16 Şubat 2025 04:15
/
Güncelleme: 08:11

Yolsuzluk tüm dünyada artıyor

Avrupa'nın Gündemi'nde bu hafta uluslararası yolsuzluk verileri, İngiltere'de Grenfell yangını için yapılması planlanan anıta dair tartışmalar ve Fransa'da başbakanı sarsan okulda istismar raporu var.

Yolsuzluk tüm dünyada artıyor

Fotoğraf: Pixabay / Kolaj: Evrensel

Yolsuzluk konusunda araştırma yapan şeffaflık örgütü Tansparency International’a (TI) göre Almanya’da 2024 yılında yolsuzluk oranı arttı. Dünyada ve AB’de de durum aynı. Ancak TI ne kadar güvenilir? Junge Welt’ten seçtiğimiz makaleye göre, “2021’deki tüm fonların yaklaşık yüzde 60’ı, çoğunluğu G7 ülkeleri ve müttefikleri olmak üzere hükümetlerden geldi. Mali açıdan bağımsız bir sivil toplum örgütü olarak nitelendirilmesi mümkün değil.”

İngiltere’de bir sosyal konut olan Grenfell binasında çıkan ve 72 kişinin can verdiği yangının üzerinden neredeyse 7 yıl geçti ve hükümet şimdi bu binanın facianın 10. yılında yıkılmasına ve bir anıt yapılmasına karar verdiğin açıkladı. The Guardian gazetesine yazan Çevre Tarihçisi Neal Shasöre  “Kulenin ayak izinde duran her şey toplumdan ilham almalı ve bize böyle bir trajedinin bir daha asla yaşanmaması gerektiğini hatırlatmalı” diyor.

Fransa’da Mediapart’ın, Notre-Dame de Bétharram Ortaokul-Lisesi’nde çocuklara yönelik şiddet ve istismar olduğuna dair raporu, Fransa Başbakanı Bayrou’yu skandalın ortasına itti. Bugüne kadar kaydedilen 112 şikayet, bölgedeki önde gelen ailelerin çocuklarının gittiği ve sert disipliniyle tanınan yatılı okulda görevli bazı rahipler ve eğitim yardımcılarını kapsıyor. Savcılığa göre bunlardan 50’si cinsel şiddetle ilgili. Başbakan Bayrou, Notre-Dame de Bétharram Ortaokul-Lisesi’ni iyi tanıyor. Çocukları bu okulda eğitim aldı ve eşi de burada din dersi vermişti. Bayrou, 1993 ile 1997 yılları arasında Milli Eğitim Bakanı olarak da görev yapmıştı. Ayrıca Hakim Christian Mirande, Bayrou ile 1998 yılında görüştüğünü ve ona istismarı anlattığını söylüyor.

Herkes yolsuzluğun parçası

Niki Uhlmann
Junge Welt

Gerçekten herkes yolsuzluk yapıyor mu? “Hiçbir yerde yolsuzluğa karışmamış insan yok” diye cevap verirdi muhtemelen yolsuzluğu mercek altına alan şeffaflık örgütü Transparency International (TI). Örgütün salı günü yayınladığı “Yolsuzluk Algıları Endeksi 2024”e göre bu durum gezegeni mahvediyor.

Dünyada hiçbir ülke “kusursuz” olmayıp 100 puanla mükemmel puana ulaşamıyor. Birinciliği yine 90 puanla Danimarka alırken, sonunculuğu sekiz puanla Güney Sudan alıyor. “Çok yolsuzluk var” diyorlar. İncelenen 180 ülkenin üçte ikisinden fazlası 50’nin altında puan almış, yani oldukça yolsuz olarak değerlendiriliyorlar. Rapora göre 2012’den bu yana 32 ülkede iyileşme görülürken, 47 ülkede kötüleşme yaşandı, 101 ülkede ise durum değişmedi. Aynı şekilde küresel ortalama da 43 puan civarında kaldı. Peki bu ne anlama geliyor? TI Başkanı François Valérian endeksi açıklarken, “Yolsuzluk, antidemokratikleşmenin, istikrarsızlığın ve insan hakları ihlallerinin temel nedenidir” diyor.

