İran devriminin 46. yılı: Rivayetleri değil gerçekleri konuşalım…
İran’da 46 yıl önce özgürlük ve bağımsızlık için devrimin parçası olan işçi sınıfı, bugün de İran rejiminin sömürüsüne karşı mücadele ediyor.
![İran devriminin 46. yılı: Rivayetleri değil gerçekleri konuşalım…](https://staimg.evrensel.net/upload/dosya/284184.jpg)
İran devriminden bir kare.
Ela Ava
ela.ava79@gmail.com
46 yıl önce İran’da halkın ayaklanmasıyla gerçekleşen devrim hüsranla son buldu. Birçok dönemeçle İran rejimi halka, işçi ve emekçilere kan kusturdu, baskıyla, idamla sindirmeye çalıştı. Ancak devrim öncesi ve sonrası da hiç şüphesiz süreçlerde en etkili olan kesim işçi ve emekçiler oldu.
Uzun süre rejim baskısı ve saldırılara 2017 itibaren tekrar göğüs siper eden İran halkının en önünde yine İran işçi sınıfını ve kadınlar yer aldı. 2017’den bu yana sayısız grev, direniş ve sokak eylemi sermaye yanlıları ve liberaller tarafından silikleştirilmek istense de İran’da tekrar ivme kazanan örgütlenme ve sokak hareketinin en önemli gövdesini işçi sınıfı oluşturuyor.
‘İyi günlerdi’ yalanı
Şimdi aynı liberaller ve ABD-İsrail desteğiyle propaganda aygıtlarını güçlendiren monarşistler son birkaç yıldır Tahran’ın zengin mahallelerindeki devrim öncesi video ve fotoğrafları paylaşıp, devrim yapan halkı “cahil”, “nankör” diye yaftalayıp, “iyi günlerinin” çalındığını yayıyorlar. Birçok televizyon ve medyada yayınladıkları görseller o dönemki Tahran’ın gerçeği mi? Yanıt çok açık hayır. Tahran’ın güney mahallelerinde, gecekonularda yaşayan, başkentin güneyini saran en kalabalık mahallelerdeki kadınların görüntüleri Tahran’ın kuzeyindeki zengin mahallelerin kadınlarıyla alakası yok.
İran Merkez Bankası ve İstatistik Merkezi'nin resmi raporlarına göre, sadece Tahran'da 1960-1972’ye yılları arasında, yani petrol şokundan önce kiraların 15 kat arttığı görülüyor. 1973'teki kira fiyatlarının ise 1972'ye göre yüzde 200 arttığını anlatıyor.
Keza yine rakamlara ve araştırmalara baktığımızda şöyle bir tablo ortaya çıkıyor:
1972 yılına kadar İran'ın toplam nüfusunun yüzde 64'ünden fazlası yeterli gıdaya ulaşamıyordu. Bu durum kırsalda daha vahimdi.
“İran devriminin kökleri” araştırma kitabında ise 1966 ile 1976 yılları arasında İran'daki ortalama hanede altı kişinin tek odada yaşadığı oran yüzde 36'dan yüzde 43'e çıktığı kaydediliyor.
Siyasi ve demokratik özgürlüklerin yokluğunu dikkate almasak bile halkın yaşam koşulları gerçeklerin çarpıtılmasına yönelik çabaları boşa düşürüyor. Saray için de tam tersi bir görüntü vardı.
Sarayda keyif sokakta açlık
Muhammed Rıza Şah Pehlevi'nin en yakın danışmanı ve arkadaşı Asadullah Alam birkaç ciltlik “Alam’ın hatıraları” kitabında, “Kral ve saray mensupları pahalı seyahatlerle ülke bütçesine ağır maliyetler yüklediler. 1969'da İran'ın genel geliri yaklaşık bir milyar dolar iken, İran'daki köylerin çoğu temiz içme suyundan, elektrikten ve yollardan mahrumken, Şah Amerika gezisinde 200 bin dolar harcamıştı…” diyor.
Sadece sarayın şahsi harcamaları değildi halkı harekete geçiren, İran’ın petrol ve birçok doğal üretim imtiyazının emperyalistlere verilmesi “bağımsız” ülke talebiydi aynı zamanda.
İran devrimi yoksulluk, baskı ve bağımlılık koşullarında şekillendi. Sol, sosyalist örgütlerin büyük çoğunluğu devrim sürecinin örgütleyicisi oldu. Özellikle yoksulların ve işçi sınıfının ışık tuttuğu devrim, “özgürlük ve bağımsızlık” diye iki temel talep etrafında ilerledi. Sürecin son aylarına kadar Humeyni’nin ismi bile çok duyulmamıştı. Fransa’dan “su ve elektriği ücretsiz yapacağız, petrolün parası yoksulların sofralarda olacak” hutbesiyle yoksullara seslenen Humeyni, İran’ın çoğunluğu olan Müslüman ve yoksul kesimine sesleniyordu.
