“Kadını dört duvar arasına tıkma” yılı
İktidar, kadınlara tüm ev içi emeğin kadınlara yıkıldığı, kadınların toplumsal yaşamdan uzaklaştırıldığı ve sadece çocuklara baktığı bir yaşamı reva görüyor.

Fotoğraf: Bahar Emreoğlu/EVRENSEL
İpek KELEŞ
İstanbul Üniversitesi
Uluslararası sermayenin bekçisi AKP, 2025’i “aile yılı” ilan ederek gerici faaliyetlerine bir yenisini daha ekliyor. Peki, nedir bu aile yılı da kadınların hayatına bu kadar etki ediyor?
Aile yılının kökeninde, evlenme oranlarındaki azalmanın önlenmesi ve nüfus artış hızında artış sağlanması hedefleri yer alıyor. Buna bağlı olarak, doğurganlık oranlarını sürdürülebilir kılmak amacıyla eylem planları ve yol haritaları oluşturulacağı ifade edildi. Aile kurmayı teşvik etmek için genç çiftlere maddi destekler, evlilik danışmanlığı, ilk evini alanlara öncelik tanıyan sosyal konut programları, doğum izinlerinin artırılması, doğum yardımları ile esnek ve uzaktan çalışma gibi birçok konunun kurulda ele alınacağı vurgulandı.
Keza geçtiğimiz 14 Şubat’ta sosyal medya üzerinden Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı tarafından paylaşılan “Seviyorsan git evlen bence...” paylaşımı da iktidarın aile yılını gündem etme çabalarını gösteriyor. Aile Yılı kapsamında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın geçtiğimiz günlerde yaptığı açıklama, LGBTİ bireyleri apaçık bir hedef haline getiriyor. İktidar, bu programlarla tüm ev içi emeğin kadınlara yıkıldığı, kadınların toplumsal yaşamdan uzaklaştırıldığı ve sadece çocuklara baktığı bir yaşamı reva görüyor. Kadınların farklı mesleki eğitimler alabildiği İSMEK kursları da artık Kamuda Tasarruf Tedbirleri kapsamında kapatıldı. Özellikle kız çocuklarının eğitime devamına ilişkin sıkıntılar, başta giderek artan yoksulluk, çocukların eğitime devam etmesine engel oluyor ve çocuk işçiliği körüklüyor. Çocukların okulda bir simit bile alamadığı, açlıktan bayıldıkları bir ülkede yaşıyoruz. İşte Türkiye 2025 yılına bu gerçeklerle, böyle bir “aile” kavramıyla giriyor.
ÇÖZÜM SOSYALİZMDE YATIYOR
Kadınların herkesle eşit haklara ve sömürülmediği bir yaşama ihtiyaçları var. Gerici faşist uygulamalar ve kadına yapılan her çeşit müdahaleler, politik birer devlet politikasıdır. Kadını daha geri plana atma, kadının var oluşunun ve gelişiminin önüne geçme politikalarıdır. Bunlarla mücadele etmek için de bizim sermayenin karşısında bir olup yüzümüzü işçi sınıfına çevirmemiz, kapitalizmle mücadele etmemiz gerekiyor. “Aile” adı altında dayatılan bu gerici ve faşist eğilimlerin ortadan kalkması için kadının, sermaye birikimi ve emek gücünün yeniden üretiminin bir aracı olmaktan çıkması gerekir. Bu ise üretimin kâr odaklı olduğu kapitalizmde değil, toplumsal ihtiyaçları karşılamak için örgütlendiği sosyalist bir düzenle mümkündür.
Sosyalizmde, özel mülkiyet ortadan kaldırılır ve aile, toplumsal yeniden üretimin bir aracı olmaktan çıkar. Bu sayede insanlar kapitalist düzenin dayatmasıyla değil, rızaya ve aşka dayalı birliktelikler kurabilir. Teknolojik çözümlerle, ev içi iş bölümü ve kadının “ev kölesi” olma durumu da ortadan kalkacaktır. Şiddetin iktisadi temelleri ortadan kalktığından, halihazırdaki ataerki düzen de son bulacaktır.
Sosyalist düzende aile, toplumsal cinsiyet eşitliği üzerine kuruludur. Çocuk bakımı ve ev içi görevler yalnızca tekil aile bireylerinin sorumluluğunda değil, tüm toplumun sorumluluğundadır. Aile yapısı bireylerin özgür gelişimi ve refahını öncelemiş olur, bu nedenle kadın mücadelesi sosyalist mücadele ile bütünleşmelidir.
Evrensel'i Takip Et