7 Şubat 2025 05:03
/
Güncelleme: 08:37

“Sosyalizme Tercüme”: Şeytanlığın karşısında insanlığı dillendirmek*

Sosyalist mücadeleyle anadilde ifade özgürlüğünün harmanlandığı bir tarihi anlatan dergi, küresel ölçekte yükselen toplumsal hareketlere de gönderme yapıyor.

“Sosyalizme Tercüme”: Şeytanlığın karşısında insanlığı dillendirmek*

"Sosyalizme Tercüme" sergisinden Hacı Ömer Lütfü Paçariz'in şiiri

Ece AKIN

Galatasaray Üniversitesi

"Sosyalistlik nedir? İnsaniyyet

Anda yok hile-i şeytanniyet"*

İstanbul Salt Galata’da 23 Şubat’a kadar devam edecek “Sosyalizme Tercüme” sergisi, uzun süre gölgede kalmış bir tarihe ışık tutuyor. Hem bu yazı hem de serginin fiziksel mekânı içinde dolanmaya başlamadan önce, serginin tam girişinde, “ayaklarımızın altına serili” pozisyonlanmış, bu ışığı takip eden bir eserden bahsetmek gerekiyor.

Kapıdan bir iki adım uzaklıkta, alanın sağ ve sol tarafına yayılmış parçaların tam ortasında yer alan bir halı üzerindeki öğeler öyle işlenmiş ki, baskısı kalıptan öyle bir modellemeyle çıkarılmış ki, yer yarılıp da içine girdiğimiz -yani bugünden geçmişe baktığımız- alt katındaki bir yaşantıya bastığımız bir illüzyon var. Serginin zemininden bizler bugün ve halıda gördüklerimiz geçmiş; bu açıdan bir “optik-sanat halı kompozisyonu” olarak tarif edebileceğimiz yapıtta birkaç öge var. Sedirle çevrili bir oda, elinde gazeteyle bir adam, yanında elinde bayrakla bir kadın, duvarda Marx, önlerinde bir sehpa, sehpanın üzerindeyse sekizgen yüzeyi kaplayan bir Orta Doğu-Avrupa haritası.

Ahmet Öğüt’ün “Başka Bir Tarih: İştirakçi Hilmi Bey ve Kadın Hakları Savunucusu Nuriye Hanım” isimli eserindeki bu figürler, serginin toplamını bir kapıda karşılama görevi görüyor. Bu görevi üstlenirken kalan kısımları için bir kavramsal yönelimi işaret ediyor, az sonra görmek-duymak-okumak-tanık olmak üzere olduğumuz seyir için geleneksel motiflere aşina bir ön hazırlık yapmış oluyor. Zira bu sergi, yalnızca geçmişe değil, bugünün sarsılan Avrupa'sına, Türkiye'nin çalkantılarına ve küresel ölçekte yükselen toplumsal hareketlere de gönderme yapıyor.

Kapıda böylece karşılandığımıza göre, şimdi sergiyi gezmeye başlayabiliriz.

YUGOSLAVYA TARİHİNE BİR YOLCULUK

Yugoslavya’da Türkçe konuşan toplulukların sosyalizm çerçevesinde kimlik inşasına dair bir labirent olan bu sergi, çok dilli bir proletarya mücadelesinin 1920’lerin politik çatışmalarından 1980’lerin dönüşüm süreçlerine kadar uzandığı bir zaman diliminde geziniyor; sessiz arşivleri dillendirirken de göz ardı edilmiş anlatıları gün yüzüne çıkartıyor. Son dönemlerin çağdaş sergilerinde sıkça duymaya alışık olduğumuz ve belki de birbirini çokça tekrar eden bir tekdüzelikte sunulan “anı-mekân-hafıza-kimlik-bellek” beşlisinin taklitçi mekaniğinin aksine, bu kavramları sahicilikle yan yana getiren bir örgü ortaya çıkarma işinin üstesinden fazlasıyla geliyor. Sosyalist mücadeleyle anadilde ifade özgürlüğünün harmanlandığı bir tarihi “yerleştiriyor” (enstalasyon).

