6 Şubat 2025 16:51
/
Güncelleme: 17:16

Depremin yarattığı yıkımdan sorumlu olanlar hesap vermelidir!

6 Şubat depremleriyle ilgili açıklama yapan EMEP Milletvekili İskender Bayhan; “Depreminin yıkımından sorumlu olanların hesap vermesi için mücadelemiz ve kararlılığımız da devam ediyor” dedi.

Emek Partisi (EMEP) İstanbul Milletvekili İskender Bayhan, Meclis’te düzenlediği basın toplantısında 6 Şubat 2023’te gerçekleşen Maraş merkezli depremlerle ilgili değerlendirmelerde bulundu. Depremin ikinci yılında hayatını kaybeden yurttaşları anarak sözlerine başlayan Bayhan, “6 Şubat depreminin ikinci yılında, kaybettiğimiz bütün yurttaşlarımızın anıları ve hatıraları hâlâ taze, acılarımız da öyle. Ancak aynı zamanda, 6 Şubat depreminin yıkımından sorumlu olanların hesap vermesi için mücadelemiz ve kararlılığımız da devam ediyor. Bu duyguları bir kez daha paylaşmak istiyorum” dedi.

"GERÇEKLERİ GÖRMEK VE ÖĞRENMEK ZORUNDAYIZ"

Bayhan, dün Hatay’da Emek Partisi’nin 6 Şubat depremine ilişkin ikinci yıl raporunun Genel Başkan Seyit Aslan, Antep Milletvekili Sevda Karaca ve parti yöneticileri ile Hatay’ın ve Hatay’da yaşayanların temsilcilerinin katılımıyla kamuoyuna açıklandığını hatırlatarak, “Burada ikinci yılda Hatay’da yaptığımız rapor paylaşımında, raporumuzun içindeki gerçeklerin ana başlıklarını sizlerle bir kez daha paylaşmak istiyorum. Raporumuzun tamamına partimizin sitesinden ulaşabilirsiniz. Tüm işçi ve emekçi kardeşlerimizi hem ikinci yıl raporumuzu hem de daha önce açıkladığımız birinci yıl raporunu incelemeye davet ediyorum. Çünkü bu ülkede, özellikle deprem yıl dönümü yaklaştığında, o kadar çok söz ediliyor ki, gerçekleri görmek ve öğrenmek oldukça zor hale geliyor. Eğer gerçekleri öğrenmek istiyorsak, mutlaka bu raporları inceleyelim ve bu raporlardaki gerçekleri görerek, sorunların çözümü için mücadele kararlılığımızı güçlendirelim” dedi.

Raporun, depremin üzerinden iki yıl geçmesine rağmen barınma koşullarının ne durumda olduğunu, neler yapıldığını, neler yapılmadığını, neler vaat edildiğini ve bu vaatlerin ne kadar yerine getirildiğini incelediğini belirten Bayhan, özellikle konutlara ulaşım konusunda deprem bölgesindeki on bir ilde ortaya çıkan tabloyu kamuoyuna sunduklarını ifade etti.

“KONUTLAR, EĞİTİM VE SAĞLIK ALANINDAKİ ÇARPICI GERÇEKLER”

Bayhan, hükümetin ve iktidarın deprem bölgesindeki temsilcilerinin uygulamalarına ilişkin raporda yer alan bulgulara dikkat çekerek, evsizlere kira yardımının hâlâ sağlanmadığını, hak sahiplerine yapılan kira yardımlarının yerinde saydığını vurguladı. “Depremin ilk günlerinde açıklanan 7.500 liralık kira desteği, aradan geçen süre boyunca hiç artmadı ve bugünkü ekonomik gerçeklerle karşılaştırıldığında yetersiz kaldı” dedi.

Raporun, Hatay’da ve deprem bölgesinde yurttaşların nasıl konut sahibi olduklarına ilişkin çarpıcı gerçekleri de ortaya koyduğunu belirten Bayhan, boş senet ve sözleşmeler imzalatılarak yurttaşların ne kadar ödeme yapacaklarının belirsiz hale getirildiğini söyledi. Ayrıca yapılan inşaatlarda beton kalitesizliği, demir ve çelik standartlarına uyumsuzluk gibi sorunların gelecekteki deprem tehlikelerini artırdığını ifade eden Bayhan; “Elektrik kesintileri, susuzluk, ulaşımın otostopla sağlanması gibi sorunlar da devam ediyor. Rezerv alan ilanları alelacele yapıldı ve bu durum yeni sorunlara yol açtı” dedi.

