Mehmet Türkmen’in tutuklanması: İşçi sınıfına yönelik baskının yeni bir halkası
"Bu mesele sadece bir sendika başkanının tutuklanması değil, Türkiye’de sendikal mücadeleye yönelik baskının derinleştiğini gösteren ciddi bir adım olarak değerlendirilmelidir."

Fotoğraf: Evrensel
Ercan Tilmaş
Tekstil işçisi
BİRTEK-SEN Genel Başkanı Mehmet Türkmen, 16 Şubat’ta Gaziantep’te sendika binasında işçilerle yaptığı toplantı sırasında gözaltına alındı ve ardından “çalışma hürriyetini ihlal” ve “suç işlemeye tahrik” suçlamalarıyla tutuklandı. Bu olay, sadece bir sendika başkanının tutuklanması değil, Türkiye’de sendikal mücadeleye yönelik baskının derinleştiğini gösteren ciddi bir adım olarak değerlendirilmelidir.
Türkmen’in sendikal mücadelesi, özellikle düşük ücretler, işten çıkarmalar ve kötü çalışma koşulları karşısında işçilerin haklarını savunmaya odaklanmıştı. Son dönemde özellikle ücretsiz izin baskısı ve sendikal örgütlenmeye karşı işveren saldırılarına karşı aktif bir mücadele yürütüyordu. Bu süreçte işçilerin haklarını savunması, patronlar ve devletin iş birliğiyle kriminalize edilmeye çalışıldı.
Türkmen’in tutuklanması, işçilerin en temel hakkı olan örgütlenme özgürlüğüne yönelik bir saldırıdır. Ancak bu sadece bir kişinin özgürlüğüyle ilgili bir mesele değil; daha geniş bir çerçevede, Türkiye’de işçi hareketine gözdağı vermek isteyen bir baskı dalgasının parçasıdır.
Zenginliği ‘Allah’ın lütfu’ olarak gösterme çabası: Sermaye ve artı değer
Bu tutuklama sürecinde dikkat çeken bir diğer gelişme ise, Ak Parti Milletvekili İrfan Çelikaslan’ın kardeşinin “Bana bu zenginliğimi Allah verdi” şeklindeki açıklaması oldu. Bu söz, sadece bir şahsi yansıma değil, aynı zamanda kapitalist sistemin ve işçi sınıfı üzerindeki baskının bir savunmasıdır. Çelikaslan, sermayesinin kökeni olarak şans ve kişisel başarıyı öne çıkarırken, Karl Marx’ın “artı değer” teorisini adeta göz ardı etmektedir. Marx, “Sermaye, işçilerin ödenmeyen emeğinin karşılığıdır” der. Çelikaslan’ın zenginliği, işçi sınıfının ürettiği değerlerin sömürülmesinden, emeğinin gasbedilmesinden elde edilmiştir. Ancak, o, bu durumu “Allah’ın lütfu” olarak tanımlayarak işçi sınıfının emeği üzerindeki gerçeği gizlemektedir. Bu açıklama, Çelikaslan’ın yalnızca kendi zenginliğini değil, aynı zamanda mevcut sermaye düzenini de savunma çabasıdır.
‘Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiçbirimiz’
İşçi direnişlerinde ve mitinglerde, sosyalistler ve demokratik emek kuruluşları sıkça şu sloganı haykırıyor: “Kurtuluş yok, tek başına, ya hak beraber, ya hiçbirimiz.” Bu slogan, işçi sınıfının birliğini ve dayanışmasını vurgulayan bir çağrıdır. Sadece tek bir işçinin değil, tüm işçilerin haklarını savunarak, birlikte güçlenebileceklerini ifade eder. Bu slogan, işçi mücadelesinin yalnızca bireysel çıkarlarla değil, kolektif bir iradeyle kazanılabileceğini anlatır.
Mehmet Türkmen’in tutuklanması, bu birliğin daha da güçlenmesi gerektiğini gösteriyor. Çünkü işçi haklarına yönelik saldırılar ne kadar yoğunlaşırsa, işçi sınıfının birleşik mücadelesi de o kadar kritik hale gelir. Sermaye sınıfı, işçilerin haklarını çiğneyerek daha fazla zenginleşmeye çalışırken, sosyalistlerin ve demokratik emek kuruluşlarının bu tür sloganların yaşam bulması için hak ve özgürlük mücadelesini büyütmeleri gerekmektedir. Çünkü unutulmamalıdır ki, birimizin özgürlüğü, hepimizin özgürlüğüdür.
Toplumsal muhalefet ve demokrasi mücadelesine yönelik baskılar
Mehmet Türkmen’in tutuklanması yalnızca tek bir bireyin haksız yere tutuklanması değil, aynı zamanda Türkiye’deki demokrasi mücadelesine yönelik genel bir baskı dalgasının parçasıdır. Son dönemde, sosyalistlerin, demokratların ve toplumun diğer muhalif kesimlerinin üzerine yapılan baskılar giderek daha da artmıştır. İşçi hareketleri, çevreciler, öğrenci toplulukları ve diğer toplumsal kesimler, yalnızca seslerini duyurmaya çalıştıkları için gözaltılara, tutuklamalara ve şiddetli müdahalelere maruz kalmaktadır.
Bu baskıların sadece bireysel bir mesele olmadığının, toplumun her kesimini ilgilendiren bir hak mücadelesi olduğunun altı çizilmelidir. Mehmet Türkmen ve diğer gözaltına alınan sosyalistler, sadece kendi haklarını savunmakla kalmayıp, tüm demokrasi ve özgürlük taleplerine sahip çıkan bir duruş sergilemektedirler. Türkiye’deki tüm demokrasi mücadelesi veren kesimlerin karşılaştığı bu baskılar, sadece belirli bir grubun değil, toplumsal bir hareketin hedef alındığını açıkça göstermektedir.
Bu noktada, “Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber, ya hiçbirimiz” anlayışı her zamankinden daha önemli bir hal alıyor. Çünkü bu mücadele, yalnızca bir kesimin mücadelesi değil, hepimizin ortak mücadelesidir. İşçilerin, sosyalistlerin, demokratik emek kuruluşlarının ve tüm muhalif kesimlerin ortak bir direnişle bu baskılara karşı durması, toplumsal özgürlüğün önünü açacaktır.
Evrensel'i Takip Et