tabip Odası Başkanı Dr. Sevdar Yılmaz, Antakya ve Defne’de sadece 7 Psikiyatri Uzmanının görev yaptığını anlattı. “Normalde psikolojik ve psikiyatrik tedavilerin depremin 6. ayı itibariyle başlaması gerekiyordu. Çünkü ruhsal sorunları 6. ay itibariyle görürüz. Ancak depremin 1. yılında Sağlık Bakanlığı Personel Dağılım Cetveli’nde Hatay’ı üst sınırda tutmaya, doluluk oranını yüksek göstermeye dair bir hile yaptı! Personel Dağılım Cetveli’ne göre deprem öncesi 14 olan Psikiyatri uzmanı sayısını 7’ye düşürdü. Yani şu an Sağlık Bakanlığı Antakya ve Defne’de Psikiyatri Uzmanı açısından dolu görüyor! Psikiyatri Uzmanı olarak buraya gelmek isteseniz de gelemezsiniz kısaca. Oysa afet dönemlerinde bu uzman sayılarını arttırmak gerekir. Tabi biz hastalar bakımından konuşuyoruz; durum böyleyken biz sağlık emekçilerinin bu hizmeti alması mümkün değil. Ki zaten sağlık çalışanları ve hekimleri düşünen de yok!” dedi.
AKADEMİK KADRO EKSİKLİĞİNDEN BÖLÜMLER KAPANDI
Kadro eksikliğinden dolayı üniversitelerde tıp alanında bölümlerin kapandığını ifade eden Dr. Yılmaz, “Depremin başından itibaren Hatay’da Radyasyon Onkolojisi yok; yani bu hizmet kamuda verilmiyor. Ayrıca, Mustafa Kemal Üniversitesi (MKÜ)’de iki ayrı branşta; Plastik Cerrahisi ve Göğüs Cerrahisi bölümleri kapandı. Çünkü hoca yok, asistan yok, hemşire yok. Yine MKÜ’de çocuklar ve erişkinlerle de ilgili birçok yan dal uzmanlığı olan İmmünoloji, Pediatrik İmmünoloji, Pediatrik Hematoloji, Pediatrik Kardiyoloji gibi branşlar yok” dedi.
YOĞUN BAKIM YETERSİZLİĞİNDEN HASTALAR ÖLDÜ!
Kentte yoğun bakım yetersizliğinden dolayı ölümler yaşandığını aktaran Dr. Yılmaz, “Yoğun bakımla ilgili çok sıkıntı çekiliyor; yoğun bakım yetersiz olduğu için vefat eden hastalar oluyor. Şöyle; ameliyat edilmesi gereken bir hekim arkadaşımızın yakını yoğun bakımda yer olmadığı için il dışına sevk edildi, il dışına giderken yolda Islahiye’de hayatını kaybetti ve aynı ambulansla geri döndü. Bir başka örnek; Samandağ Devlet Hastanesi’nde göğüs cerrahisi olmadığından ameliyat edilmesi gereken hasta Hatay Eğitim ve Araştırma Hastanesi ve MKÜ’de yoğun bakım olmadığı için şartlı kabul edildi. Yani ‘hastayı getirin, biz ameliyatını yapalım, siz kendi yoğun bakımınıza geri götürün, orada tedavisine devam edersiniz’ deniyor. Bu şekilde kabul ederiz, diyorlar. Hasta geliyor, ameliyat ediliyor, geri gidiyor ve hasta vefat ediyor. Bir örnek daha vereyim; bir hasta Mukormikoz (Kara Mantar Hastalığı) dediğimiz bir hastalık nedeniyle Defne Devlet Hastanesine başvuruyor. Normalde bu hasta 3. basamak sağlık kurumunun hastası olması gerekir, yani çoklu branşların bir arada tedavi etmesi gereken bir hasta. Hastanın diyabeti var, ameliyata KBB ve Göz Hastalıkları Uzmanının beraber girmesi gerekiyor. Ve bu ameliyatın ardından aylarca süren bir tedavi sürecine de ihtiyacı var; hem yoğun bakım hem de bakım gerektiren bir süreçtir bu. Çünkü hastanın enfekte olmamasını gerektiren bir tedavidir bu. Ancak hasta yer olmadığı için MKÜ’ye sevk edilemedi, Hatay Eğitim ve Araştırma Hastanesi de hastayı almadı. O hasta küçük bir ilçe devlet hastanesinde ameliyat edildi. Ameliyatı yapan ekip MKÜ’nü ekibi, o ilçe devlet hastanesinde malzeme olmadığı için, malzemeler Arsuz Devlet Hastanesi’nden getirildi. Hastayı KBB uzmanı değil; Dahiliye uzmanı yatırıyor, takibini de Anestezi yapıyor. Böyle bir karmaşa” diye anlattı.
