İşçinin ekmeği patronun cebinde
"Zam talebini yönetime ileten işçi arkadaşlarla konuşuyorum fırsat buldukça. 'Eskiden ekmek aslanın ağzında derlerdi' diyorum: 'Hayır arkadaşlar. İşçinin ekmeği patronun cebinde. Al alabilirsen'

Fotoğraf: cleanpng
Rapsodi işçisi
Esenyurt-İstanbul
Ayın beşinde yatması gereken maaşımız ayın sekizi olduğu halde yatmamıştı. İşin kötüsü ne kadar zam yapıldığını ne kadar maaş alacağımızı bilmiyorduk. Bahis oynar gibi yapılacak zam oranını tahmin etmeye çalışıyorduk. Yönetim de bir açıklama yapmadığı için maaşımız yatınca öğrenecektik. Bu durum aslında işçiler üzerinde psikolojik baskıya dönüştü. Akşam olmuştu. Umutsuzca telefonu elime alıp baktığımda maaşın yattığını gördüm. Birkaç kez okudum. Moralim bozuldu. Çünkü bir aylık emeğimin karşılığı olarak 25 bin lira yatırılmıştı. Zaten 21 bin 500 lira alıyordum, 3 bin 500 lira zam yapılmıştı. Enflasyon oranı bir yana asgari ücrete gelen yüzde 30 artış bile verilmemişti. Kabul edilebilir bir rakam değildi. Bir şey yapmalıyım diye düşündüm.
“Ne oldu, niye daldın öyle?”
Eşimdi seslenen. Başımı kaldırıp yüzüne baktım.
“Maaş yatmış” dedim.
“Ne kadar yatmış?” diye heyecanla sordu. Eşim ev kadınıydı. Küçük çocuk olduğu için çalışamıyordu. Tek gelirimiz benim maaş olduğu için yapılacak zammı benden daha çok heyecanla bekliyordu.
“25 bin” dedim. Birden yüzü düştü.
“Hadi ya” dedi: “Hiç olmazsa 30 bin yapsalardı iyi olacaktı.” Durdu, üzgün bir sesle devam etti:
“Şimdi ben yine ihtiyaçlarımızı hatırlatacağım sen de param yok demeye devam edeceksin.”
Eşimin de beklentisi boşa çıkmıştı. “Benim yüzüm ne zaman gülecek” diye söyleniyordu. Ekonomik sorunlar belki de en çok kadınların canını acıtıyordu.
“Ne yapalım, patron benim boğazımı sıkıyor, ben de senin” dedim. Eşim üzgündü, bense kızgın.
Sabah işbaşı yaptığımızda herkesin dilinde zamlı maaşlar vardı. İşçiler birbirlerine soruyordu “Sana ne kadar yatmış” diye. Durum birkaç saat içinde netleşti. Yeni giren işçilere 24 bin lira ödenecekti, beden işçilerine 25 bin lira, en alt seviyedeki sorumlulara 27 bin 500 lira operatörlere 30 bin lira verilmişti. 30 bin lira alanların tepkisi yok denecek kadar cılızdı. 27 bin 500 lira alanlar ise homurdansalar da kısa sürede kabullenmişlerdi. 25 bin alan işçiler ise yüksek sesle itiraz etmeye devam ediyorlardı. Kimi işçi muhasebeyi arayıp artıştan memnun olmadığını iletirken kimi işçiler insan kaynakları müdürüne sözlü olarak itirazlarını iletiyordu. Müdür ise kendisiyle alakalı bir durum olmadığını, itirazlarını WhatsApp üzerinden muhasebe departmanına bildirmelerini söylüyordu.
Bunun üzerine birçok işçi adını, soyadını, bölümünü ve şikayetini içeren mesajı iletti. Yönetimin böyle bir tepkiyi dikkate almayacağını düşünsem de suya atılan taş küçük de olsa dalga yaratır diyerek ben de mesaj gönderdim. Üç yıldır burada çalışıyordum. Bugüne kadar her zam dönemi işçilerde memnuniyetsizlik yaratsa da yönetime yansıyan bir tepki olmamıştı. İlk defa bireysel olarak da kalsa maaş artışı konusunda yönetime yazılı ve sözlü itiraz ediliyordu. Bu önemliydi. Bir sonraki zam dönemlerinde topluca verilecek tepkinin başlangıcı olabilirdi. Çünkü iktidarın uyguladığı ekonomi programı işçileri yoksullaştırmaya devam ediyor ve biz işçiler bu yoksullaşmayı iliklerimize kadar hissediyoruz artık.
Zam talebini yönetime ileten işçi arkadaşlarla konuşuyorum fırsat buldukça. “Eskiden ekmek aslanın ağzında derlerdi” diyorum: “Hayır arkadaşlar. İşçinin ekmeği patronun cebinde. Al alabilirsen diyorlar bize. Niye? Çünkü patronlar tepeden tırnağa örgütlenmişler. Polisi, savcısı, valisi hatta hocasıyla... Devlet de patron devleti. Böyle bir durumda bireysel olarak hak talep etmek öküzden süt sağmaya çalışmak gibi oluyor. Ekmeğimizi patronun cebinden alabilmemiz için bir araya gelmekten başka şansımız yok. Bir elin nesi var iki elin sesi var diyorsak biz işçilerin de özellikle sendikalarda sıkı bir örgütlenmeye ihtiyacımız var.”
Evrensel'i Takip Et