2025’te ücret daha yoldayken eridi: "Kira ücrete denk, geçim borçla"
Kendi fabrikalarından çeşitli iş bırakma ve yavaşlatma deneyimlerini aktaran işçiler, dayanışma ve birlikte hareket etme çağrısı yapıyor.
![2025’te ücret daha yoldayken eridi: "Kira ücrete denk, geçim borçla"](https://www.evrensel.net/upload/dosya/284640.jpg)
Görsel: Evrensel
Şeyma Akcan
seyma_akcan@hotmail.com
İstanbul – Ücretlere 2025’in başında yapılan zamlarla ücretler daha cebe girmeden eriyor, yoksulluk derinleşiyor, geçim zorlaşıyor. Kiralar ücrete denk, iki ücret dahi bir evi geçindiremiyor. Türkiye’nin farklı illerinden Evrensel’e konuşan işçiler artan hayat pahalılığına ve düşük ücretlere karşı tepkili. Ücretlerin kira ve temel ihtiyaçlara dahi yetmediğini belirten işçiler, kredi kartları ve borçlarla ayakta kalmaya çalıştıklarını anlatıyor. Kendi fabrikalarından çeşitli iş bırakma ve yavaşlatma deneyimlerini aktaran işçiler, dayanışma ve birlikte hareket etme çağrısı yapıyor.
"Kendi maaşımızı dahi alamaz duruma geldik"
Tekirdağ’dan bir tekstil işçisi: Eşim de ben de çalışıyoruz, evimiz kendimize ait. Ben de eşim de tekstil işçisiyiz. 2024 yılında ikimizin aldığı para ay sonuna kadar bize yetiyordu. Tamam çok lüks yaşamıyorduk ama yetiyordu. Son iki üç aydır kredi kartları, ek hesap bakiyelerinde eksi 50 bin lira içeri girdim. Tabii ki hesapta olmayan şeyler çıkıyor ama asıl olarak inanılmaz bir pahalılık var. Kazandığımız da yetmiyor. Aldığımız maaşlarda yılın son aylarına yaklaştığımızda çok kesinti oluyor. Örneğin geçen yıl asgari ücret 17 binken benim maaşım 23 bindi. Biraz fazla mesai yaptığımız zaman 26-27 bin TL gibi bir para alıyordum 2024’te. Ama yıl sonuna yaklaştığımızda benim maaşım 21 bin liralara kadar düştü. Vergi dilimine takıldığımız için kendi maaşımızı dahi alamaz duruma geldik.
"Hak verilmez, hak alınır"
Biz biraz kalifiye elemanız, ben tekstil işinde 20 yıla yakın bir süredir çalışıyorum. Bizim ücret talebimiz 40 bin TL’ye yakındı. Biz beş-altı arkadaş toplandık, şefimize 40 bin TL istediğimizi söyledik. Tabii ki yapmadılar, bize 34 bin lira gibi bir zam yaptılar. Ama diğer arkadaşlar daha da düşük alıyor. Bizim fabrikamızın aşağı yukarı üçte biri EYT'li, yani emekli çalışan. Onlarla da konuştuğumuz zaman ‘Ekstra emekli aylığı aldığımız için bize yetiyor’ falan diyorlar. Kalabalık ve birlik olunursa bir şekilde hak alınır, sonuçta hak verilmez, hak alınır.
"10 yıldır 10 kez kış yaşadım, gocuk alamadım"
Ankara OSTİM’den bir işçi: Son beş yıldır çok daha zor yaşıyoruz. Örneğin beş sene önceki ve bugünkü ekmek fiyatını karşılaştırın. Üzerine yüzde kaç zam gelmiş? Benim maaşıma bu oranda daha zam gelmedi. Maaşımız bırakın evimizi geçindirmeyi, sadece işe gidip gelmek gibi ufak şeylerimize anca yetiyor. Gezmeyi falan unuttuk. Bir yere gidip sohbet etmeyi unuttuk. Aldığımız maaş boğazımıza dahi yetmiyor. Son bir buçuk ay nasıl mı geçti? Rezil geçti. Üstümüze bir şey aldığımız yok. Evimize alabileceğimiz temel gıdamızı zor alıyoruz yani. Aldığımız maaş her geçen yıl çok çok daha azalarak bizim hayatımızı etkiliyor. Alım gücümüzü elimizden aldılar yani.
