Burawoy’un ardından: Bilginin metalaşmasına bir meydan okuma
Burawoy, fabrika rejimleri kavramsal çerçevesini ürettiği çalışması öncesi çalıştığı fabrikada, gözlemi bitince, mesai arkadaşlarına çalışma için orada olduğunu açıkladığında ona inanmamışlardı.
![Burawoy’un ardından: Bilginin metalaşmasına bir meydan okuma](https://staimg.evrensel.net/upload/dosya/283951.jpg)
Fotoğraf;:Wikimedia commons
Metin Özuğurlu
metin.Ozugurlu@politics.ankara.edu.tr
Bu yazı modası geçmeyecek bir yerde konumlanan, modası geçmeyecek bir faniye dairdir; yer, sosyoloji tarihi, fani, Michael Burawoy’dur.
“Bir garip giriş cümlesi” diyenleriniz olmuşsa, bunun müsebbibi de kaynağı da Burawoy’dur. Ne müthiş bir ilk cümledir! Tam tamına 35 yıl geçmiş üzerinden, hâlâ okuduğum anın haletiruhiyesi ile dimağımda tazedir. Dilimize 2015 yılında Notabene Yayınları tarafından Üretim Siyaseti - Kapitalizm ve Sosyalizmde Fabrika Rejimleri başlığı ile tercüme edilen Burawoy’un 1987 tarihli kitabından söz ediyorum. “Bu modası geçmiş bir kitaptır” diye başlıyordu, “Modası geçmiş bir yerde konumlanan, modası geçmiş bir sınıfın oluşumu hakkında modası geçmiş bir tezi savunur. Yer üretim noktası, sınıf, sınai proletaryasıdır ve tez iki bölümdür. İlk olarak sınai proletaryasının tarihe öz-bilinçli ve kayda değer katkılar yaptığını ileri sürüyorum. İkinci olarak işçi sınıfının bu katkısını üretim sürecinin belirlediği ve belirlemeye devam ettiğini savunuyorum.”
Bu ironik başlangıç cümlesi zamanın hem hakim hem zalim ruhuna karşı tam bir meydan okumaydı. Yeni-sağın işçi sınıfı sosyalizmine yönelik dehşetli taarruzu politika sahnesinden hızla akademiye de sirayet etmiş, sınıflar mücadelesine ve işçi sınıfına analitik öncelik veren eleştirel yaklaşımlar üzerinde tam anlamıyla entelektüel bir terör estirilir olmuştu. Düşünün, 1990’da Londra’nın göbeğinde SOAS Kampüsünde Türkiye tarımı üzerine düzenlenen bir konferansta Marksizm ile alakası kalmamış olan Profesör Çağlar Keyder sadece “küçük meta üreticisi” kavramını kullandı diye İngiliz akademisyenler tarafından alaya alınmıştı. Buna şaşıran ve sinirlenen Keyder’in salonu terk etmesinin ardından hiçbir şey olmamış gibi konferansın devam etmesi, açık bir mesajdı: Batı’nın akademi koridorlarında Marksizm artık yok hükmündedir!
1980’lerin sonlarından itibaren yaprak dökümü de başlamış, bir zamanların koca koca isimleri, Marksizmin ne denli sınıf indirgemeci, belirlemeci ve özcü fenalıklarla malul olduğunu keşfe çıkmıştı. İşte bu koşullarda Burawoy’un başlangıç cümlesi, dalgakıran habercisiydi. Kaliforniya Üniversitesi Berkeley Sosyoloji Bölümünde rahatı da yerinde idi; neden piyasaya uymamıştı da isyanı seçmişti Burawoy? Bunun çoklu nedenleri olabilir, ama bence önde gelen nedenlerden biri Burawoy’un akademik çalışma yöntemi, dolayısıyla yaşam tarzı ile ilgilidir.
Kaliforniya’nın Oakland kentinde mütevazı bir köşe apartmanında, toplumla iç içe, yüz yüze iletişime tutkun, sakin ve gösterişsiz bir yaşamı tercih eden Burawoy, 3 Şubat günü 30 yıldır yaşadığı kentte sayısızca kullandığı bir yaya geçidinden geçerken arabasıyla çarpıp kaçan ve kimliği tespit edilemeyen bir sürücü marifetiyle aramızdan ayrıldı.
Yaşam tarzı itibarıyla, sıradan insanların gündelik yaşam deneyimleri ile sürekli temas halinde idi. Akademide ise son derece yüksek soyutlamalarla çalışan, kavramlarla düşünen, kavram üreten bir tarza sahipti. Ne var ki yüksek soyutlama seviyesindeki entelektüel eforu son derece sıra dışı bir prosedüre yaslanıyordu. Burawoy’un sıra dışılığı, üretim noktasına inmeden, üretim tezgahının tozunu yutmadan, işçiliği deneyimlemeden asla teorik yazamaması ile ilgiliydi. Dolayısıyla Burawoy, akademinin yüksek koridorlarında sadece düşünsel tercihi ile Marksist sosyoloji yapan biri değildi; o üretim noktasında kapitalizmin soğuk gerçeğini birebir deneyimleyen, katılımcı gözlemci -belki de Burawoylara katılımcı proleter de denebilir- bir Marksist idi. Fabrika rejimleri kavramsal çerçevesini ürettiği çalışması öncesi 6 ay süreyle çalıştığı fabrikada, katılımcı gözlem işlemi bittiğinde, mesai arkadaşlarına gerçeği açıkladığında, yani akademik bir araştırma için orada bulunduğunu beyan ettiğinde, “Yine bizimle dalga geçiyor” diyerek ona inanmamışlardı. Video konferanslarından da anlaşılacağı gibi güleç yüzlü neşeli bir insandı, ama işçi arkadaşlarının ona inanmakta güçlük çekmeleri, kendilerinden biri olarak görmeleriyle ilgiliydi.
Dünyanın en etkili Marksist sosyologlarından birini 78 yaşında kaybettik. Marksist emek süreci literatürünün bugünlere erişmesi Burawoy’un katkısına çok şey borçludur. Burawoy’un çalışma deneyimi ile kavramlar arasında kurduğu analitik gücü yüksek açıklayıcı kavramsal çerçeveler, sadece emek süreci literatürünü değil, bir bütün olarak sosyoloji, antropoloji ve etnografya disiplinlerini etkiledi. Dünya Sosyoloji Derneği başkanlığını yaptığı dönemde geliştirdiği “kamusal sosyoloji” formülasyonu, bilimsel bilginin metalaşmasına ve araştırma süreçlerinin ticarileşmesine karşı büyük bir meydan okumaydı; bilimi, asli ereğine, insanın özgürleşmesine çağıran Burawoy’a bu toprakların deyimi ile vedalaşalım: Yıldızlar yoldaşın olsun Burawoy.
Evrensel'i Takip Et