Ziller çalıyor, saatler örgütlü mücadeleyi gösteriyor!
Yeni dönem, Türkiye gençliği için mücadeleye yürekten bir çağrıyla başlıyor. Ziller bizim isteğimizle, bizim için çalıyor.
Tüm dünyada yaşamın gittikçe grileştiği, para kazanmak için yaşadığımız ve harcayacak zaman bile bulamadığımız, ya da almak istediklerimize yetecek kadar para kazanamadığımız bir gerçek. Ama hayatın telaşı durup düşünmeye izin vermiyor. En iyi hayatı yaşayabilmek için en yüksek puanı kazanmaya, yurt dışına gidebilmek için para biriktirmeye çalışan gençler bir yarışın içindeler. Çizgi filmlerde atların koşmaya devam etmesi için sürücüler atların önüne havuç tutarlardı, atların taktığı gözlüklerden dolayı da zaten havuçtan başka bir şey görmeleri mümkün olmuyordu. Bugün hayallerimizi süsleyen daha lüks ve refah bir yaşam, bizim için ipin ucunda sallanan havuca benziyor. Önümüze konan tek seçenek o ve ona da ulaşmamız mümkün değil. Ne özgürlük ama!
EĞİTİM DEĞİL TEK ADAM PROPAGANDASI!
İlkokuldan üniversiteye kadar yıllarca dirsek çürüttüğümüz, günümüzün 8 saatini geçirdiğimiz, ilk arkadaşlarımızı bulduğumuz, sosyalleştiğimiz yer olan okul, artık bir eğitim yuvası değil hapishane gibi canlanıyor hepimizin gözünde. Çünkü ilgi alanlarımız ve yeteneklerimize göre bir eğitim sisteminde değil, tek adam iktidarı ve onun parçası olduğu kapitalist sistemin ihtiyaçlarına göre dizayn edilen bir sistemin içerisinde, kafesteki kuş gibi çırpınıyoruz. Yapabileceğimiz tek seçim de eşit-ağırlık, sözel ya da sayısal öğrencisi olmaktan ibaret. Meslek liselerinde belki bu skala genişliyor, ama hakiki bir meslek öğretiminden çok liseden itibaren sömürü çarklarının parçası olmak öğretiliyor.
Seçim hakkımızın bu kadar elimizden alındığı koşullarda, aldığımız eğitimin parasız, bilimsel, demokratik niteliğinin düşük olması da böylece kaçınılmaz oluyor. Yeni dönem başlıyor ama sıralarımıza dönerken heyecanlı hissetmiyoruz. Belki MESEM öğrencileri hariç, çünkü onlar okulu işten uzaklaşabilecekleri, nefes alabilecekleri bir alan olarak görüyorlar aynı zamanda. Bu koşullarda parasız, bilimsel, demokratik eğitim sloganı ise sıra arkadaşlarımıza gittikçe uzak bir hayal gibi görünüyor. Hatta çeşitli yerlerde bununla ilgili adımlar atıldığında lütuf gibi karşılanıyor. Oysa ki Evrensel İnsan Hakları Beyannamesi’nde bile her çocuğun ücretsiz bir şekilde eğitime erişebilmesi, kazanılmış bir hak olarak karşımıza çıkıyor. Devletler de bu yüzden, kazanılmış bir hakkı gerçekleştirebilmek için, ücretsiz eğitim imkânı sunmak zorunda kalıyor. Ama günümüzde özelleştirmelerle eğitimin standartlığı ortadan kalkıyor, öğrenciler arasındaki uçurum açılıyor ve kamuda tasarrufla eğitimin niteliği düşürülüyor. Bir yandansa her liseye bir AKP’li müdür kampanyasıyla eğitimin gerici niteliği garanti altına alınıyor.
DÜNYADA LİSELİLER NELER DİYOR?