Ben 10 yıldır üstüme gocuk almıyorum. 10 yıl boyunca 10 sefer kış yaşadım. Artık siz hesap edin ne için almadığımı. Bir buçuk aydır ne yapacağımı düşünüyorum. Çünkü aldığım para evime götürmeden bitiyor. Dolayısıyla genel olarak yeme, içme, otobüs paramız, elektriğimiz, suyumuz gibi temel giderlerimizi karşılayamaz hale geldik.
"Artık bıçak kemikte"
Atölye içerisinde çok eski bir eleman olmamdan dolayı patronlarla genellikle tabiri caizse en çok kılıç kalkanı oynayan kişi ben oluyorum. İlk bir toplantımız oluyor, ‘Şu kadar zam yapabilirim’ deniliyor. ‘Biz bunu kabul etmiyoruz’ diyoruz. Sonra bir daha, bir daha, zorlaya zorlaya... 38 işçi arkadaşla birlikte çalışıyoruz. Aldığımız bu maaşın bize yetmeyeceği düşüncesiyle üç sefer daha toplantı yapıldı ve sonunda rakam çok da oynamadı.
Mesleğimiz belli. Nereye gidersek gidelim maaşlar belli. Patronlarımız işçinin sırtından her yıl arsalarını, villalarını alıyorlar, arabalarını değiştirebiliyorlar. İşçiye geldikleri zaman yüzde sekiz, yüzde on... Bu oran bir anlam ifade etmiyor ki! Şu an bütün işçiler için söylüyorum, bıçak kemikte.
İşçiler olmadığı sürece patronlar bir hiçtir. Bütün işçiler olarak hep omuz omuza, kol kola olmamız gerekiyor. Biz büyük insanlarız. İşçiler büyük insanlar benim gözümde.
Fotoğraf: Hilal Tok/Evrensel
"Aldığımız ücreti vergiler ve hayat pahalılığıyla geri veriyoruz"
İzmir’den bir tekstil işçisi: Hükümetin daha önceki zam politikasını biliyoruz. Altı ayda bir olarak öngörmüşlerdi. Ocak ayında zam yapıyorlar, Şubat ayında biz maaş alıyoruz. Mart ayında, nisan ayında verdikleri yüzde otuzun çok daha fazlasını devlete vergilerle, hayat pahalılığıyla geri veriyoruz.
Çünkü hiçbir şekilde enflasyonu durduramadılar. Hiçbir patrona ya da işte büyük market zincirlerine, ev sahiplerine dur demedikleri için hayat pahalılığı durmuyor. Yine insanlar sekizinci, dokuzuncu ayda kredi kartları, krediler, bankalar vs. ile hayatlarını geçindirmek zorunda kaldılar. Seçim falan da yok ya önümüzde. Kendi istediklerini direttiler ama biz iş gücü olarak ne yaptığımızı çok iyi biliyoruz.
"2 bin avroya 4 işçi çalıştırıyorlar"
Serbest bölgede yabancı sermayeli bir firmada çalışıyoruz. Ucuz işçiliklerle bizleri çalıştırıyorlar. Kendi ülkelerinde iki bin avrolarda asgari ücret verirken burada iki bin avroya dört tane eleman çalıştırıyorlar ve çok daha kaliteli iş istiyorlar. Bir takım elbiseyi 2 bin 500 avroya satıyorlar.
Şimdi işçiler bunu görüyor, biz bunları görüyoruz. Nasıl çalıştığımızı biliyoruz, kaliteli çalıştığımızı biliyoruz. Biz patronlarımızdan, zammın üstüne yüzde onluk zam artışı istedik. Yüzde 30 açıklayacaklarını öğrendiğimizde biz yüzde 40 istediğimizi söyledik ama dinlemediler. Bizim enerji yardımı adı altında aldığımız 2 bin 100 liralık aylık paraya da zam yapmadılar. Ama doğal gaza geçen seneden beri yüzde 70’e yakın zam geldi.
