19 Şubat 2025 10:18

Sude ŞENER

Boğaziçi Üniversitesi

Boğaziçi öğrencileri uzun bir sömestr tatilinin ardından yeni döneme hızlı bir giriş yaptı. Binden fazla öğrencinin katıldığı eylemde öğrenciler ucuz kahvelerinin ellerinden alınmasına karşı yeni açılan Ethos kafeye yürüdü ve kafenin kapıları öğrencilere açılmak zorunda kaldı. Şimdiyse bölümler, kulüpler, topluluklar yeni açılan kafeye çeşitli etkinlikler, toplantılar, forumlar koyuyor ve gün boyu ücretsiz kahve ve çay dağıtımı yapılıyor.

NELER OLDU?

Kayyumluğun son vukuatı Kuzey Kafeterya isimli işletmenin hızlıca kapatılmasıydı. Öğrencilerin oldukça yoğun olduğu bir kampüste hali hazırda başka bir sosyalleşme alanı bulunmuyorken ve kütüphane inşaatı da Kamuda Tasarruf Tedbirleri sebebiyle 2 yıl ertelenmişken, yani öğrencilerin ders çalışacak alanları da yokken böyle bir karar alınması öğrencileri rahatsız etmişti. Daha sonrasında ise Kuzey Kafeterya yerine Espresso Lab açılacağı söylentisi yayılmaya başladı. Yönetim ve işletme ne kadar Ethos cafenin Espresso Lab ile bir bağlantısı olmadığını iddia etse bunun doğru olmadığı biliniyor. İktidarın Boğaziçindeki uzantısı olan kayyum rektör Naci İnci de bu zincir kafeyi bir kar fırsatı olarak mı gördü yoksa tam tersi bu kafe ayakta kalsın diye üniversitemizin bütçesini mi harcıyor bilinmiyor fakat iki taraf için de bir kazan-kazan tablosu olduğu açık. Her şey ayan beyan ortada olmasına rağmen herkes üç maymunu oynuyor. Bu kar tablosu ise eylemle hızla tersine dönmüş gibi gözüküyor çünkü şu anda neredeyse kimse Ethos Kafe’den herhangi bir ürün almıyor. Hatta işletme sahibi sık sık öğrencilerin yanına gelip ne kadar zarar ettiğinden ve mağdur olduğundan bahsediyor.

SERMAYEYE GEÇİT YOK!

Öğrenciler başta iktidar destekli bir kafenin okula açılmasına öfkeli olsalar da hızlıca aslında herhangi bir zincir kafenin üniversiteye açılmasının ne gibi riskler barındırabileceği, bunun üniversiteyle sermayenin işbirliği anlamına geldiği tartışılmaya başlandı. Elbette ki üniversitelerdeki tek sermaye işbirliği kafeler üzerinden ilerlemiyor. Başta Teknoparklar olmak üzere bugün iktidar dişini geçirebildiği üniversitede öğrencilerin kanını emmek üzere sermayeye alan açıyor ve çeşitli projelerden başlayıp daha sonrasında akademi alana da yayılan bir süreç içerisinde sermaye üniversitelerde yer ediniyor. Derken banka stantları, ödüllü Watsons etkinlikleri ve nicesiyle birlikte şirketler kampüslerin her yerine yayılıyor.

Burada geçmiş dönemlerde gerçekleşmiş önemli bir eylemlilik sürecine de atıf yapmakta fayda var: Starbucks işgali. Aralık 2011’de tamamen idari düzeyde alınan bir kararla Güney kampüse açılan Starbucks’ın sermayeye karşı olan öğrencilerce işgal edilmesi ve 80 gün süren bir işgal sonrasında 2012’de kapatılan ve yerine ders çalışma salonuna dönüştürülmesi bugün hala Boğaziçi öğrencilerin en büyük kazanımlarından biri. Yanlışıyla doğrusuyla öğrencilerin ortak ve demokratik bir biçimde kararlarını aldıkları, bir ‘‘İşgal Gastesi’’ çıkardıkları, heyecanla ve kalabalıkla organize ettikleri işgal bizlere önemli bir miras bıraktı. 14 yıl önce yaşananlar bizlere sermayenin oldukça uzun br süredir üniversite içerisine sızmak için çeşitli yol ve yöntemler denediğini gösteriyor fakat sorunlar Naci İnci’yle başlamamış olsa dahi kendisinin döneminde üniversiteden eser kalmamaya yaklaştığı da aşikar.

ÖĞRENCİLERİN TALEPLERİ NE?

Bugün açısından öğrenciler arasında zincir ya da değil hiçbir işletmenin alana gelmemesi talebi de tartışılıyor. Bunun yerine baştan aşağı öğrenciler tarafından işletilecek olan bir öğrenci kooperatifi ihtimali konuşuluyor. Zaten hangi işletme gelirse gelsin belli bir süreden sonra baştaki ucuzluğun yerini zamlarlarla şişirilmiş ve öğrencilerin bütçesine uygun olmayan ürüler alıyor. Bir taraftan da öğrenci kooperatifi kurmak kolay biriş değil ve daha güçlü bir inisiyatif gerektiriyor. Bir alanı beraber kullanmak, kurallarını beraber belirlemek, içeriğini beraber oluşturmak ve organize etmek için herkesin aktif bir katılım göstermesi ve az çok demeden elini taşın altına koyması gerekiyor. Eğer yapılabilirse böyle bir örgütlülüğün Boğaziçi öğrencileri için önem bir kazanım olacağı ve diğer üniversiteler için de yol açıcı olacağı açık. Hali hazırda işetme sahibi de öğrencilerin yanına gelip ‘‘Diğer üniversitelerde de bu kafeler var, öğrenciler bir şey demiyor, siz neden tepki veriyorsunuz?​’’ diye soruyor. Dolayısıyla bu tartışmanın diğer üniversitelere de sıçraması önem kazanıyor.

