7 Şubat 2025 05:05
/
Güncelleme: 05:09

Ülkü Ocakları’nın okullarda işi ne?

Protokolün amacı, iktidarın aygıtı Ülkü Ocakları’yla gerici ve faşist iktidarlarının sürmesi için erken müdahaleyi okul sıralarında yapmak, gençliği karanlığa sürüklemek.

Ülkü Ocakları’nın okullarda işi ne?

Fotoğraf: Evrensel

Leyla KARA

Sultangazi/İstanbul

“Adam öldürme, bombalama, silahlı soygun, işkence, kötürüm hale getirme, adam kaçırmak suretiyle tedhiş ve olayları tahrik, misilleme ve rehinelerin alıkonması, kundakçılık, sabotaj, propaganda ve yalan haber yayma, zorbalık, şantaj.”

Bu cümle ABD Savunma Bakanlığı tarafından 1967 yılında “Kontrgerilla Operasyonları” adıyla basılan ve Türkçeye de “ST 31-15” yani “Sahra Talimnamesi 31-15” başlığıyla çevrilen elkitabından alınan, bu örgütlenmelerin çalışma yöntemlerine dair bir açıklama bir alıntı. Soğuk Savaş döneminde ABD’nin, dünyadaki sosyalizm tehdidi sebebiyle uluslararası terörizmle mücadele adı altında geniş çaplı sürdürdüğü sosyalizme karşı bu açık savaş, faşist ve gerici grupların bulundukları ülkelerde palazlanmasının temelinde yatan şey!

Gücünü CIA ve Pentagon’dan alan kontrgerillanın Türkiye’deki suretinin ilkleri MHP’nin tarihiyle yakın ilişkili. Ülkücü hareketin lideri olarak görülen Türkeş, 1950’li yıllarda ABD’ye giderek orada anti-komünist direniş yöntemleri, psikolojik harp ve gayri nizami harp (gerilla savaşı) konusunda eğitim almıştır. Türkeş sonrasında 27 Mayıs darbesine kadar genelkurmaydaki NATO Dairesi’ni yöneten isim olmuştur. Böylece kontrgerilla hareketin ülkede köklenmesinin olanaklarını yaratmış; ülkedeki yüzlerce muhalif işçi, aydın, öğrenci, sanatçı, gazeteci, yazar, bilim insanı ve sendikacının faili meçhul cinayetlerine giden yolu açmıştır. Bunu yaparken gençliğin dinamizmine de gözlerini dikmiş ve MHP’nin gençlik hareketi olarak Ülkü Ocakları ortaya çıkmıştır. Özellikle 70’li yıllardan itibaren dönemin komando kamplarında eğitim gören bu gençler, kontrgerillanın üniversitelerde ve liselerdeki ayağını oluşturmuştur. İşte kısaca Ülkü Ocakları’nın tarih sahnesine çıkışı böyle gerici-faşist bir düzlemdir.

PROTOKOLÜN ARKA CEPHESİ

Geçmişinde kanlı eylemlere imza atmış olan ve yıllarca yaptıkları faaliyetlerle ülkenin genç kuşaklarına şiddet ve saldırıdan başka bir şey vadetmeyen Ülkü Ocakları ile MEB arasında imzalanan protokol kapsamında; Ülkü Ocakları, MEB’e bağlı okullarda “yaygın eğitim faaliyetleri” çerçevesinde genel, mesleki ve teknik kurslar düzenleme yetkisi ile “ödüllendirildi”. Bugün AKP-MHP ittifakı olarak somutlaşan bu ortaklıkta asıl derdin gençlik kuşaklarının yakıcı ihtiyaçlarına bir cevap aramak olmadığı da çok açık! Bu protokol ile Ülkü Ocakları okullarda hiçbir engelle karşılaşmadan propagandasını sürdürebilecek, konferanslar düzenleyebilecek, okul içlerinde stantlarla gençliğin karşısına dikilebilecek. Ancak belirtmek gerekir ki Ülkü Ocakları’nın bugün gözünü diktiği okullar ilk defa bu türden faaliyetlerle karşılaşmayacak; tüm bu saydıklarımızı yıllardır Ensar Vakfı, AGD gibi kurumlar yine MEB’le imzaladıkları protokollerle yapıyorlardı. ÇEDES programıyla iyice yaygınlaşan, okullarda yarışmalar düzenleyen ve “manevi danışmanlık” adı altında gençliğe fetvalar veren bu kurumlar, din kisvesi altında gençliği sermaye düzenine entegre etmeye çalışıyor. Şimdi ise bu sahnede, bu kurumlarla birlikte Ülkü Ocakları yeni bir oyuncu olarak yerini alıyor.

