25 Şubat 2025 13:47
/
Güncelleme: 14:40

CHP’li Bozoğlu'ndan 'İklim Kanunu Teklifi' değerlendirmesi: Kirliliği meşru hale getirilmesi riskini taşıyor

AKP’nin İklim Kanunu Teklifi’ni değerlendiren CHP Parti Meclisi Üyesi Baran Bozoğlu, “Kurgulanan sistem, kirliliği azaltmaktan ziyade meşru hale getirilmesi riskini taşıyor” dedi.

CHP’li Bozoğlu'ndan 'İklim Kanunu Teklifi' değerlendirmesi: Kirliliği meşru hale getirilmesi riskini taşıyor

Fotoğraf: ANKA

CHP Parti Meclisi (PM) Üyesi Baran Bozoğlu, AK Parti’nin İklim Kanunu Teklifi’ni değerlendirdi. Kurulması planlanan emisyon ticaret sisteminin şeffaflıktan uzak bir yaklaşımla kurgulandığını belirten Bozoğlu, “Kirliliği azaltmaktan ziyade, onların yarattığı kirliliğin meşru hale getirilmesi riskini taşıyor” dedi.

AKP milletvekillerinin imzasıyla 20 Şubat’ta TBMM Başkanlığı’na sunulan İklim Kanunu Teklifi’ni değerlendiren CHP Çevre ve İklim Değişikliklerinden Sorumlu PM Üyesi Baran Bozoğlu şunları söyledi; “Öncelikle şunu söylemek lazım: Türkiye, Paris İklim Antlaşması’na 2001 yılında taraf oldu. 2015 yılında bu anlaşma ortaya çıktı. 1997’de Kyoto Protokolü çıktı, Türkiye buna da yıllar sonra taraf oldu ve bunun üzerine 2021 yılında bir araştırma komisyonu kurulmuştu iklim değişikliğine dair TBMM’de. Daha sonra İklim Şurası toplandı. Yani onlarca toplantı, yüzlerce rapor, birçok konuya rağmen ‘dağ fare doğurdu’ diyebiliriz. Yani tam tabiri aslında bu: Dağ fare doğurdu. Yıllardır beklenen bu İklim Kanunu’nun içerisinde gerçekten büyük eksiklikler ve Türkiye’nin yaşadığı iklim krizine; vatandaşlarımızın, işçilerin, emekçilerin, kentlerde yaşayan yoksulların, kadınların ve engellilerin yaşadığı iklim krizi kaynakları bütün problemlere dair çözüm beklerken bunların bu kanun teklifi içerisinde yer almadığını görüyoruz. Dolayısıyla tam anlamıyla vurgulamak istediğimiz şey, ‘dağ fare doğurdu’ ifadesiyle aslında vücut bulabiliyor.”

“TBMM’de kurulan komisyonda tartışılan konular kanunda kapsanmıyor”

Türkiye’de ciddi bir iklim krizi olduğunu vurgulayan Bozoğlu; “Türkiye şu anda dünyada Akdeniz havzasında en çok bu konuda etkilenen, en büyük kayıp zararların yaşandığı, sel felaketleriyle vatandaşlarımızı kaybettiğimiz, kentlerimizin ciddi anlamda kuraklık problemiyle karşı karşıya kaldığı, Anadolu coğrafyasının ortasında obrukların oluşup toprak kaybı yaşadığımız, denizlerimizde çeşidi belirsiz canlıların çıkmaya başladığı, asitlenmenin olduğu, ciddi ekolojik krizlerin yaşandığını biliyoruz. Dolayısıyla bütün bunların büyük çoğunlukla iklim krizi kaynaklı olduğunu da biliyoruz. Bu kanun teklifinde ne yazık ki bu sorunlara dair ne bir alt mevzuat çalışması ne diğer kanunlarla ilgili bir çalışma yapılmadığını görüyoruz. Ayrıca TBMM’de bir araştırma komisyonunda günlerce bu konu tartışıldı, katılımcı bir anlayışla vekillerimiz de bu konuda çalışmalarını sundular, sivil toplum kuruluşları görüşlerini aktarmışlardı. Ancak orada ifade edilen, bu araştırma komisyonunda vurgulanan konuların da yine kanunda kapsanmadığını görüyoruz” diye belirtti.

