Mimarlık Fakültesi’nde sorunlar derya deniz
Yoğunluk nedeniyle sıklıkla sabahlamak zorunda kaldığımız stüdyolardaki kapasite ve temizlik problemleri sağlığımızı doğrudan tehdit ediyor.

Fotoğraf: Evrensel
Ali Baran DENGİZ
ODTÜ Mimarlık Fakültesi
ODTÜ Mimarlık Fakültesi’nden sıra arkadaşlarımızla fakültede sıklıkla karşılaştığımız problemleri, bu problemlerin kaynaklarını ve olası çözüm önerilerini konuştuk. Mimarlık, Endüstriyel Tasarım ve ŞBP (Şehir ve Bölge Planlama) bölümlerinden arkadaşlarımızla konuşmalarımıza baktığımızda, sorunlarımızın ağırlıklı olarak bütçe ile personel eksikliklerinin yarattığı fiziksel sınırlamalardan kaynaklandığını görebiliyoruz. Tarif edilen bu problemler ise öğrencilerin basit memnuniyetsizlikleri ya da şikâyetleri olarak açıklayabileceğimiz noktadan çok uzakta. Fakülte öğrencileri olarak eğitim hayatımızı sürdürmek için bulunduğumuz kampüsümüzde temel ihtiyaçlarımızı karşılayamadığımız bir tabloyla karşı karşıyayız.
Fakültede ders çalışmanın birçok öğrencinin birinci tercihi olduğunu, fakat bu alanlardaki kapasite sorunu; masa ve sandalye yetersizliği, hijyen sorunları, dip dibe bulunulan ortamlarda yaşanan gürültü problemleri gibi durumlarla karşılaşıldığını konuştuk. Örneğin Endüstriyel Tasarım bölümünden bir öğrenci, geçen dönem yaptıkları “seyyar satıcı aracı” projesinde, stüdyolarda gerçek boyutlu maketlerin doluluk yarattığından ve maketlerin güvenliğini sağlamanın zorluğundan bahsetti.
Arkadaşlarımızla üç bölümde de her dönem geçerli olan yoğun programın hafifletilmesi gerektiğinin sık sık altını çizdik. Bir arkadaşımız, “mimarlık okuyan herhangi birine sorsak ne kadar uykusuz kaldığından, sosyal aktivitelere vakit bulamadığından, maddi açıdan zorlandığından bahseder” diyor. “Tasarım bazlı bölümlerin büyük bir çaba ve mesai gerektirdiği konusunda hemfikir olsak da bizlerin kaderi, sırf mimarlık okuyoruz diye bütün kampüs yaşantısından tamamen soyutlanmamız olamaz” diye ekliyor. ŞBP’de okuyan arkadaşımızsa hocaların temel ders materyali olarak kullandığı slaytların yıllardır aynı şekilde kullanıldığından ve sayısal derslerde sebep sonuç ilişkisi çoğu zaman kurulmadan, ezber yoluyla bir yap-geç süreci işletildiğinden, “siz bu şekilde yapın, anlamanız zaten zor” denildiğinden bahsediyor.
HOCALARIN TUTUMLARI DA SORUNLARI AĞIRLAŞTIRIYOR
Mimarlıkta ise akademisyenlerin öğrencileri dinlemeden, zaman zaman üstenci ve sert bir üslupla, yer yer baştan savarak, anlamadan yargıladıkları durumlardan bahsediyor. ŞBP’den bir arkadaşımız, belirli aralıklarla öğrencilere verildiği gibi akademisyenlere de eğitim seminerleri verilebileceğini söylüyor. Böylece, iletişim ve üslup konusunda daha yapıcı ve anlayışlı olmaları, henüz mimar olarak isimlendirilmeyen öğrencilerle alay etmemeleri, onları aşağılamamaları ve en önemlisi umutlarını kırmamaları adına daha titiz olmalarının sağlanabileceğini ifade ediyor. Endüstriyel Tasarım okuyan arkadaşımız hocaların yeterince kritik verememesi ve sonrasında final jürisinde ise çok kötü eleştirilip kötü puanlar alındığından bahsediyor.
KENDİ SÖZÜMÜZÜ SÖYLEDİĞİMİZ ALANLARI OLUŞTURMALIYIZ!
Maketleri, çizimleri, projeleri ve ders programındaki yoğunluk nedeniyle sıklıkla sabahlamak zorunda kaldığımız stüdyolardaki kapasite ve temizlik problemleri sağlığımızı doğrudan tehdit ediyor. Derslerin devamlılığı için gereken materyallerin tamamını kendi cebimizden karşılamak zorunda bırakılmamız, zaten ekonomik krizle boğuşan biz öğrencilere hayatı daha da zorlaştırıyor. Bu sorunların karşısında kimi akademik kadroların da öğrencilere karşı bu sorunları ağırlaştıracak biçimde konumlandığını görebiliyoruz. Bu tablodan çıkış yolumuz, öğrenciler olarak kendi inisiyatifimiz ve irademizle bir araya gelerek kendi sözümüzü söyleyebildiğimiz alanları oluşturmaktan geçiyor.
Evrensel'i Takip Et