1 Mart 2025 21:13

EMEP Milletvekili Karaca, İzmir Büyükşehir Belediyesi emekçileriyle bir araya geldi

İzmir — Emek Partisi (EMEP) Gaziantep Milletvekili Sevda Karaca, İzmir Büyükşehir Belediyesi emekçileriyle bir araya geldi. BES İzmir Şube’de gerçekleştirilen toplantıda son dönemde yaşanan direnişler ve Emek Partisinin başlatmış olduğu “Barajsız sendika, yasaksız grev, güvenceli iş” kampanyası konuşuldu.

İzmir’de şehrin pek çok yerinde ve pek çok farklı iş kolunda direniş ve mücadelelerin yaşandığını ve bu bakımdan son dönemde ciddi bir deneyim biriktirdiğini kaydederek sözlerine başlayan EMEP Milletvekili Sevda Karaca, “İş güvencesinin neredeyse tamamen ortadan kalktığı bir ülkede yaşıyoruz. Oysa bundan 250 yıl önce mücadeleyle kazanılmış bir hakkı, 2025 Türkiye’sinde işçi sınıfı yeniden hatırlamak, yeniden konuşmak, yeniden tartışmak ve yeniden kazanmak zorunda kalıyor. Bugün, işçilerin küçük bir hak mücadelesi verdiğinde hemen işten atılmalarla karşı karşıya kalması, iş güvencesinin olmadığını gösteriyor. Toplu iş sözleşmesi ve grev hakkının da tamamen ortadan kaldırıldığı süreçleri, daha çok yakın tarihte 163 arkadaşımızın işten atılmasıyla bir kez daha yaşadık. Dolayısıyla kampanyamızın en temel gündem maddelerinden birinin iş güvencesi olmasının tarihsel nedenleri var” diye konuştu.

"Maruz kalınan zorluklar işçi sınıfını birbirine bağlayan ortak meselelerdir"

Bugün Türkiye’de işçilerin öz örgütleri olan sendikaların, işçilerin iradesini temsil etmesinin önünde büyük engeller bulunduğunu aktatan Karaca, “İş kolu barajı ve iş yeri barajı gibi kısıtlamalar, işçilerin örgütlenmesini fiilen imkansız hale getiriyor. Kampanyamız, baraj sistemine dayalı örgütlenme dayatmasının, hem iş güvencesini tehlikeye atan hem de işçilerin sendikal haklarını kullanmasını engelleyen bir sistem olduğunu vurguluyor. AKP iktidarı, anayasa değişikliği tartışmaları sırasında sendikal hakları bir lütuf gibi sunarak, ‘Bir değil, iki sendikaya bile üye olabilirsiniz’ iddiasında bulundu. Ancak bugün Türkiye’de bırakın iki sendikaya üye olmayı, tek bir sendikaya üye olmanın bile ne kadar zorlaştırıldığını hepimiz görüyoruz. Örneğin, Başpınar’da işçilerin yaşadığı baskılar, serbest bölgelerde çalışan tekstil işçilerinin maruz kaldığı zorluklar ve belediye emekçilerinin taşeronlaştırma ile bölünerek örgütsüz hale getirilmesi, işçi sınıfını birbirine bağlayan ortak meselelerdir” ifadelerini kullandı.

EMEP Milletvekili Sevda Karaca

Fotoğraf: Emirhan Durmaz/Evrensel

"Metal işçileri ve Başpınar işçileri işçi sınıfının önündeki yolu gösterdi"

Kampanyanın bir diğer temel maddesinin ise yasaksız grev hakkı olduğunu kaydeden Karaca, “Toplu iş sözleşmesi süreçlerinde işçilerin baskılarla, işten atılmalarla yıldırılması yetmezmiş gibi, grev hakkı da çeşitli gerekçelerle yasaklanıyor. Bazen ‘milli güvenlik’,  bazen ‘toplum sağlığı’ gibi bahaneler öne sürülüyor. Ancak gerçekte bu yasaklar, her zaman sermayenin bekasını ve çıkarlarını korumak için getiriliyor. Son dönemde metal işçilerinin mücadelesi, işçi sınıfının önündeki yolu gösterdi. Tek adam rejiminde, Cumhurbaşkanlığı eliyle imzalanan bir yasak kararını tanımayarak mücadelelerine devam ettiler. Başpınar işçileri de anayasal bir hak olan örgütlenme, ifade ve basın açıklaması yapma haklarının, yerel mülki idare amirleri tarafından keyfi olarak ortadan kaldırılmasına karşı direndi. Bu mücadele, ekmek mücadelesi olduğu kadar bir demokrasi mücadelesidir. İşçilerin hakları için verdikleri mücadele, sermaye yanlısı yasal düzenlemelere karşı yürütülen bir savaştır” dedi.

