1 Mart 2025 04:20
/
Güncelleme: 07:17

Ramazan öncesi Esenyurt’ta bir işçi evi: Her gün yüzlerce kıyafet elimizden geçiyor, kendimize bayramlık alamıyoruz

Bugün itibarıyla Ramazan başlıyor. Ancak başta mutfak masrafları olmak üzere milyonlarca yurttaş giderleri karşılayamaz halde. Esenyurt’ta konuk olduğumuz LC Waikiki işçisi Sefa ve Handan anlatıyor.

Ramazan öncesi Esenyurt’ta bir işçi evi: Her gün yüzlerce kıyafet elimizden geçiyor, kendimize bayramlık alamıyoruz

Fotoğraf: Evrensel

Eylem Nazlıer
nzlr.eylem@gmail.com


İstanbul – İstanbul’un en kalabalık ilçesi Esenyurt’ta, işçilerin yoğun yaşadığı mahallelerden birinde, ramazan ayının hemen öncesinde LC Waikiki İşçisi Sefa’nın evine konuk oluyoruz. Dışarıda kentin gürültüsü, trafiğin hiç durmayan uğultusu var. Sokaklarda bayram alışverişi telaşı hâlâ başlamamış. Marketler ve pazarlar kalabalık ama eller torbalarla dolup taşmıyor. Alışverişten çok fiyat soruluyor, hesap yapılıyor.

Sefa ve ailesinin yaşadığı apartmana giriyoruz. Evde bizi karşılayan Sefa, eşi Handan’ın büyük çocuklarını özel eğitime götürdüğünü söylüyor. Küçük çocuk salonda oyun oynuyor, televizyonun sesi kısık. Odada iki kanepe, televizyon ünitesi var. Gösterişten uzak, sade bir işçi evi burası. Ramazana günler kala, mutfakta alışılmış bir telaş yok. Ramazan alışverişine henüz çıkmamışlar, bayram için de bir hazırlık yapamamışlar. Sefa, her gün binlerce kıyafetin elinden geçtiğini, ancak çocuğuna bayramlık alırken bile kara kara düşündüğünü anlatıyor.

Ramazan öncesi işçilerin gündelik yaşamına, ekonomik sıkıntılarla nasıl baş ettiklerine, sofralarında neyin eksik, neyin fazla olduğuna dair bir yolculuğa çıkıyoruz. Sefa’nın sözleri, yalnızca kendi hikayesini değil, yüz binlerce emekçinin gerçekliğini anlatıyor.

"Hakkımı bilmiyordum"

Sefa, 2012 yılında Afyonkarahisar’dan İstanbul’a gelmiş. Birkaç yıl çalıştıktan sonra askere gitmiş, döndüğünde ise iş hayatına kaldığı yerden devam etmiş. Ancak bir fabrikada çalışırken geçirdiği iş kazası hayatını değiştirmiş: “Plastik fabrikasında 16 gün çalışabildim. Makineye parmağımı kaptırdım. İş kazası oldu. O sırada LC Waikiki’ye iş başvurusu yapmıştım, buradan çağırdılar. Hak talep etmedim, bilmiyordum da hakkımı. Maaşımı aldım, dava açmadım.” İş hayatına LC Waikiki’de devam etmiş. Başta iyi olduğunu düşündüğü bu işte, sekiz yıldır çalışıyor. Bugün 30 bin lira civarında maaş alıyor, geçim mücadelesi hâlâ bitmiş değil.

"Kendimize iki yıldır yeni kıyafet almadık"

Sefa, her gün LC Waikiki’de yüzlerce kıyafeti elden geçiriyor, katlıyor, paketliyor. Ama iş kendisine ve ailesine gelince, yeni bir kıyafet almak bile hesap kitap gerektiriyor. “İki senedir kendime kıyafet almadım” diyor. Pandemi öncesinde çalışanlara verilen giyim çeklerinin kaldırıldığını, artık indirimli de olsa alışveriş yapmanın zorlaştığını anlatıyor. “Çocuklar büyüyor, onların ihtiyacı bitmiyor. Kendi kıyafetimizi sürekli erteliyoruz” diye ekliyor.

