Sırbistan’da öğrenci gençliğin mücadelesi üzerine birkaç not
Sırbistan halkı çok bilinçli olduğu için mi tüm bu eylemlikler Sırbistan’da yaşandı? Tabii ki de hayır. Bu noktada Sırbistan halkının izlediği yolu incelememiz gerekir.
![Sırbistan’da öğrenci gençliğin mücadelesi üzerine birkaç not](https://staimg.evrensel.net/upload/dosya/282731.jpg)
Fotoğraf: Filip Stevanovic/AA
Berivan ÖZKARA
Anadolu Üniversitesi
Sırbistan’ın Novi Sad kentinde, tren istasyonunda beton gölgeliğin çökmesiyle ölen 15 kişi için Kasım ayından bu yana eylemler düzenleniyor. Ölenleri anmak için tam gölgeliğin çöktüğü saat 11.52’den itibaren, 15 kişi için 15 dakika boyunca yol trafiğe kapatıldı. Bu sessiz protestolar bir süre devam ederken eylemlerin ülke geneline yayılması ise Belgrad Üniversitesi’nde öğrencilerin Kasım ortasında üniversiteyi işgali ile başladı.
MÜCADELEDE ÖĞRENCİLERİN PAYI ÇOK BÜYÜK
Belgrad’daki Dramatik Sanatlar Fakültesi (FDU) öğrencileri 22 Kasım’da sessiz bir protesto düzenlediklerinde saldırıya uğradılar. Bunun üzerine FDU öğrencileri, polis ve savcılık tüm saldırganları tespit edip adalete teslim edene kadar fakültelerini işgal etmeye ve bloke etmeye karar verdiler. Ancak ilerleyen süreçte öğrenciler; taleplerini Novi Sad’daki tren istasyonunun yeniden inşasıyla ilgili tüm kamu belgelerinin yetkililer tarafından yayınlanması ve böylece kazadan kimin sorumlu olduğunun açıklığa kavuşturulması, tutuklanan tüm öğrenci ve aktivistlerin cezai kovuşturmanın durdurularak serbest bırakılması şeklinde genişletti. Bu talepler Sırbistan’daki eylemlerin kitleselliğini anlamamız açısından önemli.
İlerleyen süreçte ülkedeki 80’den fazla üniversite işgallere katıldı ve geçtiğimiz hafta 28 Ocak Salı günü Sırbistan Başbakanı Milos Vucevic, aylardır süren öğrenci eylemleri sonucu istifa etti.Sırbistan’da öğrenci gençliğin öncülüğünde başlayan ve toplumun birçok kesimi (profesörler, araştırmacılar, barolar, tarım ve çiftçi dernekleri, sanatçılar, spor kulüpleri, film yönetmenleri, oyuncular vs.) tarafından destelenen eylemler, Türkiye gençliği için önemli bir örnek olarak karşımızda duruyor. Anlıyoruz ki Sırbistan’da öğrenci gençlik dar grupçuluk, slogancılık vs. gibi mücadele olanaklarını zayıflatan eğilimleri bir kenara bırakarak kitlesel talepler etrafında bir direnişi örmüş ve çeşitli toplumsal kesimleri harekete geçirmiştir.
SIRBİSTAN HALKI, TÜRKİYE HALKINDAN DAHA MI BİLİÇLİ?
Sırbistan halkı çok bilinçli olduğu için mi tüm bu eylemlikler Sırbistan’da yaşandı? Tabii ki de hayır. Bu noktada Sırbistan halkının izlediği yolu incelememiz gerekir. Öğrencilerin aldığı önemli bir karar vardı. On üç yıllık iktidarı boyunca tüm devlet kaynaklarında muhalefeti “devlet karşıtı dış güçler” ve “hainler” olarak şeytanlaştırmaya adamış Vucic rejiminin çalışma tarzı, ülkedeki her türlü meşru şikâyet ve protestoyu muhalefetin kontrolündeymiş gibi göstermek oldu. Bunun karşısında öğrenciler ilk günden itibaren burjuva muhalefet partilerinin, en azından resmi sıfatlarıyla, protestolara katılmamaları kararıyla eylemin tamamen kendilerinin öncülüğünde bir eylem olduğunu açıkça ifade ettiler. Bu tutum, talepler etrafında ortak hareket edememe sorununu ortadan kaldıran ilk hamlelerden biri olmuş oldu. Çünkü esas olan düzen partilerinin imzasını taşıyan protestolar değil, öğrencilerin somut talepler etrafında kendi kararlarını alabildiği mücadele alanlarının yaratılmasıdır. Sırbistan’daki direniş, öğrenci gençliğin mücadeleye atılmadaki sorunlarını anlayabilmemiz açısından bizlere bazı şeyleri hatırlatıyor. Bugünden başlayarak gençliğin; sınıflarında, bölümlerinde, fakültelerinde ortak talepler etrafında örgütlenmesi ve yığınları da harekete geçirecek tarzda bir mücadele anlayışını esas alması gerekiyor. Çünkü en nihayetinde görüyoruz ki “Telefon bağımlısı asalak gençler” olarak nitelendirilen “Z/Y kuşağı”, bugün Sırbistan’da üniversiteleri işgal ediyor ve boykotlar örgütlüyor. Burjuva ideologlarının gençliğe dayattığı “sadece kendini düşün, geleceğini kurtar, bencil ol” argümanlarına karşı gençlik, sıra arkadaşıyla omuz omuza kurduğu mücadeleyle karşılık veriyor. Bunun için her türlü burjuva ideolojisine karşı durmak ve Marksist-Leninist teorinin, tarihsel materyalist dünya görüşünün ışığında yola koyulmak gerekiyor.