Devlet araç vergisinde yüzde 85 artış yapıyor. Asgari ücrete yüzde 30 yapıyor. Ev kiraları, TEFE-TÜFE yüzde 65-70 açıklanıyor. Ancak asgari ücrete yüzde 30 zam yapılıyor. Şimdi ne mantıksal olarak ne matematik olarak ne ahlaki olarak artık işçilerin bunu kabul etmesi bekleniyorsa zaten biz köleleşmişiz demektir. İnsanlar artık tek odalarda, hanlarda, analarıyla babalarıyla iç içe, küçücük evlerde mi yaşayacaklar?
Şu an sendikalaşma sürecindeyiz. Biz artık yüzde 40’a da razı değiliz. Çünkü biz o günkü yüzdeleri geçtik artık, her şeye zam geldi. Yöneticilerimizden bir haber bekledik. Bizi iki saat boyunca fabrikanın kapısının önünde beklettiler. Daha sonrasında bir buçuk saat gibi kısa bir sürede sendika yetki sayısını aştık, sendikalı olduk. Zaten ben sendikalı olduktan sonra işten atılan işçilerden biriyim. Haksız hukuksuz bir şekilde attılar. Madem bir bedel ödedik, biz de bunun refahını yaşamak istiyoruz. İnsan gibi yaşamak istiyoruz.
Şirketin Almanya’daki fabrikasında genel müdürlere kadar herkes sendikalı. Şimdi kendi ülkesinde sendikayı tanıyıp, saygı gösterip bizim anayasal hakkımızı tanımayıp itiraz ediyorsa bu bizim kendi devletimizdeki açıklardan kaynaklanıyor. İlk sendika eylemlerimize başladığımız ve sendikalı olduğumuz gün dört arkadaşımızı çıkarttılar. İki hafta sonrasında içerideki sendikalı arkadaşlarımıza bilgi vermek amacıyla çok barışçıl bir şekilde bir bildiri yayımladık. Biz ‘Çalışmak, kazanmak ve kazandırmak istiyoruz’ cümlesiyle biten bir bildirimiz vardı. Biz anayasal hakkımıza saygı duyulmasını istiyoruz. Atılan arkadaşlarımızın işe alınmasını istiyoruz. Bizim çıkış maddelerimizde işverene karşı kışkırtmak vs. yalan dolanla bir şekilde tazminatsız olarak işten attılar.
"Ücretimiz kiramıza denk"
Şu anda ev kiraları 20-25 bin arasında değişiyor. Asgari ücret zaten bu kadar! Hadi biz bir-iki fazlasını alıyoruz, iki bin lira da yakacak yardımı vesaire... Taş çatlasın 25 bin lira olacak ücret. Zaten kiramız buna denk. Anne-baba çalışmak zorunda kalıyor. Çocuklar mecbur anneannelere, babaannelere bırakılacak. Benim iki tane beş yaşında çocuğum var. Eşim çalışamıyor. Ben tek başıma çalışmak zorundayım.
"Yöneticiler şıkır şıkır, üretimin tozunu biz çekiyoruz"
Yöneticilerin hepsinin altında son model Audiler, Nissanlar var. Hepsi yüksek ücretler alıyorlar. Hepsine baktığımız zaman takım elbiselerle işe gelip şıkır şıkır çalışıyorlar. Aşağıda üretimin pisliğini tozunu, stresini, yukarıdaki mobbingini, baskısını, üretim müdürlerinin baskısını çeken biziz. Kendi yerlerinden olmamak için bize karşı bir savaş açtılar.
"Başpınar işçilerinin yanındayız"
Antep’te Başpınar işçilerinin mücadelesini görüyoruz. Bence onlar da şu an kazanmaya yakınlar. Antep'ten Yalova'ya kadar direnen arkadaşlara selamlarımızı gönderiyoruz. Orada Valilik grev hakkını yasaklıyor. Bu da anayasal bir hak ama şehrin valisi bunu yasaklıyor ve polisler zorla çadırları söküyor. Bence bu ülkede artık ses getirmek için bir şeyleri feda etmek gerekiyor. Karşı taraftan bir önlem alınıyorsa, polis gibi engeller konuluyorsa bence zafere yakın olduğumuzun işaretidir. Bence Başpınar işçileri de zafere çok yakın.