RÜZGAR ASBESTİ ANTEP’E KADAR TAŞIYOR
Hatay’da halen çözüm bekleyen en önemli sorunların başında barınma, temiz su, internet ve elektrik kesintileri ile ulaşıma erişim yer alıyor. Ancak sorunlar bunlarla da sınırlı değil; yıkılan evlerin yerine hızla inşa edilen binaların yarattığı kirlilik ve gürültü yüksek seviyelerde. Antakya Çevre Koruma Derneği Başkanı Nilgün Karasu, Hatay’da şu an en büyük sorunun taş ocakları olduğunu söyledi. “Şehir koca bir şantiye alanı gibi. Moloz toplama ile başlayan süreç taş ocakları ile devam ediyor. Taş ocakları tüm hayatımızı etkiledi desek yalan olmaz. Halk sağlığı ciddi tehdit altında; İstanbul Çevre Mühendisleri Odası’nın laboratuvar analizleri rüzgarın etkisiyle Hatay’daki asbestin Antep’e kadar ulaştığını söylüyor. Antakya’da artık sebze, meyve üretilemiyor. İnsanlar tozdan ağaçtaki zeytinini toplayamadı. Kirli hava artık hayvanları hasta ediyor; insanlar sık sık veteriner çağırdıklarını anlatıyor” ifadelerini kullandı.
“ISINMAK İÇİN YÜRÜYÜŞE ÇIKIYORUM”
Deprem bölgesinde insanları en fazla yoran durum barınma. 2 ayrı konteyner kentte görüştüğümüz insanlar, halen ne olacağına dair belirsizliğin sürdüğünü, kendilerini en çok bu durumun yıprattığını anlattılar. 1 yıldır konteyner kentte kalan iki kardeşten Özgül, “121 metrekare evimiz vardı; ağır hasar raporu verdiler. Şimdi 21 metrekarede; üstelik engelli biri ile bu konteynerde yaşamak hiç kolay değil. Burası başta sağlık açısından iyi değil, çünkü hijyenik değil. Sular çok kirli. Sık sık elektrik kesintileri oluyor. Üşüyoruz, ısınmak için ben yürüyüşe çıkıyorum, kardeşim battaniyenin altına giriyor. Elektrik kesilince su kesintisi de oluyor. Şu zorluğu bize yaşatacaklarına keşke elektrikten ücret alsalar da kesmeseler” dedi.
“BURADA KALAMIYORUZ, GERİ DÖNECEĞİZ”
Kendilerini ziyarete giden belediye ekiplerinden kardeşi için rampa istediklerini anlatan Özgül, “Sordular ama getirmediler. Buraya geldik geleli 3 kez kardeşimi dışarı çıkaramadım. Birileri yardım etmezse kardeşimi taşıyamıyorum. Burada yaşayamıyoruz. Evimize ne olacağı belli değil, yetkili kimse ne olacağı dair bir şey bilmediğini söylüyor” diye anlattı.
“BURASI AÇIK CEZAEVİ!”