Deprem bölgesinde eğitimin hâlâ konteynırlarda sürdürüldüğüne dikkat çeken Bayhan, sağlam okulların bir kısmının resmi kurumlar tarafından kullanılırken, binlerce çocuğun ses ve ısı yalıtımı olmayan, hijyen koşulları yetersiz konteynırlarda eğitim görmeye çalıştığını belirtti. Sağlık sisteminin de çökmüş durumda olduğunu vurgulayan Bayhan, özellikle kadınların ve emekçilerin yaşadığı sorunların daha da ağırlaştığını ifade etti.

Deprem bölgesindeki işçilerin çalışma koşullarına ve yaşanan iş cinayetlerine de dikkat çeken Bayhan, “Bugüne kadar tespit edilen iş cinayetlerinde 158 işçi kardeşimizi kaybettik. Sağlam bina yapma iddiasıyla yürütülen inşaat faaliyetleri sırasında yaşanan bu kayıplar, depremin yarattığı yıkıma bir de iş cinayetlerini ekledi. Bu durum, iktidarın depremle mücadelede en çok saklamaya çalıştığı gerçeklerden biri” ifadelerini kullandı.

"UNUTMUYORUZ, AFFETMİYORUZ, HELALLEŞMİYORUZ"

Bayhan, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın deprem sonrası yaptığı açıklamalarda, yaşanan sıkıntılar için helallik istediğini hatırlatarak, ancak bu sözlerin ardından gelen uygulamaların vaatlerin ne kadar yerine getirildiğini sorgulattığını belirtti. " ‘Unutmuyoruz, affetmiyoruz, helalleşmiyoruz’ sloganı, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın deprem sonrası yaptığı açıklamalarla bu ülkeye armağan ettiği bir slogandır ve bundan sonra da onun depremle mücadele adına yaptığı her açıklamada hatırlatılması bizim vazifemizdir. Depremle mücadelenin temel sloganı olarak sahiplenilmeli ve önümüzdeki yıllar boyunca, bu ülkede depreme karşı işçileri, emekçileri, halkımızı koruyacak tedbirler alınana kadar haykırılmalıdır. Bu, bizim sorumluluğumuzdur” dedi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın deprem sonrası konutların bir yıl içinde tamamlanacağına dair verdiği sözleri hatırlatan Bayhan, “Geçen süre zarfında yapılan konut sayısı verilen vaatlerin çok gerisinde kaldı. İlk yıl, istatistiklere giremeyecek kadar düşük bir konut teslimatı yapıldı. İkinci yıl ise toplamda 200 bin civarında konut teslim edildi. Yani verilen vaadin ancak üçte biri gerçekleşti” dedi.

"EĞER BİR 'DEPREM TURİSTLİĞİNDEN' SÖZ EDİLECEKSE, BUNUN ÖNCÜLÜĞÜNÜ BİZZAT ERDOĞAN YAPMAKTADIR"

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 6 Şubat depremlerinin ikinci yılına yaklaşırken yaptığı açıklamalarda, 201 bin 431 bağımsız birimin hak sahiplerine teslim edilmesini “bahtiyarlık” olarak nitelendirdiğini, bu açıklamaların gerçeği yansıtmadığını ve verilen sözlerin tutulmadığını belirten Bayhan Bu bahtiyarlık, yerine getirilmeyen sözlerin ve tutulmayan vaatlerin bahtiyarlığıdır. Gerçekten sözünü tutmayanlar, kendi suçlarını örtmek için böyle konuşurlar” diye belirtti.

"ALLAH’IN HAKKI ÜÇ MÜDÜR?"