"Yasaların işçilerin sırtında sopa olmaktan çıkması gerekiyor"

İşçi sınıfının haklarını fiili mücadeleyle savunmak zorunda kaldığını dile getiren Karaca, “Ancak bu yetmez; aynı zamanda yasaların da işçilerin sırtında bir sopa olmaktan çıkması gerekiyor. İşte bu yüzden mücadelemiz, fiili direniş ile yasal düzenlemelerin değiştirilmesi mücadelesini birleştirmek zorunda. Ve onun bütün destekçilerinin, bütün memleketin emekçilerinin siyasete, ‘Ben büyük bir güç olarak, ortak bir sözle kapınıza dayandım’ diyerek girmesi gerekiyor. Bu yüzden kampanyamızın, işçilerin büyük sayılarda imzalarıyla desteklediği, her birinin o kanun teklifinin yazılmasında emeğinin, adının, imzasının, fikrinin ve mücadelesinin olduğu bir biçimde meclise taşınmasının, bu sesin duyulmasının en temel dayanağı olduğunu gayet iyi biliyoruz” ifadelerini kullandı.

EMEP Milletvekili Sevda Karaca işçilere hitap ediyor

Fotoğraf: Emirhan Durmaz/Evrensel

"Kampanya işçi sınıfının acil ihtiyaçlarına yanıt veren bir mücadele programı"

Ardından konuşan Aliağa İZSU İş Yeri Temsilcisi Bayram Kesgin, belediye çalışanlarının örgütlü olduğu sendikanın bir baraj sorunu olmadığını kaydederek, “Ancak toplu sözleşme süreçlerinde bazı sıkıntılar yaşanıyor. Bakıyorsunuz işçiler ‘grev’ diye seslenirken, bir gece yarısı toplu sözleşmeler imzalanıyor. Çerçeve toplu sözleşmeler bugün siyasal programlarla iç içe geçmiş bir yaklaşımla yapılıyor” diye konuştu. Öte yandan belediyede çalışmanın güvenceli olarak algılandığını ancak bunun yanlış olduğunu aktaran Kesgin, “Belediye emekçileri gerçekten de pamuk ipliğine bağlı bir şekilde çalışıyor. Bunun örneklerini Aliağa, Menemen, Kemalpaşa, Bornova, Bayraklı ve hatta İzmir Büyükşehir’de gördük. Bu da gösteriyor ki iş güvencesi kritik bir mesele” dedi. Son olarak kampanyanın Emek Partisi tarafından başlatılmış olsa da, aslında işçi sınıfının en acil ihtiyaçlarına yanıt veren bir mücadele programı olduğunu belirten Kesgin, “Ülkenin emekçileri güvencede değil. Dolayısıyla kampanya örgütlenmesi, güçlendirilmesi ve desteklenmesi gereken bir mücadele olarak önümüzde duruyor” şeklinde konuştu.

Akabinde konuşan Genel-İş İzmir 2 No’lu Şube kurucularından emekli İzBB işçisi Kemal Köroğlu, Genel-İş 2 No’lu Şube’nin ve verilen mücadelelerin tarihine değinerek, “Genel-İş belli bir dönem İzmir’deki sendikaların çoğuna yön veren, işyeri komiteleriyle güçlü bir örgütlülüğe sahip bir şubeydi. Çünkü biz işyeri komiteleri üzerinden örgütlenmiştik ve komiteler, mevcut durumu koruyordu. Alınan kararlar oradan çıkıyordu, eylemler o mekanizma üzerinden örgütleniyordu” diye konuştu.

İZENERJİ işçisi Umut Taşkale ise, öncü işçilerin daha fazla sorumluluk alması gerektiğine vurgu yaparak, “Aslında problem biraz da bizde. Sürekli ‘Önder işçiler olması lazım, mücadeleyi bilen arkadaşların ön saflarda olması gerekiyor’ diyoruz. Ama bence burada asıl mesele, bizim ne kadar harekete geçebildiğimiz. Sendikayı harekete geçirecek kim? Biziz, işçileriz. İşçileri bir araya getirecek, aynı fikri yayacak kişiler kim? Önder işçiler. Ama bunu yapamıyoruz. Öncelikle sorunun kaynağını kendimizde aramamız gerektiğini düşünüyorum. Sendika içinde görev alan temsilciler mücadele ediyor, çok büyük emek veriyor, bunu görüyorum. Ama daha yırtıcı, daha kararlı olmak gerekiyor. Problemleri sadece kendi içimizde değil, alanlarda yayarak anlatmak gerekiyor. İşçiye bunları gerçeklerle, somut örneklerle anlatmak lazım” ifadelerini kullandı.