Unutulmaya yüz tutan buluntular arasında Tito’nun kültür programları, Yu-Mex müzik hareketi, Sovyet avangardıyla Yugoslav konvansiyonel sanatının etkileşimi, devrimci şiirler, marşlar ve karikatürler gibi özel koleksiyonlardan ve halk kütüphanelerinden derlenen belgeler var. Tüm bunlar, esasında sosyalizmin teorisiyle sınırlı olmaksızın, aynı zamanda onun metotlarıyla da bir estetik, duygu ve yaşam biçimi olarak nasıl “tercüme” edildiğini gözler önüne seriyor. Bu şekilde devrinde yalnızca bir dil etrafında kümelenenlerin antropolojisine değil, sosyalizmin yaygınlaştırılması perspektifliyle bir topluluğun merkezine kurtuluşun formülü olarak günlük gazeteler, kültür dergileri çocuk ve genç nesillere özel basımlarla da eğitim gayesi güden yayınlar aracılığıyla geniş bir arşiv sunuyor.

Serginin zaman çizelgesi, takvimini 1920 yılına ayarlıyor: Eski Yugoslavya Krallığı'nda baskı altındaki Müslüman halklardan belli bir kesimin, sol eğilimlerde özgürlüğü aradığı ve bulduğu dönem... İşte tam da bu bağlamda, Yugoslavya Komünist Partisi’nin yayın organı olarak, Makedonya, Kosova ve Sancak bölgesinde yaşayan Müslüman işçi ve köylülerin sesi olmayı amaçlayan Üsküp çıkışlı “Sosyalist Fecri” gazetesi, bir yandan krallık rejiminin sömürgeci politikalarına karşı bir muhalefet platformu, diğer yandan sosyalist fikirlerin ve çalışmanın Türkçe konuşan halk arasında kök salmasına aracılık ediyor.

Ahşap stantlar üzerine kızıllar, yeşiller ve beyazlarla bezeli konstrüktivist kolajlardan oluşturulmuş afişlerin bir tanesindeki şu çağrı, gazetenin birleştirici fonksiyonun özeti aslında: “Ey Müslüman işçi, esnafı, fukarası! Şimdiye kadar lisanının bir tercümanı, hakkının bir istinatgâhı olmadığı için her şeye boyun eğdin. Artık söyle, dilin serbesttir.” O dönem yalnızca bir dil değil, bir dünya görüşü de yeni bir form kazanmakta.

Bu sesleniş yalnızca bir yayın organının sesi olmayıp aynı zamanda ideolojik bir duruşun ve dönemin hareketi içerisinde her bir bireyin, bireycilikten uzak bir biçimde, kendinden olanlarla bir araya gelmesinin de nihai ifadesini oluşturuyor. Nitekim sergi yalnızca bir dilin politikleşmesini değil aynı zamanda bu dilin, şairlerin ve düşünürlerin davalarına içkin bir sanat anlayışıyla mücadeleyi nasıl birleştirdiklerinin gözlemini ilmek ilmek işleyerek gözler önüne seriyor. “Sosyalist Fecri”nin sayfalarında Melami Şeyhi Hacı Ömer Lütfü’nün “Devrimci Şiirler” adlı kitabının yankıları ve “Çiftçi ve İşçi Kardaşlarıma” adlı şiiri bunlara verilen önemli örneklerden.

Kimi zaman şiir, kimi zaman gazete sayfalarına sinmiş propaganda metinleri, kimi zaman ise avangart sanat üretimleri aracılığıyla gün yüzüne çıkan bu tarih, bir tür üç boyutlu, içinde volta atabileceğiniz türden bir bulmaca ya da çok boyutlu modellenmiş yazın, etrafınızı bilgi ve birikimle kuşatan buluttan bir alfabeye benziyor. Yane Calovski, Hana Miletic, Ahmet Öğüt, Mustafa Emin Büyükcoşkun, Fevzi Tüfekçi gibi sanatçıların yorumlarıyla yeniden harmanlanan tarihsel belgeler, Emirhan Altuner’in sergi tasarımı ve prodüksiyonuyla Sovyet konstrüktivist sanatçı Rodçenko'nun çizgisini, Tatlin'in sanatsal inşacılığını kızıl boya tüplerinden fışkıran devrimi çağrıştırıyor. “Yugoslavya ve Sovyet avangardı arasındaki alışverişi o kadar güçlüydü ki Zagreb’de dokuz ciltlik kocaman bir Rus Avangard Sözlüğü bile yayımlanmıştır. Dünyada, Rusça dilinde dâhi bu kitabın başka bir benzeri yok.” **