Depremin üçüncü yılına girilirken, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum’un eksik kalan konutların üçüncü yılda tamamlanacağını söylediğini hatırlatan Bayhan, “Görünen o ki, “Allah’ın hakkı üçtür” diye düşündükleri için konut sözlerinin üçüncü yılda tutulacağını söylemeyi Cumhurbaşkanı Erdoğan değil, Murat Kurum üstlenmiş durumda. 2025 yılı için verilen vaatlerin yerine getirileceği iddia ediliyor ama buna inanacak olanlar için bazı gerçeklerin altını çizmek gerekiyor” ifadelerini kullandı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ‘Siyasi tercihi ne olursa olsun depremzedelerimizi deprem turistlerinin insafına bırakmayacağız’ sözlerine de değinen Bayhan, asıl deprem turizmini yapanın bizzat Erdoğan ve iktidarı olduğunu vurguladı: “Erdoğan, sermayenin, rantçıların ve sömürücülerin en mahir siyasetçilerinden biri olarak, eleştiren herkese kulp takmayı alışkanlık hâline getirmiş durumda. Gerçekte yapılan çalışmalara bakıldığında, bizzat kendi ifadeleriyle, verdiği vaatleri yerine getirmediği görülüyor. Bunu eleştirenleri suçlayarak ve onlara kulp takarak gerçekleri gizleyebileceğini sanıyor.”

Erdoğan’ın sermayeye, rant düzenine ve servete gömülerek gerçekleri saklamaya çalıştığını ama aksine, büyüyen sömürü düzeninin herkesin gözü önünde olduğuna dikkat çeken Bayhan şunları söyledi; “Bu ülkenin işçi ve emekçileri bu gerçeği her gün daha fazla görüyor. Halkın parasıyla çalarak rant vurgunları yapıyor, sonra da halkın yaralarını sardıklarını iddia ederek ajitasyona sarılıyorlar. Kimi kandırdıklarını sanıyorlar? Artık kimsenin buna inanacak gücü, takati, aklı ve vicdanı kalmamıştır.”

“ADALET SAĞLANDI MI?​”

Resmî rakamlara göre 53 bin 537 yurttaşın yaşamını yitirdiği 6 Şubat depremleriyle ilgili yargı süreci ise hâlâ tamamlanabilmiş değil. Adalet Bakanlığı’nın verilerine göre açılan 2 bin 31 soruşturmanın yalnızca 1.491’inde iddianame hazırlanırken, açılan davalarda ceza alan kişi sayısı sadece 120 civarında kaldı.

İller bazında yargılama süreçlerine değinen Bayhan, “Adıyaman’da 80 kişinin yaşamını yitirdiği bir sitenin müteahhidi Şükrü İşitmen, adli kontrol şartıyla serbest bırakılmış ve polis merkezine imza dahi atmadığı kaydedilmiş. İşte, “Hatay’da 24 bin 103, Maraş’ta 12 bin 711, Adıyaman’da 8 bin 558, Antep’te 3 bin 903, Malatya’da 1.255, Adana’da 685, Osmaniye’de 907, Diyarbakır’da 433, Urfa’da 200 ve Kilis’te 3 kişi hayatını kaybetti. Ancak bu yurttaşlarımızın hesabını sormak için açılan davaların birçoğunda bir arpa boyu yol bile katedilemedi. Hatay’daki Derya Apartmanı, Nilüfer Apartmanı, Özkan City Blokları; Maraş’taki Palmiye Sitesi, Ezgi Apartmanı, Selam Apartmanı; Adıyaman’daki Ayasofya Sudekent Sitesi; Antep’teki Furkan Apartmanı gibi toplu katliam niteliğindeki yıkımların sorumlularına yönelik davalar, adaletin nasıl işlediğini gözler önüne seriyor” ifadelerinde bulundu.

“HESAP SORMAKTAN KAÇINMAK ÜZERİNE KURULU BİR SİSTEMİN TRAJEDİSİ”

Bu davaların her birinin hesap sormaktan kaçınmak üzerine kurulu bir sistemin trajedisini yansıttığını vurgulayan Bayhan, “Peki, Adalet Bakanı, Cumhurbaşkanı ve Çevre ve Şehircilik Bakanı ne diyor? Tüm bu gerçeklere rağmen, yaraları büyük bir ciddiyetle sardıklarını, muhalefetin ise bunun yüzde birini bile yapamayacağını iddia ediyorlar. Oysa defalarca istifayı hak eden bir Çevre ve Şehircilik Bakanı var ve bu koltukta oturmaya devam etmesi, hükümetin halka değil, sermayeye ve rantçı kesimlere karşı sorumlu olduğunu bir kez daha kanıtlıyor” dedi.

