9 Şubat 2025 15:53
/
Güncelleme: 16:10

EMEP Eskişehir İl Örgütü: Kampanyayı birlikte örgütleyelim

Barajsız sendika, yasaksız grev, güvenceli iş kampanyasını duyuran EMEP Eskişehir İl Örgütü, kentteki işçilere, emekçilere, kitle örgütlerine "kampanyayı birlikte örgütleyelim" çağrısı yaptı.

EMEP Eskişehir İl Örgütü: Kampanyayı birlikte örgütleyelim

Fotoğraf: Evrensel

Eskişehir - Emek Partisinin barajsız sendika, yasaksız grev, güvenceli iş kampanyası çerçevesinde Eskişehir İl Örgütü basın açıklaması yaptı.

Emek Partisi il bürosunda yapılan basın toplantısında açıklamayı İl Başkanı Ceren Kökoğlu okudu. Kökoğlu açıklamasında “Bildiğiniz gibi her geçen gün işçi ve emekçilerin çalışma koşulları kötüleşiyor, güvencesiz çalışma, başta fabrikalar olmak üzere iş yerlerinin ‘normali’ haline geliyor. Ücretler baskılanıyor, yılın ilk ayında olmamıza karşın neredeyse açlık sınırında belirlenen asgari ücret 2025 yılının; açlık ve sefalet yılı olacağını bizlere şimdiden gösteriyor. Tüm bu koşullarda sendikalarını eyleme, greve zorlayan; ek zam ve sendikal haklarının tanınması için direnişe geçen işçilerin karşısına ilk dikilen ise AKP hükümeti ve onun yasa tanımazlığı oluyor” dedi.

"EKONOMİ POLİTİKASI 'UCUZ EMEK' ÜZERİNE İNŞA EDİLDİ"

“Bugün iş kanunu ile sendikalar ve toplu iş sözleşmesi kanunu, ucuz emeğe dayalı üretim modelini desteklemekte, birçok esnek çalışma modelini içermekte ve sendikal örgütlenmeyi alabildiğince zorlaştırmaktadır” diyen Kökoğlu “AKP’nin iktidara gelmesinden bu yana çalışma hayatı ve sendikal örgütlülük tablosundaki 20 yıllık gelişmeler işçilerin örgütlü ekonomik ve sosyal haklar mücadelesinin olağanüstü gerilediğini gösteriyor. Toplam kayıtlı-sigortalı işçi sayısı 12 milyon kişi artışla 4,6 milyondan 16,8 milyona yükselerek dörde katlanmış. Buna karşılık sendikalı işçi sayısı 20 yılda 200 bin azalarak 2003’ün de gerisine düşmüş durumda. 2003’te yüzde 58 olan sendikalaşma oranı 2025’te yüzde 14,9 ile dörtte bire inmiş. 2003’te her 100 çalışandan 58’i, diğer deyişle her iki çalışandan 1,2’si sendikalı iken şimdi her 100 çalışandan 14’ü, dolayısıyla her sekiz çalışandan sadece ikisi sendika üyesi. Yüzde 20’yi aşan kayıt dışı istihdam da göz önünde tutulduğunda toplam çalışan sayısına karşılık sendikalaşma oranı yüzde 10’un da altına iniyor. Ancak ekonomi politikasını ‘ucuz emek’ üzerine inşa etmiş Cumhur İttifakına mevcut durum dahi yeterli gelmiyor” bilgilerini paylaştı.

Kökoğlu “Bu somut durumu değiştirecek olan ise ancak işçi sınıfının, meşru haklarına dayanarak yürüteceği fiili mücadeleyle haklarının geriletilmesine ‘dur’ demesidir. Kurulduğu günden bu yana işçi emekçilerin mücadelesinin ilerletilmesi için çalışan partimiz; Emek Partisi de, işçilerin tüm haklarını tırpanlamayı görev edinen bu sömürü düzenine karşı bir kampanya başlattı ve mücadele eden işçilere, sendika temsilcilerine ve yöneticilerine, hukukçulara, akademisyenlere ve gazetecilere bir çağrı yaptı” şeklinde konuştu.

Kökoğlu talepleri 3 maddede sıraladı:

1. Güvenceli iş, keyfi uygulamaların engellenmesi

Etkin bir iş güvencesinin olmadığı durumda işçiler, mevcut yasalardan doğan hakkını kullandığında dahi işlerini kaybetmektedir. İnsanca yaşam ve çalışma koşulları için sendikalaşan işçilerin patronların iki dudağı arasına sıkışmış iş güvencesi, sendikalaşma mücadelesini de zayıflatmaktadır. Anayasal hakkını kullanarak sendikalaşan işçiler, keyfi bir şekilde işten çıkarılmaktadır.  Şehrimizde bu yasa tanımazlığı Atışkan Alçı ve Yasin Çakır un fabrikası işçilerinin mücadelesinden de biliyoruz. Sendikalı olma ve sendikal haklarının tanınması için mücadeleye geçen işçiler, anayasal haklarının tanınması için dahi günlerce aylarca fabrika önünde direnmek zorunda kalmıştı. Atışkan Alçı örneğinde işveren yetki itirazı kozunu kullandı ve uzayan mahkeme süreci fabrika içerisinde örgütlenen Kristal İş Sendikasının Topu Sözleşme hakkının gasp edilmesine sebep oldu.  bu ve benzeri örnekler hem işçilerin sendikalaşma fikrinden uzaklaşmasına neden oluyor hem de işçilerin anayasal hakkı olan sendikalı çalışma hakkı fiilen ellerinden alınıyor.