Ülkü Ocakları bu çalışmalarının yanında şiddet olaylarına da hız kesmeden devam ediyor. Geçtiğimiz ay İTÜ ve YTÜ kampüslerinde Ülkü Ocakları mensuplarının sopalar, bıçaklarla öğrencilere saldırmasını hepimiz hatırlıyoruz. Ülkü Ocakları’nın kendilerini kaf dağında gören sözde reisleri atılan herhangi bir tweetten rahatsız olduklarında direkt olarak devletten aldıkları bilgilerle tweet sahiplerini tehdit etme konusunda uzman hâle gelmiş durumda.

Bu şiddetin hangi tarafın elinde olduğuysa sürekli yer değiştirmesiyle ünlü. “Ülkücünün duruşu olmaz…” diye lügatimize giren söz, Gezi’ye bakış açılarıyla direkt somutlaşıyor. Gezi sürecinde Erdoğan’ın AK Genç kadrolarıyla eylemcileri tehdidinin karşısında “1000 bozkurt sizden 10000’i Kasımpaşa’ya sürer” diyen Bahçeli, daha geçenlerde bu sefer “İkinci Gezi’yi düşünen karşısında bozkurtları bulur” dedi.

“PROTOKOL TUZAKLARINA” KARŞI GENÇLİĞİN DURACAĞI YER BELLİ

Tarihte kapitalist sistemin riske girdiği her dönemde (ekonomik krizler veya işçi sınıfı hareketinin yükseldiği dönemler buna örnektir) hükümetler milliyetçiliğin kanatları altına girmiş, dinci-gerici politikalara sıkı sıkıya sarılmıştır. Bu yöntem bugün hâlâ kapitalistler için güncelliğini korumaktadır. Bugün tüm dünyada bu ideolojik aygıt eş zamanlı olarak kullanılmaya devam etmekte ve gençlik kitleleri bu politikalara yedeklenmeye çalışılmaktadır. Bunu yaparken de burjuvazinin çıkarları tüm “vatanın” çıkarları olarak lanse edilmekte, halkın asıl ihtiyaçlarının üstü kapatılmakta ve halk burjuvazinin taleplerini sahiplensin diye sermaye tarafından bir bombardıman başlatılmaktadır. Buradan en fazla payını alan kesimlerden biri de gençlik olmuştur; vatan savunması adı altında genç nesiller sermayenin yayılmacı kar politikaları için yaşamları pahasına seferber edilmektedir. Tarikat ve cemaatlerin, Ülkü Ocakları’nın MEB ile imzaladığı bu protokoller ise bahsettiğimiz bombardımanın bugün karşımızda somutlaşan biçimidir.

Tüm bu protokollere karşı nasıl konumlanmak gerektiğini belirleyeceksek eğer önce amacını tüm çıplaklığıyla bilmek gerekir: Bugün AKP-MHP ittifakının bakanından milletvekiline kadar överek bahsettiği bu ortaklıkların gençlik kesimlerin hayrına bir karşılığı olamaz. Bunu nereden mi biliyoruz? Çocuk işçiliğini meşrulaştırma programlarından tutalım da genç kadınlara evlenmeyi öven “manevi” sohbetlere kadar, eğitim müfredatındaki dinci-gerici müdahaleden tutalım da kılık kıyafet kısıtlamasına kadar bu iktidarın ortaya koyduğu programın, geniş gençlik kitlelerini sermayenin bir aparatı haline getirmenin yolunu açmasından biliyoruz. Ülkü Ocakları ile imzalanan bu protokolün asıl amacı tam da burada gizlidir; gençlerin geleceklerini inşa ettikleri okul sıralarında, gerici ve faşist iktidarlarının sürmesi için erken müdahaleyi yapmak, gençliği kendi değiştirici gücünden mahrum bırakmak. Ancak unutmayalım ki bizleri sıkıştırmak istedikleri bu çarkı kırabilecek güç yine bizlerin elindedir; Türkiye gençliği itildiği bu karanlıktan çıkmak için değiştirici gücüne inanmalı ve bulunduğu alanlarda gerici-faşist tüm uygulamalara karşı yan yana durmalıdır.

Evrensel'i Takip Et