“Kurgulanan sistem, kirliliği azaltmaktan ziyade meşru hale getirilmesi riskini taşıyor”

Türkiye’nin AB üyelik sürecinde ve Paris İklim Anlaşması’na taraf olduğu uluslararası çalışmalarda bir emisyon ticaret sisteminin kurulmasının doğru bir yaklaşım olduğunu öne süren Bozoğlu; “Ancak bunu nasıl yaptığınız çok önemli. Çünkü bu çalışma yapılırken seri gazı emisyonlarının azaltılması, yani iklim değişikliğine sebep olan gazların azaltılması, kirliliğin azaltılması için adımlar atılması öngörülüyor. Buna dair bir finansal kaynak aslında bu ticaret sisteminde kurgulanıyor. Ancak büyük bir risk barındırıyor bu kanun teklifindeki durum. Çünkü şeffaflıktan uzak bir yaklaşım var. Bu konuda Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu (EPDK), Enerji Piyasaları İşletme Anonim Şirketi (EPİAŞ) gibi, hükümetin politikalarından doğrudan ilişkili olan ve karbon emisyonu yüksek olan, kirletici riski yüksek olan şirketlerle doğrudan iletişimi olan yapılar üzerinden bu emisyon ticaret sisteminin kurgulandığını görüyoruz. Burada en büyük endişemiz, önümüzdeki günlerde bu emisyon ticaret sistemine dair kotalar dağıtırken kirlilik riski olan şirketlere öncelik tanımlanması ve bunlara ücretsiz tahsilatlar yapılmasıyla beraber kirliliği azaltmaktan ziyade onların yarattığı kirliliğin meşru hale getirilmesi riskini taşıyor. Dolayısıyla bu şeffaflıktan uzak yaklaşım yerine; SPK gibi, Borsa İstanbul gibi bu konuda ticaret sistemi içerisinde finansal araç olarak daha da deneyimli olan yapılarla bu sürecin yürütülmesi çok daha sağlıklı olabilirdi. Ama hükümet burada EPDK ve EPİAŞ gibi bu konuda deneyimi olmayan, bu konuda yeterince uluslararası tanınırlığı olmayan, bu konuda denetim becerisi, faaliyeti olmayan bu yapıları tanımlamış durumda. Bu da en büyük eksiklerden bir tanesi olarak karşımıza çıkıyor” dedi.

“Teklif birçok eksikliği barındırıyor”

Diğer konulardan bir tanesi, burada ciddi bir kayıp-zarar problemi var. Ve bu kayıp-zararların nasıl telafi edileceği, sigorta yaklaşımının nasıl olacağı, bir su kanunu yok şu anda Türkiye’de, bu su kanunun alt mevzuat olarak belirlenmesi, yanına konulması gerekirdi, bu gibi birçok eksikliği içerisinde barındırıyor. Biz CHP olarak bu kanun teklifini önemsiyoruz. Meclis’te bu konuda milletvekillerimizle birlikte çalışmalarımızı yapıyoruz. Yarın Meclis’te görüşülmeye başlanacak. Bu süreçte, biz kanunun en doğru hale gelmesi için hem komisyonda hem Meclis’te hem de partiler düzeyinde görüşmelerimizi, çalışmalarımızı yaparak Türkiye’nin sağlıklı bir iklim kanununa kavuşması için CHP olarak katkı vermeyi hedefliyoruz. Buradaki temel kaygımız, vatandaşlarımızın sağlıklı çevrede yaşam hakkını korumak ve kirletenlerin gerçekten bunun bedelini ödemesini ve aynı zamanda temiz havada yaşamayı, sağlıklı suya ulaşmayı ve Türkiye’nin tarımıyla, üretimiyle, kentleriyle, kentleşmesiyle beraber refah düzeyini arttıran bir yaklaşımın hakim olması için çaba harcayacağız. (ANKA)

EVRENSEL'İNMANŞETİ

‘Onaylamadığımız taslağı masaya koymayın’

‘Onaylamadığımız taslağı masaya koymayın’

Toplu sözleşme sürecinde olan kamu işçilerinin, Türk-İş ve Hak-İş yöneticilerinin üzerinde anlaştığı sözleşme taslağının kendilerinden gizlenmesine tepkisi büyüyor. Bu hafta hükümete sunulması beklenen taslağın onayları alınmadan masaya konmamasını isteyen işçiler, “Biz mücadele etmezsek sözleşmenin sonu belli” diyor.

72 bin 88 TL: Türk-İş’in yoksulluk sınırı

30 bin TL: Kamuda ortalama ücret

58 bin 200 TL: Türk-İş ve Hak-İş’in istediği zamlı ücret

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
'Heybeden’ her gün yeni bir soruşturma çıkıyor. Yargı sopasıyla topluma gözdağı verilmek isteniyor.

Evrensel'i Takip Et