Bayhan, bu felaketlerin yaşanmasının ve doğal afetlerin katliama dönüşmesinin tek temel nedenini ise şöyle açıkladı: “Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bütün iyilikleri kendinden bilmesi, ama bütün felaketleri tek tek yurttaşların sorumluluğuna bırakmasıdır. Sıkıştığında ise ilahi adaleti suçlamaktan geri durmamaktadır. Erdoğan’ın anlayışına göre başarılar onun eseri, ama kötülükler ve felaketler “kader” ya da “ilahi plan”ın sonucudur. Bu anlayış devam ettikçe, bu ülkede depremde hayatını kaybeden yurttaşlarımızın, onların acılı ailelerinin ve tüm toplumun yaraları asla sarılamaz. Böyle düşünenler, 6 Şubat depreminin yaralarını sarmaktan ziyade yine kâr ve rant elde etmenin peşindeler ve bugün de aynısını yapıyorlar.”

" ‘KAZAN KAZAN’ VE ‘KRİZİ FIRSATA ÇEVİRMEK’ ERDOĞAN’IN EN SEVDİĞİ CÜMLELER”

Felaketlere karşı tedbir almak, yıkımları ve krizleri ortadan kaldırmak, işçilerin ve emekçilerin zarar görmesini engellemek yerine, felaketlerin fırsata çevrildiğini vurgulayan Bayhan, “Biliyorsunuz; ‘Kazan kazan’, ‘Krizi fırsata çevirmek’ gibi ifadeler Erdoğan’ın en çok sevdiği, en sık kullandığı cümleler arasında. Geçen iki yılın ardından önümüzde duran tablo, depremin başta yandaş sermayedarlar olmak üzere bu ülkedeki bir avuç kapitalist ve rantiyeci için fırsata çevrildiğini açıkça gösteriyor. Yani işçilerin, emekçilerin ve depremde yaşamını yitiren yurttaşların acılarını sarmak adına izlenen siyaset bile nihayetinde kâr, rant ve sömürü hırsına dayanıyor. Daha da çarpıcı olan ise bu siyaseti her gün ‘yerli ve milli siyaset’ olarak dinlemek zorunda kalmamız” diye konuştu.

“TÜM KABİNELERİNİZİN MANTIĞI BU: SAĞLIK BAKANI SAĞLIK TÜCCARI, EĞİTİM BAKANI EĞİTİM TÜCCARI, TURİZM BAKANI TURİZM TÜCCARI”

Siyasetin bile hazineden alınan milyarlarla, halkın cebinden alınan ve halk için kullanılması gereken paralarla yapıldığına değinen Bayhan konuşmasına şöyle devam etti: “Sadece 2025 yılında AKP’ye hazineden 2 milyar 16 milyon lira yardım yapıldı. Hazine yardımlarından vazgeçseniz, bu parayı on binlerce, yüz binlerce depremzedenin yaralarını sarmak için kullansanız bile pek çok somut sorunu çözersiniz. Ama siz bunu yapmayı değil, yozlaşmış, sömürücü burjuva siyasetinizin reklamını yapmayı tercih ediyorsunuz. Erdoğan’ın tüccar siyaseti gereği atadığı kabinelere baktığımızda da tablo açık: Kartalkaya’da 79 yurttaşımızın yaşamını yitirdiği katliamda, otelleri de dahil turizmden servet biriktiren bir turizm tüccarı olan Turizm Bakanı'nın varlığıyla karşılaşıyoruz. Yani yanan otelin sahibi, turizmden servet yapan biri, turizm politikasını yönetiyor. Kurda kuzuyu teslim ederek bu işi çözeceğinizi sanıyorsunuz. Tüm kabinelerinizin mantığı bu: Sağlık Bakanı sağlık tüccarı, Eğitim Bakanı eğitim tüccarı, Turizm Bakanı turizm tüccarı. Sonra da bu pespaye siyaseti halka "hizmet" diye sunmaya çalışıyorsunuz. Bütün bu katliamların sorumluları açıkça ortadayken, hiçbirini görevden almıyorsunuz. Peki, işçilerin ve emekçilerin durumuna baktığımızda nasıl bir tabloyla karşılaşıyoruz?​”

“İŞÇİLERE, EMEKÇİLERE BU RANT DÜZENİNDEN BİR PARMAK BAL BİLE ÇOK GÖRÜLÜYOR”

Deprem bölgesinde yapılan tüm çalışmalarda ucuz emek sömürüsü olduğunu vurgulayan Bayhan, “Depremin yaralarını sarmak için canla başla çalışan işçileri ve emekçileri ucuza çalıştırıyor, onların alın terini daha fazla kâr ve rant elde etmek için kullanıyorsunuz. Üstelik esnek ve güvencesiz çalışmayı dayatıyor, işçi sağlığı ve güvenliğini hiçe sayıyorsunuz. Kendi yasalarınızda yazan kırıntı halindeki hakları bile uygulamıyorsunuz. Çünkü işçilere, emekçilere bu rant düzeninden bir parmak bal bile çok görülüyor” dedi.

