14 Şubat 2025 04:29
/
Güncelleme: 17:36

Afetlerle yüzleşmek!

1999'dan bu yana depreme karşı tedbirler alınmasından çok ranta dönük kentsel dönüşüm uygulamaları ile inşaat sektörüne taze kan sağlanarak kapitalizmin yavaşlayan çarklarına güç kazandırıldı.

Afetlerle yüzleşmek!

Fotoğraf: Volkan Pekal/Evrensel

Mimar Osman GÜDÜ
Mimarlar Odası Anadolu 2. Bölge Temsilciliği Başkanı

Afetler ve depremi ele aldığımızda son elli yılın ortaya koyduğu bir gerçeği görmeden geçemeyiz. Bilimsellik, bize afetler ile ilgili ip uçları verirken, afetlere hazırlıklı olmanın da gereğini aktarıyor. Şubat 2023’te meydana gelen deprem ile ilgili bilim insanlarının açıklamaları, bölgenin depremsellik raporları ve geçmişten günümüze bir çok yazılı veri bu afetin geleceğini bildirmesine rağmen, sermaye bu tür felaketleri kullanarak, fırsata çeviriyor ve olası felaketlerin üretilmesinde de aktif rol oynuyor. Burada muhatap olarak, “devlet” ve onu oluşturan “cumhuriyet” dediğimiz organizasyonun onu var eden vatandaşların katılımı, onların sosyal yaşamdaki kalitesinin arttırılması ile gerçekleşen yönetim biçiminin uygulamalarına bakmak gerekir. Bu yönetim içinde hükümet, vatandaşların ve egemen gücün, karşılıklı olarak sivil ve siyasal özgürlüklerin sağlanması, yasaların yürütülmesi, vatandaşlık haklarının korunmasını sağlamalıdır. Doğal olarak da her afetin yaşandığı ortamda devletin gücü, yöneten hükümetlerin aklı ve kararlı iradesi aranır. İşte tam bu noktada eğer devlet bir şirket gibi yönetiliyorsa, onu var eden halkın çıkarları doğrultusunda değil de, kendi çıkar ortaklarının oluşturduğu sermaye şirket ve kapitalist güçler tarafından yönetiliyorsa bu afetler doğal afet olmaktan çıkar ve afetlerin kapitalizmi doğar.

Tam bu anda da iktidar, yaşadığımız afetlere “takdiri ilahi” diyerek, bu afetleri de toplumsal yaşamımızdaki din ve ahlak kurallarına uymamaya bağlayan tespitiyle gerçeklerin üstünü örter. Tüm zamanlar içinde planlamadan uzak kentleşmelerle, rantçı bir kâr anlayışı ile çıkarılan “imar affı veya imar barışı” ile vatandaşa çözüm üretmekten gururlanan iktidar, verdiği yapı kullanma izinleri ile depreme karşı dayanıklı olmayan yapılarda, binlerce yurttaşını göçük altında ölüme terk etti. Bu yasadan, 5 milyon 849 bin konut, 1 milyon 237 bin ticari olmak üzere tam 7 milyon 86 bin bağımsız bölüm yararlandı. 11 ili kapsayan 6 ve 20 Şubat 2023 depremlerinden sonraki süreçlerde, durgunlaşan inşaat sektörünü yeniden canlandırmak ve buradan rant elde etmek için 27 Şubat’ta Elâzığ da eklenerek bölgede “olağanüstü hal” ilan edildi. Kurt puslu havayı sever.