Serginin en çarpıcı ayaklarından birini de sosyalizmin kadınlar üzerindeki etkisini tahayyül eden-kadınların sosyalist harekete etkisini tahlil eden ve mücadelenin içinde nasıl bir yer edindiğini ortaya çıkaran, “ütopya” önermelerine karşı kendi cephelerini tayin eden kadınlara dair belgeler oluşturuyor. 1944-1953 yılları arasında savaşın yıkıcı günlerinde kadınlar tarafından örgütlenen Anti-Faşist Kadınlar Cephesi (AFŽ), özellikle Makedonya ve Kosova’da Türkçe konuşan kadınların katılımını, okuma-yazma kurslarından pedagojiye, basılı yayınlardan kadın haklarına kadar geniş bir alanda nasıl etkin olduklarını Makedonya Halk Cephesi Yayın Organı "Birlik" gazetesinin manşetleriyle, manifestolarla görselleştiriyor.

Sergide ilerlemeye devam ettikçe dönem hareketinin de farklı disiplinlerden yetişerek, farklı alanlarda nasıl var olduğu ve faaliyet sürdürdüğünü günümüz koşullarıyla karşılaştırmak daha belirli hale geliyor. Kimi zaman işitsel, kimi zaman görsel yapıtlar; tüplü televizyonlara yüklenmiş röportaj kayıtlarından televizyon programlarına, orijinal basım kitaplardan dokümanter yazınlara uzanıyor.

ANADİLDE EĞİTİM VE EDEBİYATIN GELİŞİMİ

Çocuk edebiyatı da bir başka ayağı oluyor serginin böylece. Nitekim, Yugoslavya’da Türkçe konuşan yazarların çocuk edebiyatına yönelmesi, bir dilin geleceğini teminat altına alma çabasının bir uzantısı. “Sevinç” ve “Tomurcuk” gibi çocuk dergileri yalnızca pedagojik araçlar değil, aynı zamanda yeni bir nesli sosyalist ideallerle yoğuran mecra işlevi görüyor. Öyle ki Yugoslavya’da Türkçe konuşan her yazarın en az bir çocuk kitabı yazdığını görüyoruz. Sergide bir televizyon programından alınan kesitte yer alan edebiyatçı Fahri Kaya, bu sürecin zorunluluğunu şu cümlelerle ifade ediyor: “Ben öğretmenim, çocuklarıma çok şiir okutmam gerekiyordu ancak ortada Türkçe şiir yoktu. Yazmaya mecburdum.”

Hem isminden hem içeriğinden anlaşılacağı üzere dil, bu serginin en önemli eksenlerinden biri. Latin harfleriyle yazılan modern Türkçe, Yugoslavya'da ilk kez Halk Kurtuluş Savaşı sırasında “Birlik” gazetesi tarafından kullanılıyor. Sosyalist terminolojiyse Sırp-Hırvatça'dan oluşturuluyor, “öyküntü”*** yöntemiyle geliştirilen kavramlardan birkaç örnek kendine “Dil Köşesi”nde sergide yer buluyor: “bakman”, yani müfettiş, “blokada” yani abluka, “elaborat”, yani etüd, “iş aksiyonu”, yani gönüllü çalışma “işçi insanlar”, yani işçiler…

1970'lerin başında da Üsküp Birlik Yayınları tarafından basılan “Zamandışı İçdüşlemeler” ve Suat Engüllü’den “Sözgen” gibi kitaplar, yalnızca bir literatür mirası değil, aynı zamanda sokakta filizlenmiş bir sosyalist kültürün belgesi olarak karşımıza çıkıyor.

Bu edebi mirasın yanında, Yugoslavya’nın sanat eğitiminde izlediği modernist çizgi ve sosyalist gerçekçilik arasındaki bütünleşme-ayrılma süreçleri de sergide açığa çıkıyor. Bu dalgalanma, 1970’te Priştine Pedagoji Yüksek Okulu’ndan mezun olup, İstanbul’da Bedri Rahmi Eyüboğlu Atölyesi’nde eğitim aldıktan sonra tekrar Kosova’ya dönerek sanatını sürdüren Fevzi Tüfekçi’nin işlerinde de görülüyor. Soyut kompozisyonlarla şekillenen eserleri, sosyalist bir coğrafyada sanatın nasıl bir dile büründüğüne dair ipuçları sunuyor.