Bir dizi adından esinlenerek kendine “camdaki adam” benzetmesi yapan Oktay ise, tüm zorluklara rağmen konuşma sırasında gülmeyi sürdürüyor. Engelli biri olarak konteynerde yaşamanın zorluklarına dair anlatan Oktay, “Eskiden bakkaliye işletiyorum, insanlarla sürekli diyalog halindeydim. Şimdi kimse ile görüşmüyorum. Burası zaten esir kampı, açık cezaevi! Ne akraba gelebilir buraya ne de siz gidebilirsiniz. Bir elektrikli sandalyem vardı; depremde zarar gördü, yaptıramadık. Onunla geziyordum. Şimdi ise sabah uyanıyorum bu masanın başındayım, öğle oluyor yine öyle, akşam yine masanın başındayım. Pencere de açamıyoruz. 100 metre ilerimizde bir çimento inşaatı var; ciğerlerimiz taşlaşıyor. Oysa yaşadığımız evimiz böyle değildi, çevresinde avokado ağaçları, türlü meyve ağaçları vardı. Her yer çiçekti. Yeşile hasret kaldık. Gözümüzün tek gördüğü yeşillik maydanoz! Buradan kurtulmak istiyoruz.” dedi.
“OĞLUM OTİZİMLİ, KONTEYNERDA DAHA SALDIRGAN OLDU”
Katarlıların kurduğu çadır kentte kalan 51 yaşındaki Gönül, 5 çocuğuyla konteynerde kalıyor. Çocuklarından binin otizmli olduğunu anlatan Gönül, “Oğlum otistik, burada çok daha saldırgan oldu. Konteyner okulda özel eğitim alıyor ama koşullarımız çok kötü. Çocuklarımın üstünü öretecek battaniyem bile yok. Gittim istedim vermediler. Geçenlerde valinin eşi bizimle kahvaltıda buluştu; sorular ‘ne istersiniz’ dediler. Oğlum için tablet istedim. Döndüm geldim çocuklara anlattım. Keşke anlatmasaydım, vermediler, çocuklarıma mahçup oldum” şeklinde konuştu. Eşinin kazancının kendilerine yetmediğini anlatan Gönül, “Herkes kira, elektrik, su parası ödemiyorsunuz, daha nasıl geçinemiyorsunuz diyor. Geçinemiyoruz. Çocukları alıp bir yemeğe götüremiyorum. Bir akrabam var arabulucu, her gün gidip ofisini temizliğe gidiyorum, haftada aldığım ücret 1500 lira. Çocuklar okula gidiyor, beslenmenin arasına çikolata sürüyorum. Sadece çantaya koyduğum bu” ifadelerini kullandı.
Yakın zaman önce Mozaik Dağ Mahallesi’nde özel bir hastaneye Jinekoloğa gittiğini anlatan Gönül, “Menopoza girdim, randevu bulamadım, özele ablam götürdü, ultrasona da paramız yetmedi, 1300 lira istediler. Tedavi yarım kaldı. Defne’de kamu hastanesine gidip tedaviye devam edeceğim. Bu süreçte eşimle aramızda bozuldu. Psikososyal destek alıyorum ama hiçbir şeyi kafama girmiyor. Yaşadığımız belirsizlik beni mahvetti” diye anlattı.
“OĞLUM OKULA GİTMEK İSTEMİYOR, KONTEYNERDE DE KALMAK İSTENİYOR"
Başka bir konteynerde kalan depremzede de kalça kemiğini kıran annesine Ortopedi randevusu bulamadığını anlattı. “Annem kalça kemiğini kırdı, konteynerde yatıyor, dışarı çıkamıyor. Geçen gün devlette randevu bulamadığımız için özel hastaneye gittik. Ben başka bir konteyner kentte kalıyorum aslında, buraya oldukça uzak. Buraya gelmek için 3-4 saat otobüs bekliyorum. Böyle olunca gelip geri dönemediğim günler oluyor” dedi.
Evrensel'i Takip Et