İklim krizi ve yolsuzluk özellikle iç içe geçmiş durumda, zira yolsuzluk kaynakların yanlış tahsisini teşvik eder (anahtar kelime AB taksonomisi) ve dönüştürücü süreçleri baltalar (anahtar kelime tedarik zinciri hukuku). “Haksız nüfuz” dünyanın her yerinde gözlemlenebilse de, zengin ülkelerle fakir ülkelerde açtığı zarar aynı değil. Öte yandan, Sahra Altı Afrika ülkeleri gibi acil yardıma ihtiyaç duyan ülkelerde ise yolsuzlukla ilgili önemli sorunlar yaşanıyor. Orada rüşvetler mevcut iklim koruma önlemlerinin uygulanmasını baltalıyor. Ayrıca çevre aktivizmi, yolsuzluğun daha yaygın olduğu ülkelerde daha sert şekilde cezalandırılıyor. Bu arada, dünya çapında çevre suçlarından yılda 238 milyar ABD dolar kadar zarar elde ediliyor.

AB ortalaması (64) üst üste ikinci yıldır düşüş gösteriyor. Almanya Federal Cumhuriyeti, hidrojen olayı ve Şeffaflık Yasası’ndaki gecikme nedeniyle üç puan kaybettiğini açıkladı. Dokuzuncu sıradan 15’inci sıraya gerileyen Almanya’nın yanı sıra, Fransa ve “geleneksel olarak güçlü” İskandinav ülkeleri de puan kaybetti. AB’nin kendisi “şirket lobiciliğine karşı savunmasız” ve tedarik prosedürleri gerekli hesap verebilirlik gerekliliklerinden yoksun. Daha önce sadece yasadaki boşluklardan yararlanılırken, İtalya ve Macaristan gibi bazı üye devletler yolsuzluğa karşı önlemleri aktif olarak azaltacak.

TI bağımsız bir kurum olarak hareket etmekte. Web sitesi, “güvenli ve çeşitli finansman”ın “bağımsızlığı ve itibarı” garantileyeceğini iddia ediyor. Ancak TI’ın 2024 yılı için buradan hedeflediği 24 milyon avroluk gelirin toplamı kolay oluşmuyor. Destekçilerin listesine göre, 2021’deki tüm fonların yaklaşık yüzde 60’ı, çoğunluğu G7 ülkeleri ve müttefikleri olmak üzere hükümetlerden geldi. Mali açıdan bağımsız bir sivil toplum örgütü olarak nitelendirilmesi mümkün değil. TI da satın alınabilir kısacası.

TI’ın bir diğer iletişiminin başlığı ise “Tepede sorun var” şeklinde ve bu başlığın özeleştiri olarak okunması mümkün. Buna göre, ulusal ekonomilerdeki gerçek yolsuzluk değil, sadece “kamu sektöründe algılanan yolsuzluk” değerlendirilecek. Bu durum, zengin ve dolayısıyla güçlü devletlerin “güçlü kurumları” nedeniyle özellikle dürüst oldukları yönünde “yanıltıcı bir izlenim” yaratıyor. Aksine, dünya çapındaki finans sektörleri, özellikle yüksek düzeydeki suç geliri akışlarından sorumlu. Oysa bu finans kapitalin, güçlü kurumlarla birlikte, emperyalist çevrede yolsuzlukları teşvik ettiği ve istismar ettiği gerçeğini öğrenemiyoruz. Tek başına endeks pek bir şey söylemiyor. Birçok bağışçının sonucu değiştirebileceği konusunda umutlanmasını sağlayacak bir not düşüyor sadece.

Çeviren: Semra Çelik

Grenfell anıtı nasıl görünmeli?