Ramazan Bayramı öncesinde de durum farklı değil. Bayramlık almak için indirimleri takip ettiklerini söylüyor. “Çocuklara almadan olmaz, ama kendimize alırken defalarca düşünüyoruz” diyor. Yıkanmaktan rengi solmuş pantolonuna bakarak, “Yeni alayım diyorum ama hep erteliyorum” diye ekliyor. Çalıştığı markanın kıyafetlerini paketleyip raflara diziyor, ancak bayramda kendisine bir gömlek alabilmek için bile fırsat kolluyor.

"Ekmek bile pahalı hale gelmeye başlıyor"

Sefa ve eşi Handan, sosyal hayattan büyük ölçüde uzaklar. Sinemaya, tiyatroya hayatları boyunca gitmemişler. Dışarıda yemek yemek onlar için ulaşılması güç etkinlikler arasında. Sefa anlatıyor: “Dışarıda yemek yemek çok masraflı. En son düğün yemeğinde bir restorana gitmiştik. Onun dışında AVM’ye gidip bakıyoruz ama bir şey almıyoruz. Tatil desen, bizim tatilimiz memlekete gitmek.” Özel günlere de pek önem vermiyor. Eşi 14 Şubat’ta bir şeyler yapmak istese de Sefa bunu gereksiz bir harcama olarak görüyor.

Geçim sıkıntısını anlatırken özellikle temel gıda fiyatlarındaki artıştan yakınıyor. “Ekmek on iki buçuk lira oldu, yakında on beş olacak. Küçük bir şey gibi görünüyor ama ay sonunda 1500 lirayı buluyor. Üç çocukla masraflar çok. Eskiden daha rahat alıyorduk bazı şeyleri, şimdi düşünerek harcıyoruz. Kurban etimizi üçe bölüp birini dağıtıyoruz, kalanını da kıyma yaptırıp saklıyoruz.” Ramazan alışverişine henüz çıkmadıklarını söylüyor. Genellikle haftalık alışveriş yaparak masrafları kontrol altında tutmaya çalışıyorlar.

"Misafiri hesap kitapla ağırlıyoruz"

Sefa, artık misafir ağırlamanın bile ekonomik bir yük olduğunu belirtiyor: “Çok fazla misafir çağırmıyoruz. Çünkü biz gidersek onlar da gelecek, bu da ek bir masraf demek. Sadece ramazanda akrabalarla bir araya geliyoruz ama onun dışında hesap kitap yaparak misafir ağırlıyoruz.” İftar sofralarındaki çeşitlilik de ekonomik şartlara bağlı. Sofralarında genellikle çorba, pilav ve kuru baklagiller oluyor. Tatlıyı dışarıdan almak yerine evde yapmayı tercih ediyorlar.

"Gıda alışverişinde indirim kovalıyoruz"

Aylık faturalar da ailenin en büyük giderlerinden biri. Doğal gaz 1500, elektrik 400, su ise yaklaşık aynı seviyede geliyor. İnternet faturalarını komşularıyla ortak ödüyorlar. Sefa ile sohbet devam ederken, eşi Handan okula bıraktığı çocuğunu almaktan dönüyor. Elinde iki poşet var. “600 lira bıraktım markete ama içinde neredeyse hiçbir şey yok” diyor. Handan, “Beş kilo şeker var, biraz temel gıda. Ramazan alışverişine yavaş yavaş başladık, indirimleri kovalıyoruz. Tek tek, nerede ne indirimdeyse artık… Geçen pazar da 2 bin lira bıraktık ama hâlâ kıyafet alışverişine sıra gelemedi. Çocuklara alacağız, kendimizi yine erteledik” diyor.