Serginin ardındaki araştırma süreci de en az serginin kendisi kadar kapsamlı. Sezgin Boynik ve Tevfik Rada’nın Kosova’da başlattıkları Pykë-Presje yayınevi, sosyalist ve avangart literatür çevirisi ve yayımında faaliyet sürdürüyor. 2021 yılında Autostrada Bienali’nde “Ferit Bayram ve Nakiye Bayram Kimdir?​” başlıklı bir sunumla başlayan bu araştırma katmerlenerek “Sosyalist Fecri” gazetesinin transliterasyonu gibi projelerle akademik alana taşınıyor. Boynik ve Rada, Yugoslav Komünizmi’nin çok uluslu ve eşitsiz gelişime sahip bir coğrafyada ulus sorununa getirdiği çözümleri tartışmaya açarken, 1990’larla birlikte tarihin nasıl bir unutuşa itildiğini de sorguluyor, serginin esas yapılandırılmasına ön ayak olan itici güç buradan doğuyor diyebiliriz. “1990’larla beraber tüm bu tarihin bir yalandan ibaret olduğu fikri ortaya atıldı. Uluslar ve işçi sınıfı arasındaki dayanışmanın tarihi bir kenara itildi; etnik ve kültürel farkların ezeli bir çatışma doğuracağı tezi popülerleşti. Oysa Yugoslav Komünizmi, politik dayanışma hakkında çok şey öğretebilecek bir tarih barındırıyor.”**

DÜNDEN BUGÜNE DÖNDÜĞÜMÜZDE

Devrimci flamalar, yıldönümlerinde kibrit kutularına basılmış yapılandırmacı tasarımlar, göstergebilimsel soyutlamalar, güncel sanatçıların grafik yorumlarıyla posterler, “lettrist” afişler, tipografik kolajlar, serigrafi baskılar, el yazısı şiirler… Onların arasında tanıdık bir sima, Kosova-Prizren’de basılmış Nâzım Hikmet’in şiir kitapları, sürgün edildiği yıllarda Türkçe konuşan topluluklara onu duyuracak eleştiri metinleri…

Bunların arasından gezerken o an hangi zamanda, o yerde hangi memlekette, o sistemde nasıl bir düzende olduğumuzu da hatırlatıyor buluyoruz kendimize. Neticede bir bankanın sponsorluğunda programlanan bir sergi mekânı, dört köşesi bankalarla çevrili bir sokak; bu anlatılar, öyküler ve görüngüler arasında hem o dönemin gerçekliği hem güncelin somut koşullarla baş başayız.

“Bir elini kalbine koy, ötekini şakağına daya, bir parça düşün! Yaşadığın sefil, acıklı levhaları gözünden geçir, bunların sebeplerini ara! Kalbin, vicdanın ne cevap verecek, fikrin ne emredecekse onu yap! Hiç şüphe yok ki vicdanın gözleri, dişleri, tırnakları hemcinsinin günahsız kanları ile kızarmış bir zulüm ve tagallüp heyulasını kucaklamayacaktır. Din, lisan, milliyet farklarını katiyen gözetmeyen, her ferde aynı hayat haklarını bahşeden, harbi, esareti temelden yıkan yalnız bir fırka var ki o da komünizmadır.” ****

*Hacı Ömer Lütfü Paçariz’in "Mev’iza: Çiftçi ve İşçi Kardaşlarıma” adlı eski Türkçeden çeviri şiiri
**https://argonotlar.com/tarifi-zor-bir-tecrube-sosyalizme-tercume/
***Öyküntü, dilbilimde bir dilden bir dile, bir terimin veya deyimin sözcük sırası ve yapısı değiştirilmeden aktarılması sürecidir.
****Sosyalist Fecri’den bir kesit

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Kadın işçiler devlere karşı

Kadın işçiler devlere karşı

Chinatool grevi, ücretleri eriten Şimşek programının arkasında dizilenleri gözler önüne seriyor: Programın uygulayıcısı iktidar, programdan güç alıp %25 zam dayatan Chinatool ile Şimşek’in kapısını aşındırdığı Chinatool’un ortağı uluslararası finans tekeli HSBC... Küçük parçaların üretimi için küçük elleri kullanılan kadın işçiler, bu dev ittifaka sendikalarıyla kafa tutuyor.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
İmamoğlu’ndan belediye operasyonlarına tepki: Sandık gelecek, bir kişi gidecek, her şey değişecek.

Evrensel'i Takip Et