Eskişehir’de altın madenciliğine karşı panel: "Eskişehir ve Sakarya Havzası tehdit altında"
Eskişehir Doğa ve Yaşam Platformu’nun düzenlediği panelde, altın madenciliğinin bölgeye olası etkileri konuşuldu: "Madencilik faaliyetleri su ve tarımı tehdit ediyor."

Fotoğraf: Evrensel
Eskişehir Doğa ve Yaşam Platformu, “Altın Madenciliğinin Eskişehir ve Sakarya Havzasına Etkileri” adlı bir panel gerçekleştirdi. TEMA Vakfı’ndan Deniz Ataç, Eskişehir Doğa ve Yaşam Platformu’ndan Filiz Fatma Özkoç, Yeşil Artvin Derneği’nden Neşe Karahan ve Murat Dağı Yok Olmasın Platformu’ndan Funda Öz Akçura’nın konuşmacı olduğu panel, TEMA Vakfı’ndan Deniz Ataç’ın sunumuyla başladı.
“Kaymaz atık üssü olacak”
2019’da Çanakkale’den gelen bir talep üzerine madenlerle ilgilendiklerini, haritalar çıkararak araştırma yaptıklarını ifade eden Ataç, Alpagut-Atalan’da yapılmak istenen projeye dair şu açıklamada bulundu:
“Şu anda izin alınan projenin ÇED alanı 509 hektar ama ruhsat alanı 1.836 hektar. Dolayısıyla buradan öyle 10-15 senede çıkılmayacak. Şu anda söylenen, ‘2 yıl arazi hazırlığı yapacağız, 10 yıl işleteceğiz, 3 yılda da kapatacağız.’ Ancak bu, 509 hektarlık alan için söyleniyor. Geriye kalan 1.300 hektarlık alan var. Burada patlatmalı açık ocak ve siyanürlü yığın liç olacak. Yani burada altın madeni baştan sona her aşamasıyla gerçekleştirilecek. Dolayısıyla riski çok daha büyük.
Saniyede 300 litre su tüketecek Alpagut-Atalan. Bu, yılda 9,4 milyon ton su demek. Bunu, iklim krizi gibi yağışın ve suyun azalacağı bir dönemde konuşuyoruz.”
Sarıcakaya altın madeninin Alpagut-Atalan’dan farklı olduğunu ve burada çıkarılan cevherin Kaymaz’a götürülerek Kaymaz’ın bir atık üssü haline getirileceğini söyleyen Ataç, “Kaymaz altın madenine Çanakkale Terziler-Serçiler Altın Madeni, Eskişehir Tepebaşı Altın Madeni, Eskişehir Sarıcakaya Altın Madeni, Bilecik Söğüt Altın Madeni, Bilecik Pazaryeri Altın Madeni, Bilecik Bozüyük Altın Madeni, Kütahya Gediz Kurşun, Çinko ve Bakır Madeni, Nevşehir Altın Madenleri’nde ortaya çıkacak olan atıklar Eskişehir Kaymaz’da biriktirilecek.” dedi.
Eskişehirlilere çağrı
Panel, Filiz Fatma Özkoç’un Eskişehir Doğa ve Yaşam Platformu’nu tanıttığı sunumuyla devam etti. “Platform sadece şehrimizde değil, ülke genelinde doğal yaşam alanlarımızı tehdit eden tüm projelere karşı ses çıkarıyor ve mücadele veren, doğasını savunan kuruluşlara, derneklere, platformlara da destek veriyor. Örneğin, bugünkü etkinliğimizde de olan Yeşil Artvin Derneği ile Murat Dağı Yok Olmasın Platformu ile mücadelemizi birlikte sürdürüyoruz.” dedi.
Alpagut-Atalan’da ÇED dosyasının yenilendiğini ve İDK toplantısına hazırlık sürecinde olduklarını belirten Özkoç, Eskişehirlilerin bu toplantıya katılmalarının önemli olduğuna vurgu yaparak toplantıya katılım çağrısı yaptı.
“Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz”
Murat Dağı Yok Olmasın Platformu’ndan Funda Öz Akçura, “Biz 2017’de bu mücadeleye ilk başladığımızda bize söylenen şu olmuştu: ‘Siz bir avuçsunuz, sizin karşınızda kocaman bir güç var, onun da arkasında devlet var. Bu madeni açarlar.’ Bu cümleler kullanılırken 2017’nin haziran-temmuz aylarıydı. 2017’nin sonunda ise 150 kişinin katıldığı bir toplantı sonucunda platformumuzu kurduk.” dedi.
Öz Akçura, sözlerine şöyle devam etti:
“Biz yaşam hakkımızı, hayatta kalabilme hakkımızı, gıdaya ulaşma hakkımızı, su hakkımızı korumak için bu madenciliğe karşıyız. Bizim çeşmelerimizden akması gereken, çiftçinin tarımda sulama amaçlı kullanması gereken, hayvancılıkla uğraşanların hayvanlarının içmesi gereken sular maden projelerinde tüketiliyor. DSİ bugün tankerlerle köylere su yolluyor.
Yüzlerce yıldır o toprakta yaşayan, o toprağı işlemekten başka bir şey bilmeyen insanları oradan koparıp şehre taşıdığınızda, toprağı işlemekten başka bir şey bilmeyen bir insan ne yapar? Köydekini şehre mahkûm eden bu madenler, şehirdeki insanları da bir avuç domates, bibere muhtaç eder.
Sonuçta 2024’te görülen duruşmaya şirketin ne yetkilileri ne de avukatları katılabildi. Çünkü su mücadelesi, gıda mücadelesi haklı bir mücadeledir. Murat Dağı’nın arkasında duran halkın karşısında, isterse dünyaya sahip olsunlar, hiç kimse duramaz.”
“Artvin daha tehlikeli bir boyutta”
Yeşil Artvin Derneği’nden Neşe Karahan, konuşmasına Reşit Kibar’ı anarak başladı. “Bizim mücadelemiz 30 seneyi aşkın bir mücadele. HES’ler, dere ıslahı, maden projeleri, orman kesimleri, kıyı kenar çizgisinin dolması gibi bir sürü sorunla uğraşmak zorundayız.” dedi.
Cerattepe mücadelesini anlatarak devam eden Karahan, “21 Haziran 2015’te Cerattepe nöbetine başladık, nöbet 245 gün sürdü. 10 Temmuz’da 751 kurumsal ve bireysel başvuru ve 61 avukatın desteğiyle Türkiye’nin en geniş katılımlı çevre davasını açmış olduk. Temmuz sonunda ise mahkeme heyetinin görev süresi dolmadan yerleri değiştirildi.
2018’in sonuna doğru biz mücadelemizi sürdürürken şirket, jandarma ve polis eşliğinde ormanların kesimine başladı. 2017’de Anayasa Mahkemesi’ne açtığımız dava, 7 yıl sonunda ‘bize burada böyle bir madencilik yapılamaz’ dedi ve davayı kazandık.
Biz şirketin gitmesini beklerken bakanlık olaya el koydu ve 210 gün gibi bir süre verdi. Sebebi ise yeni bir ÇED raporunun hazırlanmasıydı. ÇED toplantısında şirket kendi yetkililerini getirdi ve biz Artvin halkı olarak o toplantıya katılamadık. Biz o ÇED toplantısını yaptırmayacaktık ama Artvin daha tehlikeli bir boyutta.
Önceden Metin Lokumcu öldürüldü, şimdi ise Reşit Kibar öldürüldü ve işin boyutu farklılaştı. Danıştay ise o arada Anayasa Mahkemesi’nin kararını ‘yeniden keşif’ diyerek geri çevirdi ve şirkete yol açtı. Yeni gelen valimiz ise hemen çalışma izni verdi.” dedi.
Panel, “Kurtuluş Yok Tek Başına, Ya Hep Beraber Ya Hiçbirimiz” sloganıyla sona erdi. (Evrensel)
Evrensel'i Takip Et