Fabrikalara devlet el koydu
İran’da monarşi dönemindeki yoksulluk ve baskı arşa varmışken birçok sol, sosyalist örgüt devrimin gövdesini örgütledi. Ancak devrimden sonra aynı örgütlerin üyelerinin Humeyni tarafından katledildiği, örgütlerin tasfiye edildiği bir süreç yaşandı. Devrimin nasıl ve hangi dinamikler sonucu “çalındığına” dair çokça tez ve tartışma mevcut ancak bu yazıda devriminin yükünü sırtlanan işçi ve emekçilerin koşullarının İran’daki molla rejimi oluştuktan sonra nasıl değiştiğini ele alacağız.
İran devriminin ardından devlet bütün fabrikaya ve en önemlisi petrol rafinelerine el koydu. Rafineler ve fabrikalar devlet kontrolüne geçti. Çelik, demir, gıda, ulaşım, madenler ve hemen hemen eski İran burjuvazisinden kalan tüm üretim alanları… Bu süreçte işçi ve emekçilerin sofralarının “bereketlenmesi” bekleniyordu.
Devrim muhafızları
Ancak böyle olmadı. Öncelikle İran rejimi dünyayla istediği iktisadi ve siyasi ilişkileri kuramadı. Devrimin hemen ardından 1980’de başlayan ve 8 yıl süren Irak-İran savaşı yeni kurulmuş İran rejimi için muazzam fırsatlarla birlikte, önemli bir mali yük getirdi.
Savaş sürecinde İran’da siyasi yönlendirmelerin ana kilidi haline gelen, 1979’da kurulmuş olan İran Devrim Muhafızları Ordusu halk içinde muazzam güç elde etmişti. Siyasi gücü bir yana ordu ekonomik olarak da İran’da dengeleri değiştirmeye başladı. İnşaat alanında savaş yıllar içinde deneyimli kadrolar yetiştiren Devrim Muhafızları 1989’da Haşimi Rafsancani’nin cumhurbaşkanı olmasıyla İran iktisadının önemli payını kontrol eder oldu. İki dönem süren Rafsancani dönemi “Yeniden yapılanma” dönemi olarak adlandırıldı. 8 yıl boyunca özelleştirmeler, özellikle de petrol rafinelerinin özelleştirilmesi devletin gündemine geldi. Bu süreçte en çok payı yine Devrim Muhafızları ve devlet erkanı aldı. Bir kısmı ise diğer ülkelerden hisse almak isteyenlere pay edildi. Yüzde 18 ile başlayan özelleştirme payı, reformculardan Hasan Ruhani’nin Cumhurbaşkanlığı döneminde yüzde 67’ye, ikinci döneminde yüzde 74’e yükseldi.
Tahran petrol rafinesini örnek gösterelim: Bu rafine 250 bin varillik kapasiteyle çalışıyor. Bu rafine özelleştirmelerin sonucu yüzde 20 milli petrol şirketine (devlete bağlı) ve yüzde 70’i Devrim Muhafızları kontrolünde olan şirketlere bağlı. Yüzde 10’luk pay ise diğer şirketlerin.
Devrim Muhafızları özellikle petrol rafinelerine odaklandı. Günümüze bakınca Devrim Muhafızları ülkenin petrol ihracatının yaklaşık yüzde 50'sini yapıyor. Bu rakam sadece üç yıl önce yüzde 20 civarındaydı.
Bu süreç rejimle kol kola yürüyenler için fırsatlar oluşturdu, İran burjuvazisi nerdeyse sermaye ve devlet ayrımı olamadan iç içe geçişi devam etti.
Devrim Muhafızları güçlendi, güçlendiği kadarıyla siyasi olarak baskın hale geldi, ona bağlı olarak halka baskıyı da arttırdı. Özellikle 2013’ten bu yana başlayan özelleştirmeler işçiler için düşük ücret ve insanlık dışı çalışma koşullarına dönüştü. Emperyalistlerin dayattığı ambargolar ise işin tuzu biberi oldu.
Eylem yapan, greve çıkan işçi ve emekçiler ise devletle yüzleşmeye başladı. O yüzden talepleri ekonomik taleplerle sınırlı kalmadı, kalamadı. Rejimin devrilmesi, ekonomik taleplerin gerçekleşmesi için bile elzem hale geldi.
‘İş, ekmek, özgürlük’ için
Bugün İran’daki tablo geçim ve demokratik haklar açısından vahim. Aynı 1979 öncesi sınıfın iliklerine kadar yaşadığı vahim yoksulluk gibi. Dengeler, sınıf-güç ilişkileri ve emperyalizmin Ortadoğu planları hesaba katılması gereken faktörler. Ancak bilmek gerekir ki bugün İran’da işçi ve emekçiler, kadınlar tıpkı 46 yıl önceki gibi iş için, ekmek için, özgürlük için mücadele ediyor.
Evrensel'i Takip Et