Ramazan yaklaşırken mutfak masrafları artıyor. Evde misafir ağırlamak, sofralar kurmak bir gelenek ama kırmızı et artık lüks. “Misafire et ikram etmek isteriz ama genelde tavuk ya da fasulye yemeğinin içine bir iki parça et atıyoruz. Eskiden daha rahattık” diye anlatıyor Handan.

"Meyve yarım kilo, tavuk marketten"

Handan’a, “İstanbul’u gezdin mi?​” diye soruyorum, gülüyor. “Ben bütün gün evdeyim, bazen eşime diyorum hadi çıkalım. ‘Ne var dışarıda?​’ diyor. Haklı da… Tek kişi çalışıyor, ay sonunu zor getiriyoruz.”

Evlilik yıl dönümü, doğum günü kutlamak gibi şeylerin hayatlarına hiç girmediğini anlatan Handan sözlerine şöyle devam ediyor: “Denize girmedim, yıl dönümünde bir şey yapmadık. Doğum günü? Sorsam bilmiyordur bile. Bizim evde de öyleydi, annemle babam da yapmazdı. Yadırgamıyorum.” İstanbul’da doğup büyümüş ama şehri görmemiş. “Esenyurt’tan çıkmıyorum. Ailem Halkalı’da, oraya gidiyorum bir tek. Benden daha çok köydekiler biliyor İstanbul’u.”

Pazara çıkıyor ama fiyatların marketten farkı olmadığını düşünüyor Handan ve ekliyor: “Sadece çocuklar için meyve alıyorum. Muz, elma, portakal… Yarım kilo hepsinden.” Pazarcılarla yaşadığı tartışmalardan bahsediyor Handan: “Az kilo alınca kızıyorlar. ‘Biz ne kazanacağız?​’ diyorlar. ‘Abi benim istediğim kilo var’ diyorum, dört tane elma koyuyor, ‘Bu kadar az olmaz abla’ diyor. Almıyorum o zaman, markete gidiyorum, dört tane alıyorum, kimse bir şey demiyor.”

Peki, evde et pişiyor mu? Handan’ın cevabı net: “Tavuk eti, o da BİM’den.”

"Markete giden ben, eleştirmeyecek miyim?"

Handan’ın çocukları büyüyor, eğitim masrafı her geçen gün artıyor. Ancak asıl kaygısı, okumanın yetmemesi. “Benim mantığım artık değişti, meslek öğrensinler diyorum. Eskiden ‘Oku, oku’ derlerdi. Ama devlet memuru olamayacaklarına göre, bir dayıları falan olmadığına göre…” Çocuklarının isteklerini karşılamak da giderek zorlaşıyor. Bayramda onlara kumandalı araba alacaklar ama bu bile hesap kitap gerektiriyor.

Son olarak siyaset konusuna geliyor sohbet. Handan, mutfak alışverişinden bahsederken, Sefa eşinin hükümeti sıkça eleştirdiğini anlatıyor, Handan sözünü kesiyor: “Markete giden ben, ay sonunu getirmek için zorlanan ben… Ben eleştirmeyeceğim de kim eleştirecek? Kimi eleştireceğim, ABD başkanını mı?​”

Not: İşçinin iş yerinde sorun yaşamaması için isimler değiştirilmiştir.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Milyonlar ‘fitre’lik, iftar sofraları boş

Milyonlar ‘fitre’lik, iftar sofraları boş

Erdoğan-Şimşek programıyla ücretleri açlık sınırının altına inen asgari ücretli işçiler ve emekliler, ramazan ayının ilk iftarını boş sofralarda karşılıyor: “Kırmızı eti zaten görmüyorduk, bu sene orucu açacak zeytin bile alamıyoruz…” Diyanet İşleri Başkanlığı da ‘Asgari ücretliler ve emeklilere fitre verilebilir’ fetvası yayımlamıştı.

İftar sofrasına 1 yılda gelen zam: Yüzde 45

Dört sene içinde güllaça gelen zam: Yüzde 1100

Pideye 2 yılda gelen zam: Yüzde 150

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
1 Mart 2025 - Sefer Selvi

Evrensel'i Takip Et