"Nakit avansla geçiniyoruz"
Tekirdağ’dan bir gıda işçisi: Ocak ayında ücretimize yalnızca yüzde 5’lik bir zam yapıldı. Hayat şartları günden güne pahalılaşıyor. Asgari ücretle çalışmamama rağmen hayat şartlarıyla aldığımız ücret örtüşmüyor. Resmi enflasyon ve bizim içinde bulunduğumuz enflasyon arasında dağlar kadar fark var. Artık kredi kartlarının nakit avanslarıyla kendimizi döndürmeye başladık. Asgarisini ödeyerek, oradan çekip oraya vererek… Üç çocuk babasıyım ben. Aslında fena bir ücret almıyorum genel piyasaya göre ama ona rağmen yetmiyor. Bu ücretlerle yaşam bu şekilde devam etmez, bir şekilde patlak verir. İşçilerle kendi aramızda konuştuğumuzda çok parlak bir gelecek görünmüyor. Eskiden insanlar çalışıp bir şeyler alıp birikim yapabiliyordu ama şu an kendini döndürebiliyorsan iyisin. Bir şeyler kazanmak yerine kendi kendini idare etme dönemi başladı.
Gündemi az da olsa takip ediyorum . Birçok fabrikada iş bırakma eylemi var, işçiler bu komik zamlara karşı çıkıyor. İşçilerin direnmesi, karşı çıkması, hakkını araması kadar doğal bir şey yok. Aslında olması gereken bu. Biz de mesela iş yavaşlatıyoruz. Hatta işten çıkarmalar da oldu. Üç kişinin yapacağı, dört kişinin yapacağı işi iki kişiye yüklemeye çalıştılar ve biz de ondan dolayı iş yavaşlatıyoruz. Aslında işverenin işçiye ihtiyacı var. İşçinin işverene değil.
Ama yapılan zamlara bakıyoruz mesela, Tekirdağ’da hemen hemen firmaların hepsi üç aşağı beş yukarı aynı oranlarda zam verdi. Bu bile patronların ne kadar düzenli ve birbirlerinden haberdar şekilde hareket ettiklerini gösteriyor zaten. İşçiler olarak da aynı böyle bir bütün olmalıyız. Yani yek vücut olmalıyız. Yek vücut olmadığımız sürece bu sefaletin içinde yaşamaya devam edeceğiz.
Fotoğraf: Aliye Ceylan/Evrensel
"Çocukların oyun alanları saatlik 500 lira"
Belediye işçisi: İstanbul’dan bir belediye işçisi, asgari ücrete gelen zammın hayat pahalılığı karşısında kendileri için ne ifade ettiğini anlattı. Aylık aldığı 30 bin lira maaş karşısında 25 bin lira kira ödediğini, her ayı borçlarla kapattığını anlattı. Bunun yanında çocuğunu kış aylarında oyun oynayabileceği bir alana götürmek için 500 lira ödeyemediğini belirtirken, okul gezilerine gönderemediğini aktardı.
Konuştuğumuz belediye işçisi, asgari ücretin 22 bin lira, şu an İstanbul Maltepe ilçesinde 1+1 ev kirasının ortalama 20-25 bin lira arasında olduğunu vurgulayarak “Benim şu an oturduğum eve ben 25 bin lira kira ödüyorum. Eğer ben asgari ücretli bir çalışan olsaydım, 22 bin lira maaş alıp 25 bin lira kira ödeseydim eksi 3 bin lirayla kalacaktım. O 3 bin lirayı ben nasıl ödeyecektim? Yemeyeceğim, içmeyeceğim, giymeyeceğim. Yani tamamen sefalet ücretine, çalışanları, işçileri mahkum ettiler” diyor.