Biliyoruz ki işçilerin, yasal haklarına sahip çıkabilmesi ve örgütlenebilmesi için iş güvencesi temel bir gerekliliktir. İş güvencesi sisteminde, bu güvence ile bir işverene bağımlı çalışan, kendisinin ve ailesinin geçimini ancak aldığı ücretle karşılayan işçilerin çalışma hakkının gasp edilmemesi, işverenin işçiye yönelik haksız tasarruflarının engellenmesini sağlamaktadır. Bu sebeple diyoruz ki; İşçilerin, işten çıkarılma kaygısı olmadan örgütlenebilmesi için güvenceli ve insanca çalışma hakkı acilen teminat altına alınmalıdır. İşten çıkarmalar, keyfi uygulamaları engelleyecek ve işçilerin haklarını koruyacak şekilde işyeri kurul kararlarına, belirli yasal izinlere ve teminatlara bağlanmalıdır.

2. Koşulsuz ve Barajsız Sendika

Türkiye’deki sendikal örgütlenmelerin önündeki en büyük engellerden birisi de sendikal barajlardır. 2012 yılında kabul edilen 6356 sayılı Sendikalar e Toplu İş Sözleşmesi Kanunu ile ile iş kolu barajı her ne kadar yüzde 3 e ardından 1 e düşürülse de, iş kollarının birleştirilmesiyle her bir iş kolundaki işçi sayısı yüksek gösterilmiştir. Bu nedenle de yüzde 1 e düşürülerek ‘iyileştirilmiş’ gibi görünen iş kolu barajını aşmak oldukça zorlaşmış, işkolu barajının aşılması durumda ise işletme ve barajları devreye girmektedir.

Ülke genelinde örgütlenme zorunluluğu bir yandan da sendikaları aşırı derecede merkezileştirerek oligarşik ve bürokratik yapılara dönüştürmüş, sendika yöneticisi olmak ayrıcalıklı ve ölene dek sürdürülmesi gereken bir meslek haline gelmiştir. Benzer şekilde, toplu iş sözleşmesinin uygulanıp uygulanmadığını denetlemeyle yetkili olan iş yeri temsilciliği de işçiden uzak, deyim yerindeyse ‘masa başı bir iş’ halini almıştır. İşçilerin iş yeri temsilcisini seçme hakkı yasalarla ellerinden alınmış ve sendika merkezlerinin atamasına bırakılmıştır. Oysa işçi tıpkı sendikasını özgürce seçme hakkı gibi, işyerinde toplu çıkarlarını savunacak temsilcisini de seçme hakkına sahip olmalıdır.

İfade ettiğimiz bu sorunlar; işçilerin sendikalara olan güvenini zedelemiş ve mücadele eğilimini baltalayan bir tabloya sürüklemiştir. Mücadelenin öönünü tekrardan açmak için sendikayla ortak karar alma süreci ve sendikaların işçiler için, işçilerle birlikte hareket ettiği mücadele yıllarının getirdiği hafızaya yeniden ihtiyaç vardır.

3. Yasaksız, Sınırsız Grev hakkı

Grev işçilerin en temel mücadele araçlarından biridir. Ancak ülkemizde grev ancak hükümetin izin verdiği kadar yapılabilir. Anayasada yer almasına rağmen ülkemizde fiili olarak grev hakkı gasp edilmiştir. Akp iktidarları 2003-2024 yılları arasında 22 grevi ‘milli güvenliği bozduğu’ gerekçesiyle yasaklamıştır. Bu yasaklar 200 bine yakın işçiyi doğrudan etkilerken, asıl etkisini bütün işçi sınıfına yönelik bir saldırı olarak göstermiştir. Grevin yapılamayacağı, grev kararı alınsa bile zaten yasaklanacağı fikri, neredeyse tüm iş kollarındaki toplu iş sözleşme süreçlerini ve hak alma mücadelelerini olumsuz etkilemiştir. Bu nedenle diyoruz ki; Yürütmeye grev yasaklama yetkisi veren ve işçilerin grev hakkını gasp eden maddeler Anayasadan kaldırılmalı, mevzuat buna uygun şekilde yeniden düzenlenmelidir.

Kökoğlu “Kampanyanın Eskişehirli işçi emekçilere ulaşması için bugünden itibaren var gücümüzle çalışacağız. Eskişehir’de faaliyet yürüten tüm sendika temsilcilerine, yöneticilerine, emek ve meslek örgütlerine, hukukçulara, akademisyenlere, gazetecilere ve elbette ki işçilere çağrımız da bu kampanyayı her birlikte örgütlemek ve işçi sınıfının iş, ekmek, özgürlük mücadelesinin önündeki tüm engelleri hep birlikte kaldırmaktır” dedi. (Evrensel)

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
RTÜK Başkanı “Ülkemizde olumlu olaylar olmuyormuş gibi haber servis ediliyor” deyip ‘yandık’, ‘bittik’ haberleriyle karamsarlık aşılandığını savundu, ceza tehdidinde bulundu.

Evrensel'i Takip Et