Katledilen göçmenlerin, sesi Filistin konusunda sessiz
Berlinale, yer verdiği filmlerle Almanya’da aşırı sağcılar tarafından öldürülen göçmenlerin sesini duyuruyor. Ancak Filistin’in sesi olmak festivalin değil, sinemacıların inisiyatifine kalmış durumda.

75. Berlin Film Festivali | Fotoğraf: Sandra Weller/Berlinale, Tilda Swinton | Fotoğraf: Richard Hübner/Berlinale
Nil Kural
nilkural@gmail.com
Berlin – Almanya devletinin İsrail yanlısı ve “ateşkes” demenin bile yasak olduğu tavrı geçen yıl Berlin Film Festivali’nin özellikle ödüllerine damga vurmuş ve festival İsrail’in Gazze’de gerçekleştirdiği soykırımın durmasını isteyenler için bir platform olmamayı seçmişti. Bu yıl 75. yılında bu tartışmaların içinde ve boykot çağrısıyla başlayan Berlinale’nin kapanış töreninin ertesi gününde, 23 Şubat’ta seçime gidecek Almanya’da Nazizm unsurları içeren aşırı sağcı parti AfD’nin yüzde 20’ye yakın oy olması ve Almanya siyasetine ağırlığını koyması bekleniyor.
Belki bu nedenle Almanya’da 1990’lardan itibaren Türkiye kökenli veya diğer “yabancılara” karşı işlenen faşist suçlarına odaklanan veya değinen birçok film programda yer alıyor ve “AfD nasıl bu noktaya geldi?” sorusunu sürekli hatırlatıyor. Ancak aynı politik tavrın konu Filistin olunca gösterildiği söylenemez. Herhalde bu konuda filmlerin de on yıllar sonra programa alınacağı festivalde, Filistin’de yaşanan soykırımı gündeme taşımak büyük oranda sinemacıların bireysel çabalarına kalmış durumda.
Festivalin Panorama bölümünde gösterilen ve tecrübeli Belgeselci Martina Priessner’in imzasını taşıyan belgesel “Die Möllner Briefe / The Moelln Letters”, 1992’de Mölln’de Türkiye kökenli insanların evlerinin Neonaziler tarafından ateşe verildiği saldırının akıl almaz bir yönüne odaklanıyor. Saldırıda ikisi çocuk dört aile ferdini kaybeden Arslan ailesinin o sırada 7 yaşında olan oğlu İbrahim, yakın tarihte o dönemde Almanya’nın dört bir yanından gelen yüzlerce başsağlığı ve destek mektubunun arşivlere kaldırılıp aileye ulaştırılmadığını öğreniyor. Bu olayı takip eden belgesel, mektuplardan birini kaleme alan bir kadının “Türkler, Kürtler, Araplar hepsi ayrımcılığa uğruyor ve devlet bu gruplar arasında bir dayanışma olmasını istemiyor” diye özetlenecek fikrini izleyiciye aktaran bir belgesel.
Berlinale Special bölümünde yer alan Marcin Wierzchowski imzalı “Das Deutsche Volk” ise 27 Eylül-28 Aralık 2024 tarihlerinde Depo’da sergilenen Forensic Architecture/Forensis imzalı sergiyle aynı olaya odaklanıyor ve 2020’de Hanau’da yaşanan saldırıyı konu alıyor. Aşırı sağcı bir Alman tarafından öldürülen göçmen kökenli dokuz kişinin ailelerinin tanıklıklarına yer veren belgesel, sergide de vurgulandığı gibi polis ve bürokrasi içindeki ayrımcılığın izlerini sürüyor. İki belgesel bir arada ele alındığında ayrımcılığın kökenlerin sadece saldırganlarda değil, devletin içinde nasıl yer aldığına dair bir tabloyu net bir şekilde ortaya koyuyor.
Festivalin kısa film yarışmasında yer alan Daniel Asadi Faezi ve Mila Zhluktenko imzalı “Rückblickend betrachtet / In Retrospect” ise Münih Olimpiyatları sırasında göçmen işçiler tarafından inşa edilen Europa adlı alışveriş merkezinin 2016’da göçmenlerin öldürüldüğü bir saldırının mekanı olmasından yola çıkıyor. Deneysel belgesel, mekanın hafızasına bakarken geçmişle bugün arasındaki dikiş izlerini gözler önüne seriyor.
Almanya’da aşırı sağcılar tarafından öldürülen göçmenlerin sesini duyurmaya belli ki önem veren Berlinale’de Filistin’in sesi olmak ise festivalin değil, sinemacıların inisiyatifine kalmış durumda. Festivalde onur ödülünü festival seçkisinde yer alan “A Letter to David” adlı belgeselin odaklandığı İsrailli rehine David Cunio için yapılan nöbetin ardından alan Tilda Swinton, kabul konuşmasında "Devlet destekli ve uluslararası alanda göz yumulan kitlesel katliam şu anda dünyanın birden fazla yerinde terör estiriyor. İnsanlık dışı suçlar gözümüzün önünde işleniyor” dedi. Swinton, Filistin’in adının geçmediği ancak sert bir eleştirisinin ardından basın toplantısında boykot çağrılarına saygı duyduğunu ancak festivali sesini duyurmak için bir platform olarak kullanmayı seçtiğini de ifade etti.
Önceki gün ise Panorama bölümünde “Queerpanorama” adlı filmi yer alan Jun Li, festivali boykot eden İranlı Oyuncu Erfan Shekarriz’in kaleme aldığı metni okudu: “Siz bu filmi izlerken milyonlarca Filistinli, Batı’nın desteğini alan İsrail’in acımasız sömürgeci devletinin elinde acı çekiyor. Almanya devleti, içinde Berlinale’nin de olduğu kültürel kurumlarıyla birlikte Filistinlilerin soy kırıma uğramasına destek oluyor. Bu filmi izlerken, 1948’den beri süre gelen Almanya destekli İsrail işgalinde hayatını kaybeden anneleri, çocukları, babaları düşünün. ‘Bir daha asla’nın içinde Filistin de var. Denizden nehre Filistin’e özgürlük.”
Evrensel'i Takip Et