Bir çocuğu olduğunu belirten işçi, bir ayı nasıl geçirdiğini ve nelerden vazgeçmek zorunda kaldığını anlatıyor: “Mesela ben çocuğumu yaklaşık 4-5 aydır hiçbir şekilde dışarıda herhangi bir oyun alanı veya kapalı alan olarak AVM’ye, herhangi bir yere götüremiyorum çünkü oraların da ücretleri çok yüksek. Mesela oralarda oyun alanları var. Saatlik ücreti 500 yüz liraları buluyor. Veya mesela üst baş kıyafet, herhangi bir şey alamıyorum çünkü aldığım maaşla zaten kirayı ödüyorum. Doğal gaz faturası zaten en yüksek kalem şu an kış ayı olduğu için. Mesela oğlumun okulunda bir gezi oluyor veya herhangi bir etkinlik oluyor, gönderemiyorum. Çünkü ay sonuna kadar, yani maaş alana kadar kalırsa onunla geçinmeye çalışıyorsunuz sonuçta.”
"Her şey yüzde 100 arttı ama maaşlarımız yüzde 100 artmadı"
Geçen seneki ücretler ve hayat pahalılığıyla bu seneyi kıyaslayan işçi, “Geçen sene mesela su parası aylık 50-60 lira veya en fazla 100 lira geliyordu. Elektrik keza ortalama 150-200 civarı geliyordu. Doğal gaz 700-800 civarı geliyordu en yüksek ama bu sene mesela doğal gaz şu an 1000-1500 liradan aşağı gelmiyor. Elektrik 500-600. Su 300-400 civarlarına çıktı. Yani her şey yüzde 100 arttı ama bizim aldığımız maaş yüzde 100 artmadı” ifadelerini kullanıyor.
Her ayı eksiyle kapattıklarını belirten işçi, “Kredi borçları, kredi kartı ödemeleri, hepsi duruyor. Ve günlük aylık faiz işliyor. Biz bu ödemelerimizi yapamıyoruz çalışanlar olarak. Mesela benimle beraber aynı belediyede çalışan arkadaşlarım var, çoğu ek iş yapıyor. Ek iş yapmadan geçinemiyor. Örneğin şoförlük yapıyorlar. Sabah vardiyasında çalışıyorsa öğleden sonra da akşama kadar ek iş yapıyor. Veya gece çalışıyor, gündüz ek iş yapıyor. Çünkü geçinmesi imkansız, aldığı ücret giderleri karşılamıyor. Gelirler dengesini kuramıyor.
İşçiler 2025’te ne kadar kaybetti?
Yılın ilk resmi enflasyon verisi ücretlerdeki erimeyi ortaya koydu. TÜİK’e göre enflasyon ocakta aylık yüzde 5.03, yıllık 42.12 oldu.
Böylelikle aralık ayında 22 bin 104 lira olarak belirlenen asgari ücret ele geçmeden eridi. TÜİK’in açıkladığı ocak ayı resmi enflasyon verilerine göre asgari ücretin satın alma değeri 1119 TL düştü.
22 bin 104 TL olarak açıklanan asgari ücret şubat ayında işçinin cebine 20 bin 992 TL değerinde girdi.
TÜİK’in verilerine göre asgari ücret daha cebe girmeden;
- Gıda fiyatlarında 3.86’lık oranında artış kaydedildi.
- Eğitimde yıllık enflasyon yüzde 99.93 oldu.
- Doğal gaz fiyatı yüzde 76.5 arttı.
- Kira artışı ise yüzde 100’ü aştı.
Türk-İş, ocak ayı açlık sınırını 22 bin 131 TL olarak açıkladı. Yoksulluk sınırı ise 72 bin TL oldu. Türk-İş’in hesabına göre açlık sınırı ile asgari ücret arasında daha ilk aydan 27 liralık bir fark oluştu. Birleşik Metal-İş Sınıf Araştırmaları Merkezi (BİSAM) ocak ayı açlık sınırını 22 bin 75 TL olarak hesapladı. BİSAM’ın hesabına göre yoksulluk sınırı 76 bin 358 TL’ye yükseldi. (Haber Merkezi)
Evrensel'i Takip Et