Türkiye’de liseli olmak: Stres, baskılar ve gelecek kaygısı
Sosyal beceriler, sanatsal yetenekler, eleştirel düşünme gibi yetenekler ve öğrencilerin psikolojik durumu mevcut eğitim sisteminde göz ardı ediliyor.

Tan UZUN
Avcılar/İstanbul
Lise yılları, bir yandan kendini keşfetmeye çalıştığın, bir yandan da sistemin seni belirli kalıplara sokmaya zorladığı bir dönem. Bizler için özgürleşme ve bireyleşme süreci olması gereken bu yıllar, çoğu zaman ağır sorumluluklar ve kaygılarla dolu geçiyor.
TÜRLÜ TÜRLÜ BASKILAR VE SOSYAL İZOLASYON
Liseli olmak sadece derslerden ve sınavlardan ibaret değil. Birçoğumuz gelecek kaygısı ve aile baskısıyla mücadele ediyor. Aileler, iyi niyetli olsalar da çoğu zaman “Sadece ders çalış” gibi söylemlerle psikolojimizi görmezden geliyor. Ailelerimizle duygu ve düşüncelerimizi paylaşamadığımızda yalnız hissediyoruz. Sonuç olarak depresyon, anksiyete ve tükenmişlik hissi lise öğrencileri arasında oldukça yaygın. Okul ve dershane arasında sıkışıp kalmış durumdayız. Ders çalışmanın haricinde sosyal etkinliklere zaman ayırmak çoğu zaman mümkün değil. Sanat, spor ve kültürel faaliyetler, çoğu okulda geri planda. Hobi edinmek veya kendimizi keşfetmek yerine test kitapları arasında kayboluyoruz. İnternette geçirdiğimiz saatler arttıkça, yüz yüze iletişim ve arkadaşlık bağlarımız zayıfladı ve yalnızlaştık. Gençler olarak kendimizi ifade edecek alanlar bulmakta zorlanıyoruz.
Disiplin anlayışıysa çoğu zaman baskı ve otorite üzerinden şekilleniyor. Bizden özgür düşünce yerine itaat bekleniyor. Okul idaresi; öğrencilerin eğitimi yerine "etek boyu", "saç rengi" veya "sakalı"nı öğrenciler üzerinde bir kontrol mekanizması olarak kullanıyor. Ayrıca, eğitim sisteminin erkek egemen yapısı, cinsiyet eşitsizliğini pekiştiriyor. Kadın öğrenciler, öğretmenlerin veya idarecilerin sözlü ve fiziksel tacizine maruz kalabiliyor. LGBTİ öğrencilerse çoğu zaman yok sayılıyor, dışlanıyor ve ayrımcılığa uğruyor. Bütün bunların karşısında psikolojik destek almak çoğu zaman bir tabu olarak görülüyor ve okullardaki rehberlik servisleri ya işlevsiz ya da yetersiz.
HAYATILARIMIZI SAYILAR BELİRLİYOR
Liseye başlar başlamaz hayatlarımızı belirleyen bir sınav sisteminin içine çekiliyoruz. Sistem, bizlere hayattaki tek amacımızın sınavı kazanmak olduğu fikrini empoze ediyor. Dolayısıyla YKS, sadece bir sınav olmaktan çıkıp bir kimlik ve gelecek kaygısı haline geliyor. Sosyal beceriler, sanatsal yetenekler, eleştirel düşünme gibi yetenekler göz ardı ediliyor. Sadece test çözebilme yeteneği önemseniyor. Sınavın getirdiği rekabet ortamı, öğrenciler arasındaki dayanışmayı zayıflatıyor. Öğrenciler arasındaki arkadaşlıklar bile notlara ve başarı sıralamalarına göre şekilleniyor. Birçoğumuz ailesinin ekonomik sıkıntıları nedeniyle çalışmak zorunda kalıyor. Dolayısıyla gelir adaletsizliği de eğitimde fırsat eşitliğini giderek daha da bozuyor. Özel ders, deneme sınavları ve ek kaynaklar ailesinin durumu yerinde olan öğrenciler için avantaj sağlarken, imkânları sınırlı olan öğrenciler geçim mücadelesi vermek zorunda kalıyor.
Liseyi bitirinceyse her şeyin daha iyi olacağı söylenir ama gerçek pek öyle değil. Üniversite mezunu işsizlik oranlarının artması, lise öğrencilerinin gelecek kaygısını büyütüyor. Bu sınav öyle bir şekilde kurgulanıyor ki, başka hiçbir seçeneğimiz yokmuş ve sınavı kazanamazsak adeta hayatımız bitecekmiş gibi hissediyoruz. Oysa gerçek hayatta başarı sadece sınav sonuçlarıyla ölçülemez. Kimliğimizi keşfetmeye, bireyselleşmeye çalıştığımızdaysa “ergenlik” yaftasıyla ciddiye alınmıyoruz.
BAŞKA BİR EĞİTİM MÜMKÜN MÜ?
Sınav baskısı, ekonomik sıkıntılar, aile ve okul baskısı, sosyal hayatın yok edilmesi… Tüm bunlar, bizleri bir çıkmaza sürüklüyor. Ancak bu sorunlarla yaşamak zorunda değiliz! Biz gençlerin haklarını savunması, dayanışmayı büyütmesi ve kendi seslerini duyurması gerekiyor. Daha özgür, daha eşitlikçi ve öğrenci odaklı bir eğitim sistemi hayal değil. Yeter ki gençler, değişimin mümkün olduğuna inansın ve birlikte hareket etsin.
Evrensel'i Takip Et