Bir çok üniversitede zincir kafeler varken, Espresso Lab’in kendisi ilk şubesini bir üniversitede açmışken neden şimdi ve bu kadar kalabalık biçimde bu eylemlerin Boğaziçinde başladığı sorusunun cevabını da yine öğrenci hareketinin bilgi ve deneyiminde aramak gerek. Boğaziçi öğrencileri de bu deneyimden öğrenebilmenin, biriktirebilmenin yollarını her gün başka şekilde, 3-5 demeden yan yana gelerek bulmaya çalışıyor. Verilen tepki diğer üniversitelerdeki öğrencilere de sonuçlar çıkartıyor çünkü bu özelleştirmeler, eğitimden yapılan tasarruflar, zincirler, şirketler bir tek Boğaziçinin değil bütün üniversitelilerin sorunları. Üniversitelerin biz öğrencilere ait olduğu gerçeği yalnızca biz eğer karar mekanizmalarında var olabilirsek, irademizi buralara yansıtabilirsek anlamlı. Biz haklarımız için mücadele etmekten geri durmayacağımızı göstermediğimiz, rektörleri öğrenci iradesine göre karar almaya zorlamadığımız sürece saldırılar katlanarak büyüyecek.

KAZANMAK İÇİN BİRLİKTE MÜCADELE!

Tüm bu talepleri gerçekleştirebilmenin ve en başında saldırıları önleyebilmenin yolu karar mekanizmalarına öğrencilerin dahiliyetinden geçiyor. Başta okulda veya dışarıda yaşanan çeşitli sorunları ve bu sorunlara dair öğrencilerin fikirlerini paylaşan ‘‘Boğaziçi Hakkında’’ isimli sosyal medya hesabının/öğrenci inisiyatifinin çağrısıyla yan yana gelen öğrenciler bu noktadan sonra eylemi kimin devralacağı ve nasıl hareket edeceklerini aldıkları forumda uzun uzun tartıştılar. Şu açık ki öğrenci hareketinin deneyimi Boğaziçi direnişinden de Gezi hareketinden de daha uzun. Dolayısıyla bizden önceki eylemliliklerde nasıl hareket edildiği ve nasıl sonuçlar çıkarıldığı yani öğrenci hareketinin deneyim ve birikimi ilk bakmamız gereken nokta olmalı. Uzun süreler boyunca çeşitli ‘‘bileşenlerle’’, inisiyatiflerle hareket eden ve dolayısıyla hep dağınık olan, denetlenebilir olmayan, başı hep farklı bir fikrin çektiği, karar almanın oldukça zor olduğu çeşitli yapılar denendi. Öğrenciler bu birikimin sonunda Öğrenci Temsilci Kurullarını kurdular. Çünkü sadece alanda aktif olan değil tüm öğrencilere erişecek ve sürekli olarak binden fazla kişiyle forum almayı gerektirmeyecek bir forma ihtiyaç vardı. Sadece öğrenci hareketi de değil binlerce yıllık Antik Yunan demokrasisi bile dönemine göre ileri olsa da binlerce insanla karar almaya çalışmanın mümkün olmadığını bize gösteriyor.

Bir diğer tarafı ise seçilmiş kişilerce kararların garanti altına alınmasını sağlayarak demokratik bir yapı oluşturması. Tabii bu noktada temsilcilerin denetlenmesi böylece merkezi yapının, örneğin ÖTK içerisindeki bir üst yapının ‘‘kafalarına göre’’ hareket etmemesinin sağlanması ihtiyacı doğuyor. Tartışmalar ise bu noktada ÖTK’nın ihtiyacımıza daha uygun bir mekanizma haline getirilmesiyle halihazırda yürütülmeye çalışılan ‘‘işgalin’’ sürdürülmesi ‘‘çelişkisi’’ arasında tıkanıyor. Oysa ki bu ikisi ilk bakışta bir çelişki gibi görünse de, tam tersi birbirini besleyen iki durum. Çünkü zaten temsilcilik, karar alma mekanizmaları da en çok hareket yükseldiğinde kullanışlı hale gelir ve en çok insanlar aktif olduğunda çeşitli sorunların çözülmesinin önü açılır.

Örneğin bundan bir kaç yıl önce Üniversite Yönetim Kurulu toplantılarına dahil edilirken ÖTK, şu anda edilmiyor ve talepler göz ardı ediliyor. Kütüphaneni olmayışı, sıcak su olmayan yurtlar, buz gibi sınıflar derken sorunlar büyüyor, yani mücadele edecek çok şeyimiz var. Öyleyse başta hepimiz eşit ve demokratik bir biçimde kendi karar alma mekanizmasının bir parçası haline getirmek üzere dizayn edilmiş ÖTK’yı ataletten, uzun bürokratik süreçlerden, resmiyete sıkışmaktan ve merkeziyetçilikten kurtarmayı daha sonrasında ise temsil mekanizmaları üzerinden sorunlarımızı tartışmayı ve kararlarımızı vermeyi, sonunda ise taleplerimizin karşılanmasına dair sürdüreceğimiz ısrarı üniversite yönetiminin görmesini sağlamayı önümüze koymalıyız. Bölümler toplantılar almalı, kendi kararlarını vermeli. Eylemler de kurulacak bir kooperatif de böyle yürütülmeli. Bugün sürdürdüğümüz danışmayı yarın büyütmeli ve alanlarımıza sahip çıkmalıyız!

Evrensel'i Takip Et