ZAFERİN ANAHTARI: DOĞRU TAKTİK
68’den bu yana anti-emperyalist, tam bağımsız, demokratik bir ülke mücadelesinin en ön safında, öğrenci gençlik yer aldı. Öğrenci gençliğin bu örgütlülüğün yok edilmesi için çeşitli yöntemler izlendi. Gençliğin önder olarak gördüğü devrimci öğrenciler ya sokak ortasında kurşunlanarak öldürüldü ya idam edildi ya da işkencede katledildi. Türkiye’de 12 Mart ve 12 Eylül darbeleriyle YÖK’ün kuruluşu, öğrenci gençliğin mücadelesini ve yükselen işçi sınıfı hareketini geriletmek için atılmış adımlardandı. Buna rağmen 80 darbesinden sonra yapılan ilk eylemler öğrenci gençlik tarafından yapılmıştır. Günümüzdeyse öğrenci gençlik, üniversitelerinde her türlü baskı ve yıldırma politikasıyla, biçimleri değişmiş olsa dahi, karşı karşıya kalmaya devam ediyor. Öğrencilerin aileleri polis tarafından aranıyor, “bakın kızınız/oğlunuz terör örgütleriyle ilişki içinde” deniliyor. Öğrencilere, üniversite yönetimi tarafından soruşturmalar açılıyor ve öğrencinin eğitim hakkı hedefe konuluyor. Kulüpler ve topluluklar çeşitli bahanelerle kapatılarak öğrencilerin bir araya gelmesinin her türlü koşulu ortadan kaldırılıyor. Yetmiyor tabii, üniversiteli gençliğe kendilerini öğrenci gibi gösteren ülkücü çeteler ile saldırılıyor.
Tüm bunları okuyunca yaşananlar; sanki çeşitli mekanizmalara atanmış rektör, dekan, bakan gibilerinin kendi “kötülükleri” ve aldıkları yanlış kararlarıymış gibi anlaşılabiliyor. Oysaki sermaye iktidarı, bugün faşizmin koşullarını inşa ederken; valilikler, bakanlıklar, atanmış rektörler ve belediye başkanları aracılığıyla patronların çıkarlarını tesis ederken, tüm toplumsal kesimleri kendi iktidarının önünde “dize getirmeye” çalışıyor. Tek tek sermaye iktidarının tüm “kötülüklerini” saymamıza gerek yok: Her gün ihmaller baskılar sonucu ölüyoruz, ses çıkarınca hapse atılıyoruz. Yine de yaşanan bu olaylarda henüz kitlesel eylemler, genel direnişler göremiyoruz. Tek tek refleks eylemler olmakla birlikte, bunları aynı hedefe yöneltecek bir planın parçasıyla hareket etmek ve bu planların ortaya çıkaracağı mekanizmaları inşa etme görevi önümüzde duruyor. Esas olan düzen partilerinin imzasını taşıyan protestolar değil, öğrencilerin somut talepler etrafında kendi kararlarını alabildiği mücadele alanlarının yaratılmasıdır.
Her yeni faciada görüyoruz ki işçi sınıfı ve burjuvazi arasındaki çelişki gittikçe keskinleşiyor. Sermaye politikaları birer birer, onar onar canlarımızı almaya devam ediyor. Son bir hatırlatmayla yazıyı bitirelim. Az önce saydığımız birçok olgunun yanında, 4 işletmede 1700’den fazla metal işçisi, grevleri Cumhurbaşkanı kararıyla yasaklanmasına rağmen fiilen sürdürdüğü mücadele sonucunda MESS’in hedef enflasyon oranında zam ve esnek çalışma dayatmasını püskürterek toplu iş sözleşmelerinde önemli kazanımlar elde etti. Öyleyse öreceğimiz mücadele hattı da sınıfımızın rotasıyla, metal işçilerinin kararlılığıyla birleşerek güçlenecek, yaşamlarımıza dahi göz dikmiş bu sistemi alaşağı edecektir. Gençliğin enerjik mücadelesine olan ihtiyacı da unutmadan; öncü gücü işçi sınıfı olarak alan bilimsel sosyalizme bağlanma ve onda ısrarın bugün dünden daha çok gerekli olduğunu anlatmalıyız. Kapitalist sömürünün ortadan kaldırılması hedefli kurtuluş mücadelesini her gün yeniden örmeliyiz.
Evrensel'i Takip Et