6 Şubat’ın ikinci yıl dönümü: Neler neden yaşandı, nasıl yaşanmaz?
Rant ve kâr hırsı, her afette olduğu gibi 6 Şubat depremlerinde de ölümlerin asıl sebebi oldu. Bunların tekrarlanmasının önüne geçecek güç ise kitlelerin tepkisi, bizim tepkimiz.
![6 Şubat’ın ikinci yıl dönümü: Neler neden yaşandı, nasıl yaşanmaz?](https://staimg.evrensel.net/upload/dosya/277293.jpg)
Fotoğraf: DHA
Göktuğ
Hacettepe Üniversitesi Sosyoloji Bölümü
6 Şubat Perşembe günü Maraş merkezli 7.7 ve 7.6’lık büyüklükteki depremlerin ikinci yıl dönümü. Geride bıraktığımız iki yıl boyunca Hatay ve bölge illerde depremin etkileri hâlâ devam ederken, Adıyaman/Urfa sel felaketleri, İliç maden kazası, Beşiktaş gece kulübü yangını, Balıkesir mühimmat fabrikası patlaması ve son olarak Grand Kartal Otel yangını gibi bilinçli ihmaller ve alınmayan önlemler yüzünden can kayıplarının yaşandığı onlarca afetle karşılaştık. Afetler zincirini bir bütün olarak incelediğimizdeyse karşımıza yine bir ihmaller zinciri çıkıyor.
KAZALARIN AFETE DÖNÜŞMESİNİN SEBEBİ: RANT DÜZENİ
İhmaller ve kazaları sebep-sonuç ilişkisine bağlayabilmek için öncelikle bir kazayı afet yapan etkenleri bilmemiz gerekiyor. Afet sosyolojisinde kaza ve faciaları afet olarak tanımlayabilmemiz için, bu olaylara karşı mücadelede toplumun kendi kaynaklarını kullanarak başa çıkamıyor olması ve olaylar sonucunda maddi-manevi olumsuz etkilerin yaşanması gerekiyor. İklim değişikliği gibi doğrudan müdahalenin çoğu zaman mümkün olmadığı olaylar bu tanımı karşıladığı gibi, Covid-19 salgını ve küresel göç dalgaları gibi büyük etkenleri olan olaylar da dünya genelinde afet olarak değerlendiriliyor. Türkiye’ye göz atacak olursak sadece 10 yıllık süreçte gerçekleşen en küçük yangından en büyük depreme, en olası sel felaketinden en beklenmedik tren kazasına, fabrika patlamalarına, maden facialarına, kısacası bir kaza olarak başlayan her olay afet çatısına girebiliyor. Kaynakların çoğu zaman seferber edilmediği, edilse de yeterli olmadığı ve sonuçların maddi-manevi ulaşabileceği en yıkıcı seviyelere ulaştığı facialar; risk ve kriz yönetimi alanlarında sürecin nasıl ilerletilmemesi gerektiğini bizlere her afette bir ders niteliğinde gösteriyor. Sürecin nasıl yürütülmesi gerektiğiyse afet müdahale planlamalarında en basit haliyle şu şekilde özetlenebilir: Hazırlıklı olma, müdahale, toparlanma, iyileştirme. “Bütünleşik afet yönetimi” olarak da adlandırabileceğimiz bu yöntem; kaza öncesi, kaza anı ve kaza sonrası yaşananları bir bütün olarak kabul ederek buna karşı tedbir ve mücadeleyi de bütün halinde yürütmeyi esas alıyor.