24 Şubat’ta yerleşme ve yapılaşma koşullarının belirlenmesi ve (126 No’lu Kararname) OHAL kapsamında Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin kabulü ile ilgili kanun çerçevesinde, “Hatay master plan” çalışmaları başlatıldı. 3 aylık OHAL tamamlanınca askı süreleri devam eden planlar onaylandı. Hatay merkezi, 6306 sayılı Yasa kapsamında “riskli alan” ilan edildi. Kültür ve Turizm Bakanlığı, depremde zarar gören “tescilli taşınmazlara” destek projesi adı altında uygulamalara başladı. Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı 15mayıs’ta riskli alan ilan ettiği yerlerde dönüşüm projesine başladı. 13 Kasım 2023’te Antakya merkezi “rezerv yapı alanı” ilan edildi. Başta Hatay olmak üzere bölgenin zengin tarihi bir kültüre sahip olması, uluslararası sermayeye de göz kırpıyordu. Türkiye Tasarım Vakfı, kentsel yenileme ve siyasal iktidarın rant katılımcılarının “Hatay yeniden canlanıyor” sloganına, iç işleri bakanı şu açıklama ile destek verdi. “Göreceksiniz enkaz kalkınca Hatay’ın yüzde 75’i tamamen boş arsa olacak.” Bu anlayış ile projede sunulan öneriler, tek merkezli yönetim, şehircilik ve kentleşme bağlamında sağlıklı bir planlama, sürdürülebilir kültürel ve sosyal çevre yaklaşımlarından uzak, zorlayıcı kararlar ile yapılan uygulamalar ortaya çıktı. Kentin geleceği yok sayıldı. Bölge halkının katılımı ve olması gereken planlama kuralları devre dışı bırakıldı. 4452 sayılı Doğal Afetlere Karşı Alınacak Önlemler ve Doğal Afetler Nedeniyle Doğan Zararın Giderilmesi için Yapılacak Düzenlemeler Kanunu’nda, depreme dayanıklı çağdaş bir yapılaşmanın sağlanması, yapılacak binaların fen kurallarına uygun olmasının denetlenmesi, afetlere maruz kalacak yerlerde yapılaşmaya izin verilmemesi ve devletin ilgili birimlerinin önlemler alması yer alırken, yaşanan afetlerde ortaya çıkan rapor ve mahkeme kararları bunun tam tersini ortaya koydu. Bu ve benzeri afetler sonrası sistemin çarkına su taşıyan şirketlere baktığımızda Dünya Bankası verilerine göre altyapı yatırımlarında en fazla kamu ihalesi alan dünyadaki ilk on şirketin 5’i Türkiye’den. Dünya ölçeğinde devlet destekli sermaye birikiminin yarattığı felaketlere bakıldığında da; doğal felaketler çizgisi ile teknolojik, endüstriyel ve ulaşıma dayalı afetlere ait çizginin aynı paralelde olduğu görülmektedir.

Felaket kapitalizmi olarak tanımlayacağımız bu sistem, sermaye ve devlet (hükümetler) işleyişinin ortaya koyduğu bir gerçektir. İşte bu “insan yapımı” felaketler tüm dünyada ve Türkiye’de artmıştır. Bu hamleler, sorgulayıcı duruşa karşı, “Devlet işinin başında, hızlı bir yapılaşma ve yeni kentleşme ile çözüm üretiyor” olgusunu yaratarak sorumluluktan kaçışını ortaya koymaktadır. Ancak bu afetler deprem öncesi kamu hizmetlerinin yerine getirilmediği, afet ile ilgili çıkarılan vergilerin bu amaçla kullanılmadığı gerçeğini de ortaya çıkarmıştır. Beklenen olası Marmara depreminin bütün yıkımları, kayıpları ve yaşanacak felaketlere ait raporları ortadadır. 1999 depreminden bu yana geçen 25 yıl içinde depreme karşı alınması gerekli tedbirlerin alınmasından çok ranta dönük kentsel dönüşüm uygulamaları ile inşaat sektörüne taze kan sağlanarak kapitalizmin yavaşlayan çarklarına güç kazandırılmıştır. Bu büyük tehlikenin her an yaşanma olasılığına rağmen ülke ve kamu çıkarları yok sayılarak felaket kapitalizminin değirmenine su taşınmıştır. Merkezi hükümet ve yerel yönetimler derhal, seferberlik hali ile kamusal sorumluluklarını yerine getirecek çalışmalar yapmalıdır.

(Kaynak: Prof.Dr. Fuat Ercan.(İktisat dergisi 2025) Devlet Kamu ve Cumhuriyet)

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Bütün toplum heybede

Bütün toplum heybede

Emekçileri bastırmak için grevler yasaklandı. “İç cepheyi tahkim” denilerek her kesimden siyasetçi, gazeteci ve aydına yönelik sabah operasyonları, tutuklamalar ve akılalmaz gerekçelerle açılan davalar sürüyor.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
Adalet bakanı, "Kimileri ‘Bize soruşturma açın’ dercesine ortalıkta dolaşıyor" demişti. BİRTEK-SEN genel başkanının tutuklanmasından sonra siyasetçiler, gazeteciler ve sanatçılar şafak operasyonu ile gözaltına alındı

Evrensel'i Takip Et