Neal Shasore
The Guardian

Geçtiğimiz yedi yıl boyunca Grenfell Kulesi, yangından zarar gören dokuyu daha fazla aşınmaya karşı ve halkı düşen enkazdan korumak için beyaz bir örtüyle kaplandı. Bu örtü, 72 kişinin hayatına mal olan ve pek çok kişiyi altüst eden trajedinin içgüdüsel bir hatırlatıcısı olan anıtsal bir anıt mezarın üzerini örtüyor. Şimdi ise başbakan yardımcısı kulenin yangının 10. yıldönümü olan 2027 yılında yıkılmasına karar verdi. Gerekçe olarak kulenin yapısal olarak savunmasız olması ve -tatsız bir şekilde- toplum grupları ve onarıcı adalet arayan kampanyalar arasında fikir birliği olmaması gösteriliyor.

Bu grupların birçoğu hükümetin kararının kendilerini göz ardı edilmiş hissettirdiğini söylerken, yerel halk da bölünmüş durumda. Açık olan şu ki, merkezi hükümetten gelen yukarıdan aşağıya bir karar, yerel düzeyde çeşitli toplulukların dikkatli düşünme ve derin katılımlarının bir kısmını gizledi. Dikkatler kalıcı bir anıtın inşasına yönelirken, bunun uygun hassasiyet ve uygun istişarelerle ele alınıp alınamayacağına dair sorular var.

Hükümetin kararına dayanan ilk işaretler, sistemin temelden reforme edilmediği yönünde. Grenfell anıtına ilişkin kararlar özel bir öneme sahip çünkü alanın yeniden geliştirilmesi, inşaat sektörünün ve düzenleyici rejimin trajediden bu yana planlama ve tedarikten, tasarım ve inşaata, yönetim ve bakıma kadar nasıl değiştiğinin bir ölçüsü…

Birleşik Krallık’ın ulusal Holokost anıtı için uygun bir yer, biçim ve amaç belirlenmesi konusunda süregelen tartışmaların da gösterdiği gibi, anıtlaştırma ve anıt tasarımı karmaşık bir süreçtir. Savaş sonrası yılların anıt karşıtlığı, despotik rejimlerin tercih ettiği gösteriş ve yüceliği yansıtan monolitik anıtları reddetmiştir. Londra’da, görkemden uzaklaşan bu dönüş, dördüncü kaide komisyonlarında ve aynı zamanda 1978 yılında Bangladeşli genç bir tekstil işçisinin ırkçı bir cinayete kurban gitmesinin dekoratif bir kemerle anıldığı Whitechapel’deki Altab Ali parkı gibi yerlerde daha mütevazı ve dokunaklı bir şekilde kendini göstermiştir…

…Konut, Topluluklar ve Yerel Yönetim Bakanlığı tarafından desteklenen bağımsız Grenfell Kulesi Anıt Komisyonu, mimarlık ve komşu disiplinlerdeki uygulayıcılardan oluşan son derece çeşitli bir liste olan bir dizi tasarım ekibini kısa listeye alarak görevlendirme sürecini ilerletti. Kim atanırsa atansın, bu göz korkutucu bir görev ve uzun vadeli karmaşık düşüncelerle birlikte ağır bir sorumluluk olacaktır.

Resmi anıtın kalıcı olması arzu edilse de, aynı zamanda gelişebilmesi de gerekmektedir. Grenfell’in anlamı ve kültürel hafızası, tahmin edemeyeceğimiz şekillerde kaçınılmaz olarak değişecektir. Viktorya dönemi insanları sağlam ve sabit anıtları severdi, günümüzde ise bu tür kahramanca anıtlaştırmalar toplumun ya da halkın farklı görüş ve ihtiyaçlarına cevap vermemektedir. Londra Şehri’ndeki anıt 1666 Büyük Yangını’nın anısına dikilmiştir ve yangının nedenleri ile şehrin yeniden inşasına yön veren güç ilişkileri hakkındaki mesajları, bugün büyük ölçüde unutulmuş olan çok özel bir tarihsel bağlamı temsil etmektedir.