Bir başka İZENERJİ işçisi Aslan Sultan bugünkü işçi profilini eleştirerek, “Bir şeyi ayakları üstüne oturtabilmemiz için sınıf bilinci gerekiyor. Bence biraz bunu tartışmamız lazım” dedi. Bir başka iş yeri temsilcisi ise, sendikaların işçilere yeterince eğitim vermediğini belirterek, “18 yıldır sendikalıyım. Bir kere toplu sözleşmelere, haklarımıza ve yasalara dair eğitim verildi” diye konuştu.

"İşçi sınıfı her yenilgisinden daha güçlü ayağa kalkan tek sınıftır"

Son olarak konuşan Emek Partisi MYK Üyesi Gürsoy Turan, tartışmalara yanıt vererek, “Gerçekten çok dertli olduğumuz anlaşılıyor. İşverenin baskılarından, sermaye politikalarından, sendikal bürokrasiden ve hatta zaman zaman işçilerin kendisinden bile şikayetçiyiz. Ancak ‘duvar yıkıldı, harç bitti, koyacak tuğla kalmadı’ noktasında değiliz. Çünkü işçi sınıfı var olduğu sürece, emekle sermaye çelişkisi devam ettiği sürece mücadele de devam edecek. İşçi sınıfı, tarihte defalarca yenilmesine rağmen her defasında dersler çıkararak daha güçlü şekilde ayağa kalkmayı başaran tek sınıftır” diye konuştu.

"Kampanya işçi sınıfının örgütlü gücünü büyüten bir mücadele sürecine dönüşmeli"

Akabinde kampanyaya ilişkin konuşan Turan, “İzmir bu kampanyanın en önemli dayanağı olabilir. ‘Biz bu kampanyayı büyüteceğiz’ diyerek karar alırsak, bu kampanya bizim dışımıza çıkarak işçilerin kampanyası haline gelebilir. Bu yalnızca Emek Partisi’nin kampanyası değil, işçilerin kendi mücadelesidir. Türkiye’nin dört bir yanında işçiler bu talepleri yükselttiğinde, kampanya gerçek anlamda bir işçi hareketine dönüşebilir” ifadelerini kullandı.

Bu kampanyanın sadece imza toplamakla sınırlı olmaması gerektiğini dile getiren Turan, “Aynı zamanda işçilerin yeniden örgütlenme ve bilinçlenme sürecinin bir parçası olmalıdır. Eğer gerçekten işçilerin iradesini açığa çıkarmak istiyorsak, tabandan gelen bir sahiplenme yaratmalıyız. Asıl olan, işçilerin bu kampanyayı sahiplendiği, işyerlerinde ve sokaklarda bunu örgütlediği bir süreci yaratmaktır. Bu kampanya, sadece taleplerimizi dile getirdiğimiz bir imza kampanyası olmamalı, aynı zamanda işçi sınıfının örgütlü gücünü büyüten bir mücadele sürecine dönüşmelidir” diyerek sözlerini tamamladı.

Toplantıya katılan işçi ve emekçiler son olarak oylama yaparak, talepleri sahiplenme ve kampanyaya aktif olarak katılma konusunda karar aldı.

işçiler oylamada el kaldırıyor

Fotoğraf: Emirhan Durmaz/Evrensel

(Evrensel)

EVRENSEL'İNMANŞETİ

İktidarın mengenesi öfkeyi durduramıyor

İktidarın mengenesi öfkeyi durduramıyor

Antep’te polis, mahkeme kararını tanımadı, ekmek mücadelesi veren işçilere müdahale etti. İşçi, siyasetçi, öğrenci, muhalif belediye, basın… Herkes mengenede! Cezaevinde olanların sayısı cezaevi kapasitesini 90 bin aştı. Buna rağmen hükümet daha çok insanı daha uzun süre cezaevinde tutacak yargı paketi hazırladı. Yine de tepki cezalandırılarak durdurulamıyor!

90 bin fazla: 301 bin 397 kapasiteli cezaevinde 392 bin 456 kişi kalıyor.

32 adet: 11 cezaevi yapımı sürüyor, 21 yeni cezaevi projesi hazır.

Yüzde 700: 2002’de 49 bin 512 olan mahpus sayısı yüzde 700 arttı.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
2 Mart 2025 - Sefer Selvi

Evrensel'i Takip Et