21. yüzyılın en yıkıcı depremleri arasına giren Maraş depremlerindeyse, afetin sorumluları tarafından izlenen yönetim sürecinin başarısızlığı, sistemsel çürümüşlüğü gözler önüne serdi. Doğu Anadolu Fay Hattı’nda gerçekleşen depremler; bu fay hattında oluşan ilk kırılma değil. 20. Yüzyılın başından bu yana büyüklüğü 6’nın üzerinde bir sürü depreme ev sahipliği yapmış bir bölgeden söz ediyoruz. Hatta bu fay hattı üzerinde yer alan iller, 2019 yılında yürürlüğe giren Türkiye Deprem Tehlike Haritası’nda birinci derece deprem bölgesi olarak yer almasına rağmen afetin öncesinde bölgede yürütülen somut bir çalışma yok. Aksine kolonları kesilen İsias otel, milyonlara satılan Rönesans Rezidans ve neredeyse ortalama bir köyden fazla insanın yaşadığı lüks Ebrar Sitesi örnekleri; afetin sonuçlarında tedbirsizliğin, rant düzeni ve kâr hırsının da afete hazırlıklı olma aşamasına doğrudan etki ettiğini gösteriyor. Afet anında 9 saat aralıklarla gerçekleşen iki depremin ardından olması gereken ilk müdahale Hatay gibi yıkımın en üst seviyede yaşandığı çevre bölgelere 24 saat boyunca ulaşamamıştı. Müdahalenin ikinci aşamasında ise ekipman yetersizliği, kurtarma çalışmalarındaki koordinasyonsuzluk ve müdahalenin gecikmesinin sebep olduğu ölümler yaşanmıştı. Toparlanma aşamasında afet yönetiminin sağlıklı ilerlediği toplumlarda üzerinde durulması gereken tartışmalar; ikincil afetlerin önlenmesi, dezavantajlılara sağlanması gereken öncelikler, çevre sağlığı gibi konulardır aslında. Türkiye’de ise devlet destekli “kâr amacı gütmeyen, yardım ve hizmetleri karşılıksız olan, kamu yararına çalışan ülkemizin en köklü ve yetkin sosyal hizmet kurumunun” depremzedelere çadır ve konserve yemek satmasını konuşmak zorunda kalıyorduk. İktidar, “gönül işi” belediyecilik anlayışıyla halkı dolandırmak adına hukuki hilelere bile başvurdu. Yapılıp yapılmayacağı bile meçhul olan bir “kira yardımı” alabilmenin ön koşulu olarak, mülkiyet haklarından vazgeçtiklerini beyan etmeleri için insanlar Hatay’da kaymakamlıklara çağrılmışlardı. Ortaya çıkan barınma sorunu, aynı zamanda fiyatların 3-4 kata varan fahiş derecelerde artmasına sebebiyet vererek TOKİ ihaleleri alan inşaat şirketlerinin yanında ev sahiplerinin de ceplerini doldurmuştu. Son olarak depremlerden haftalar sonra iyileştirme çalışmalarının, bölgede çadırsız kalan insanlar hipotermi geçirirken, tuvalet ve hijyen ihtiyaçları karşılanamadığından salgın hastalıklar yaşanırken, yöneticilerle sermayedarların imar planları yaparak halkın deprem vergisiyle ayrılan parasını krizden en fazla kâr elde edecekleri şekilde kullanmaları, Maraş’ta yaşananların anatomisini önümüze seriyor.
TEPKİ YOKSA TEDBİR DE YOK
Maraş depremleri Türkiye’de yaşanan ilk afet değil, sonlardan olmaya da her gün uzaklaşıyor. Depremde hayatını kaybeden 45 bin insan da bu ülkede ihmallerin sebep olduğu afetlerin son kurbanı değil. 76 Çaldıran, 99 Gölcük, 2011 Van, 2020 Elâzığ, 2023 Maraş ve nicelerinde insanları en çok deprem öldürmüyor; malzemeden çalmak, kötü malzeme, denetim yapmamak, rant için olmayacak yerlere bina dikmek, insanları yıkılacak binalarda oturtmaya zorlamak öldürüyor. İnşaatta yüksekten düşen tuğla değil patronun vermediği baret, yangında alevler değil kaçmak için oluşturulmamış yangın merdivenleri öldürüyor. Yıkıcı sonuçlar doğuran her afetin altında sermayenin kâr oranını arttırmak için almadığı önlemler, ardında ise eli kanlı koltuk sevdalısı yöneticiler bulunuyor. Afet ve ihmal sirkülasyonundan çıkarabileceğimiz temel ders ise toplumsal tepkimizin önemi. Sırbistan’da 15 kişinin öldüğü tren kazası sonrası, yüzbinlerce vatandaşın sokağa inmesiyle başbakan dahil istifa eden sorumlu bakanlar, halkın tepkisinin afet önlemlerine giden yolda kıvılcımı ateşleyen temel etken olduğunu gösteriyor. Sermayeyi ürkütmemek için her imkanını kullanan iktidar sahipleri dün ölenleri de unutur bugün kazaların tekrarlanmasına yol açar yarın da helallik ister. Bunların önüne geçecek güç ise kitlelerin tepkisi, bizim tepkimiz.
Evrensel'i Takip Et