Dahası, kule yıkılacak olsa da, bazı yönleri korunmalıdır. Mimarlar Alison ve Peter Smithson’ın brütalist simgesel konut projesi Robin Hood Gardens nihayet moloz yığınına dönüştüğünde, V&A Müzesi’ne üç katlı bir bölümü koleksiyonunda muhafaza etmesi için meydan okunmuştu. Uygun destekleyici sergileme ve yorumlama ile Grenfell’in dokusunun bir kısmının korunmasında da benzer bir yaklaşım sergilenebilir. Bu arada Forensic Architecture, sadece kulenin yapısını ve maruz kaldığı teknik hataları doğru bir şekilde kaydetmeye çalışmakla kalmamış, aynı zamanda bina sakinleri, yaslı aileler ve hayatta kalanlarla iş birliği içinde “konumlandırılmış tanıklıklar” geliştirmiştir.

…Halihazırda, yangından en çok etkilenen ve kampanyanın ön saflarında yer alan kişiler tarafından Grenfell için yapılmış pek çok anıt bulunmaktadır. Bunlar bize hafızalaştırmanın pasif ya da tekil bir eylem olmadığını hatırlatıyor. Kule kalsa bile, bir sembol olarak gücü, binalarımız ve şehirlerimiz hakkında düşünme şeklimizdeki temel değişimlere bağlı olacaktır. Bir anıt, aval aval bakılan “ulusal” bir anıt değil, böyle bir trajedinin bir daha asla yaşanmamasını sağlamak için paylaşılan ve yenilenen bir kararlılığın düğüm noktası olmalıdır.

Çeviren: Sarya Tunç

Notre-Dame de Bétharram’daki cinsel saldırılar

Humanite
Başyazı

11 Şubat Salı günü, hükümete yönelik soruları yanıtlarken François Bayrou, çocuklarının eğitim aldığı Béarn’daki bir Katolik okulunda, okuldaki üyelerin suçlandığı cinsel saldırılarla ilgili olarak daha önce bilgisi olup olmadığı sorgulandı. Başbakan, bu konuda “hiç bilgilendirilmediğini” ve bir “iftira davası açacağını” söyledi. Ancak o dönemde soruşturmayı yürüten Hakim Christian Mirande, François Bayrou ile 1998 yılında görüştüğünü ve ona, soruşturması sırasında ortaya çıkan tecavüz vakalarını anlattığını doğruladı. Bu açıklamalar Mediapart haber sitesinde yer aldı.

Mediapart’ın ortaya koyduğu bilgilere göre, François Bayrou, Pau yakınlarındaki Notre-Dame de Bétharram Katolik yatılı okulundaki çocuklarının eğitim aldığı ve eşi Elisabeth Bayrou’nun kateşizm dersleri verdiği dönemde, okuldaki fiziksel şiddet ve çocuklara yönelik tecavüz suçlamalarının boyutlarından haberdardı. Ancak geçen yıl Le Parisien gazetesine verdiği röportajda, “Evet, yirmi beş yıl önce okulda tokat atıldığına dair bir söylenti vardı. Ama cinsel tehlikeleri hiç duymamıştım” şeklinde bir açıklama yapmıştı. Aynı şekilde geçen yaz Le Point dergisine verdiği röportajda da, “Hiç kimse bana bildirmedi, en azından hatırladığım kadarıyla” demişti.

Ancak, o dönemdeki soruşturmayı yürüten ve şu anda emekli olan Hakim Christian Mirande, 12 Şubat Çarşamba akşamı Mediapart’a verdiği röportajda, 1998’de François Bayrou ile görüşüp ona, okulda gerçekleşen çocuklara yönelik tecavüz suçlamalarını anlattığını doğruladı. Hakim, Bayrou’nun kendisiyle bu konuyu konuşmak için görüşme talep ettiğini söyledi ve o dönemde zaten okul hakkında ciddi “şüpheler” ve “iddialar” bulunduğunu ifade etti.