Fransa’da iktidarda olan merkez sağın temsilcisi Macron’a karşı protestolar düzenleyen liseliler, aynı zamanda Filistin için de oldukça güçlü protestolar düzenlemişlerdi. Demokrasinin ve özgürlüğün Avrupa’daki en ileri temsilcilerinden biri olduğunu iddia eden Fransa hükümetinin İsrail’i karşısına almaması, hatta Filistin’e özgürlük diyerek mücadele eden Fransalıların protestolarını şiddetle bastırması, ikiyüzlüce bulunmuş ve halkın tepkisini çekmişti. En güçlü tepkilerden biri de lise sendikalarından gelmişti. Yine Sırbistan’da tren garında çalışan 15 işçinin ölümünden sonra başlayan eylemler; üniversitelere, oradan da liselere sıçramış, hatta bazı lise öğrencileri okul idareleri tarafından tehdit edilmiş, ama eylemler nihayetinde devam etmişti.
Mücadele içerisindeki güç dinamiklerinin her gün değiştiğini görüyoruz. Ama esas gördüğümüz bir şey daha var, o da mücadelede ısrarcı oldukça eğitime karşı gerçekleştirilen saldırıların zayıfladığı. O zamana kadar öğrencilerin iradesini göz ardı eden iktidarlar, mücadeleyle onu göz önünde bulundurmak zorunda kalıyor. Güçlü bir duruş sergilemediğimiz, tek adam iktidarının eğitim politikalarına rağmen ayağa kalkmadığımız ve liselerimizi kendi taleplerimizle doldurmadığımız sürece, bu saldırıların son bulması da bugüne kadar gerileten eğitimin hayal ettiğimiz gibi şekillenmesi de mümkün değil. Peki bunu nasıl yapacağız?
HER ŞEY SAHTEYSE GERÇEKLİK MÜCADELEDE!
Türkiye’de biz böyle sorunlarla baş başayken, aynı zamanda hükümete kırmızı kart gösteren, erken seçim sloganları atan bir muhalefetle de karşı karşıyayız. Bir nesil uzun bir zamandır seçimle ve sandıkla hükümetlerin devrilebileceğine, hayallerin gerçekleşebileceğine inandırılıyor. Veya yine seçimin başarısızlıkla sonuçlanacağını, o yüzden hayallerinin de suya düşeceğine ikna ediliyor. Oysa bizim düşlerimiz hiçbir düzen partisinin temsil edemeyeceği kadar hayatın gerçeklerine, insani bir yaşam talebine dayanıyor. Onlarsa hayatın gerçeklerinden, MESEM’lerdeki sömürüden, öldürülen genç kadınlardan, sınav sonucu düşük geldiği için intihar eden öğrencilerin gerçekliğinden kaçıyorlar. Bizim sorunlarımız sandıkta değil, doğrudan yaşadığımız ve var olduğumuz alanlarda başlıyor. Liselerde, mahallelerde, üniversitelerde, hatta evlerimizdeki eşitsizlik gün yüzüne çıkıyor.
Bugün “Maarif Eğitim” sisteminden MESEM’lere, Ülkü Ocakları’yla imzalanan protokollerden idarelerin öğrenciler üzerindeki baskısına kadar, yolumuza çıkan tüm engellere karşı irademizi geri almanın sorumluluğunu üzerimizde hissedecek ve bulunduğumuz her alanda mücadele edeceğiz. Yeni dönem, Türkiye gençliği için mücadeleye yürekten bir çağrıyla başlıyor. Ziller bizim için çalıyor. Bugün ve yarın, daha iyi bir yaşamın yolları birlikte, örgütlü bir mücadeleden geçiyordu ve geçecek. Birinci dönem Ayşenur ve İkbal’in katledilmesinden sonra yapılan eylemlerde gücümüzün birliğinden geçtiğine olan inancımız, ikinci dönem eğitime yapılan politik darbelere karşı kuşanacağımız silahımız olsun. Ziller çalıyor, saatler örgütlü mücadeleyi gösteriyor!
Evrensel'i Takip Et