Bayhan, 6 Şubat depremiyle ilgili çarpıcı bir gerçeği daha hatırlatarak, “Depremin ilk 72 saatinde çay, çorba bile götüremeyen bir devlet, bir iktidar, bir saray düzeni vardı. Ama aynı zamanda milyonlarca işçi, emekçi, kadın, genç, yaşlı hep birlikte seferber oldu ve o yaraları sarmak için mücadele etti. Bu ülkenin işçileri ve emekçileri, aslında bu ülkenin sorunlarını çözebilecek güce sahip olduklarını gösterdiler. Eğer örgütlü ve birlikte hareket ederlerse, bu ülkeyi nasıl yaşanabilir bir yer haline getirebileceklerinin mesajını verdiler. O yüzden yaşamak için örgütlü olmak, bizim tek çıkış yolumuzdur.” ifadelerini kullandı.

“YERİN ÜSTÜNDE BÜYÜK YIKIM ÖRNEKLERİ: YENİMAHALLE, İMRAHOR, TOZKOPARAN, TOKATKÖY VE FETİHTEPE”

Ülkenin yalnızca yerin altındaki depremle değil, yerin üstündeki bir başka yıkımla da karşı karşıya olduğuna işaret eden Bayhan; “Kentsel dönüşüm. Geçtiğimiz günlerde İstanbul Arnavutköy’e bağlı İmrahor Mahallesi’ne gittik ve oradaki yurttaşlarla görüştük. İmrahor’da AKP’li belediye, belediye iştirakli şirketiyle birlikte bir kentsel dönüşüm projesi açıklamış ve mahalleyi parsel parsel bölerek ranta açmış. Büyük ve değerli araziler Katarlılara verilirken, mahalle sakinlerine kulübe bile yapılamayacak 20-30 metrekarelik arsalar düşmüş. Seçimden önce tapuların verileceği söylenmiş ama seçimden sonra mahalle halkı ortada bırakılmış. Neden mi? Çünkü o bölge, 3. Havalimanı ve Kanal İstanbul projeleriyle olağanüstü değer kazanmış durumda” dedi.

Bayhan sözlerine şöyle devam etti sözlerine: "İşte bu yüzden, tıpkı iki yıl önce yerin altında yaşadığımız büyük yıkım gibi, yerin üstünde de benzer bir yıkımla karşı karşıyayız. İktidar, işçilerin ve emekçilerin yaşadığı bölgeleri yaşanmaz hale getiren kâr ve rant politikalarının peşinde. Benzer durumlar İstanbul’un Yenimahalle, Tozkoparan, Tokatköy ve Fetihtepe mahallelerinde de yaşanıyor. Bu bölgelerde insanlar, hiçbir destek verilmeden evlerinden çıkarılıyor, elektrikleri, suları, doğal gazları kesiliyor ve kentsel dönüşüm adı altında yerlerinden ediliyor.”

“TEK ÇIKIŞ YOLUMUZ ÖRGÜTLÜ MÜCADELEDİR”

Ülkeyi yönetenlerin, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve saray iktidarının, depremle mücadele, kentsel dönüşüm ve halkın barınma sorununu çözme konusunda nereye bakarsa baksın, yalnızca kâr, rant ve yandaş sermaye gördüklerini belirten Bayhan: “İşçilere ve emekçilere bir parmak bal çalınıyorsa bile, bu yalnızca kendi saltanatlarını sürdürmek için yapılıyor. Geçen iki yılın bize gösterdiği gerçek budur. Eğer bu ülkenin işçileri ve emekçileri, böyle büyük bir felaketin ardından iktidarın tüm engellemelerine rağmen mücadele edebiliyor ve yaralarını sarabiliyorsa, eğer örgütlü ve bir arada haklarına sahip çıkarlarsa, bu ülkeyi nasıl daha yaşanabilir bir yer haline getirebileceklerini de kanıtlıyorlar. Bu yüzden, tek çıkış yolumuz örgütlü mücadeledir" diye konuştu. (POLİTİKA SERVİSİ)

Evrensel'i Takip Et