Ayrıca Mediapart, 1996’da François Bayrou’nun Eğitim Bakanı olduğu dönemde, Bétharram okulunda bir eğitim yardımcısının şiddet uyguladığına dair başvurular yapıldığını ve bu kişinin daha sonra cezalandırıldığını bildirmişti.

Bir başbakan, Ulusal Mecliste yalan söyler mi?

Ancak, 11 Şubat Salı günü, Ulusal Meclis’te, Fransız Başbakanı Paul Vannier adlı bir milletvekilinin sorusuna cevaben tekrar “Hiçbir şekilde şiddet ya da cinsel şiddet konusunda bilgilendirilmedim. Asla” dedi. Bir yıldır Pau Savcılığı, 1970’lerden 1990’lara kadar olan dönemde, Notre-Dame de Bétharram’daki okulda cinsel saldırılar, şiddet ve tecavüz suçlarına dair yüzlerce şikayetle ilgili soruşturma yürütüyor.

Başbakan, “İlk şikayet 1997 Aralık ayında yapıldığında, ben çoktan Eğitim Bakanlığını terk etmiştim” dedi. Ayrıca 11 Şubat’taki sorulara cevaben “Çocuklarımızı, böyle bir şeyin yaşandığından şüphelenilen veya böyle bir şeyin söylendiği yerlerde eğitime gönderir miydik?​” diye ekledi. “Size garantiliyorum ki her şey yanlıştır ve tabii ki bir iftira davası açılacak” diye sözlerine devam etti, ancak kimin hedef alındığını belirtmedi.

Eğer Mediapart’ın haberleri doğruysa, bu, bir başbakanın Ulusal Mecliste yalan söylemiş olduğu anlamına gelir. Ve bu sadece bir kez değil, iki kez gerçekleşti.

12 Şubat Çarşamba günü, Başbakan Bayrou, Ulusal Meclisteki sorgulamalarına tekrar cevap vermek için önce Adalet Bakanı Gérald Darmanin’i görevlendirmeyi tercih etti. Darmanin, Başbakan’a açıklama yapmayı talep eden ve istifasını isteyen milletvekili Paul Vannier’a karşı savunma olarak saldırıya geçmeyi ve aşağılama yapmayı seçti: “Bu olayları, siyasi hesaplarınıza hizmet etmek için kullanmayı utanç verici buluyorum” dedi.

Yeni Mediapart açıklamalarına atıfta bulunarak –medya, 2024 tarihli bir mağdur mektubunu ve 1996’da çıkan bir Sud-Ouest gazetesinin makalesini de ortaya çıkarmıştı– Yeşiller partisinden Arnaud Bonnet tekrar söz alarak şunları söyledi: “Dün cevap veriyordunuz, bugün cevap vermiyorsunuz (...) Bu, toplumumuzun yapısal bir sorunu. Sayın Bakan, bize net cevaplar borçlusunuz.”

Bu kez, François Bayrou, ancak bir önceki gün söylediğiyle neredeyse aynı savunmayı yaparak, “Asla en ufak bir bilgi yoktu. Yoksa çocuklarımızı oraya gönderir miydik? Bu konudaki yapay tartışmaları reddediyorum” şeklinde yanıt verdi.

Çeviren: Ali Rıza Yıldırım

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Bütün toplum heybede

Bütün toplum heybede

Emekçileri bastırmak için grevler yasaklandı. “İç cepheyi tahkim” denilerek her kesimden siyasetçi, gazeteci ve aydına yönelik sabah operasyonları, tutuklamalar ve akılalmaz gerekçelerle açılan davalar sürüyor.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
Adalet bakanı, "Kimileri ‘Bize soruşturma açın’ dercesine ortalıkta dolaşıyor" demişti. BİRTEK-SEN genel başkanının tutuklanmasından sonra siyasetçiler, gazeteciler ve sanatçılar şafak operasyonu ile gözaltına alındı

Evrensel'i Takip Et