10. Yargı Paketi: Tüm topluma yeni mengene
10. Yargı Paketi’ni değerlendiren ÖHD Genel Merkez Yöneticisi Avukat Erhan Çiftçiler, yeni düzenlemelerle siyasallaşmış yargı pratiğinin sonuçlarının daha da ağırlaştıracağını söylüyor.

Fotoğraf: Uğur Samet Avcı/AA
Eylem Nazlıer
nzlr.eylem@gmail.com
Hükümet tarafından hazırlanan ve önümüzdeki günlerde Türkiye Büyük Millet Meclisine (TBMM) sunulması beklenen 10. Yargı Paketi tutuklama ve ceza infaz rejimine dair ciddi tartışmaları beraberinde getirdi.
Paketteki düzenlemeleri değerlendiren ÖHD Genel Merkez Yöneticisi Av. Erhan Çiftçiler Türkiye’de tutuklamanın artık bir cezalandırma yöntemi haline geldiğini vurguladı: “Tutuklama aslında bir mevzuat problemi değil. Mevcut yasalar bile tutuklamanın istisna olması gerektiğini söylüyor. Ancak pratikte bunun tam tersi bir tablo var. Özellikle siyasi davalarda tutuklamayı kural haline getirildi.”
Hukukçuların en çok eleştirdiği konulardan biri de çifte standart! Çiftçiler bunu şöyle açıklıyor: “Mesela bir kişi sokak ortasında başka birini bıçaklıyor ve bazen tutuklanmıyor. Ama bir gazeteci hükümetin hoşuna gitmeyen bir haber yaptığında veya bir sosyal medya kullanıcısı iktidarı eleştiren bir paylaşım yaptığında tutuklanabiliyor. ‘Propaganda’ veya ‘yanıltıcı bilgiyi yayma’ suçlarının alt sınırı 2 yılın altında olmasına rağmen insanlar uzun süre tutuklu kalabiliyor. Yani bu düzenleme, pratikte bir şey değiştirmeyecek.” Çiftçiler, hükümetin paketi “demokratikleşme” yönünde bir adım olarak sunmasının ise göz boyama amacı taşıdığını ifade etti.
İnfaz uygulamasında yapılacak değişiklikleri de yorumlayan Çiftçiler, adli suçlar için sık sık af kapsamı genişletilirken siyasi suçlar için cezaların ağırlaştırıldığına dikkat çekti: “Türkiye’de infaz rejimi adli suçlar için bir cennet, siyasi suçlar için ise tam anlamıyla bir cehennem. Yolsuzluk yapmış, hırsızlık suçu işlemiş bir kişi 20 yıl ceza alıyor, ancak bunun bir kısmını kapalı cezaevinde, bir kısmını açık cezaevinde geçiriyor ve denetimli serbestlikle hızla tahliye ediliyor. Sadece yazı yazan bir gazeteci ise ‘örgüt propagandası’ suçlamasıyla aldığı cezanın neredeyse tamamını cezaevinde geçirmek zorunda kalıyor.”
‘İnfaz sistemi köklü şekilde değişmeli’
Şu anda cezaevlerinin tamamen boşaltılsa dahi mevcut infaz rejimiyle dört-beş yıl içerisinde yine dolacağına dikkat çeken Çiftçiler, “Çözüm köklü bir infaz yasası reformu. Eğer demokrasi kaliteli değilse, hukuk güvenilir değilse, ekonomi kötüye gidiyorsa, toplumsal ahlaki yozlaşma varsa cezaevleri dolmaya devam eder. Sorun, mevzuat değil, sistemin kendisidir” dedi.
Mahpus sayısı sürekli artıyor
Ceza infaz ve tutuklama rejimine paralel olarak Türkiye’deki ceza infaz kurumlarının sayısı ve kapasitesi yıllar içinde önemli ölçüde arttı. Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü verilerine göre 2002 ile 2024 yılları arasında 40 bin kapasiteli 394 ceza infaz kurumu kapatılırken, 234 bin 532 kişilik kapasiteli 299 yeni ceza infaz kurumu açıldı.
Türkiye’de en fazla cezaevinin yer aldığı il İstanbul. Silivri ve Maltepe Ceza İnfaz Kurumu kampüsleri başta olmak üzere toplam 26 cezaevi bulunuyor. 2002’de 49 bin 512 olan mahpus sayısı yıllar içinde sürekli artarak 2025 itibarıyla 392 bin 456’ya ulaştı.
Mevcut ceza infaz kurumlarında 335 bin 799’u hükümlü ve 56 bin 657’si tutuklu olmak üzere toplam 392 bin 456 mahpus bulunuyor. Türkiye’deki cezaevlerinin toplam kapasitesi ise 301 bin 397.
Adalet Bakanlığının 2025’e dair en önemli vaadi ise yeni cezaevleri. Bakan Yılmaz Tunç 11 cezaevi yapımının sürdüğünü ve 2025 için 21 cezaevi projesinin ise etüt edildiğini bakanlığın bütçe görüşmeleri sırasında açıklamıştı.
Evrensel'i Takip Et