2 Mart 2025 11:04
/
Güncelleme: 11:19

Memleketin tozu dumanı arasındaki Antakya

Önder Karataş
onderkaratas@hotmail.com

“Ölü atların çektiği
Tuzdur yüküm.
Derimi arıyorum.”

Antakya – Hafıza ve bilinç kavramları arasındaki ilişkinin kırık dökük bir hal aldığı dönemlerde haberin, sanatın, bilginin, siyasal kavrayışın belli belirsiz bir çözeltiye dönüştüğünü fark ediyoruz. Bu belirsizlikte ne yetişir? Bu sorunun cevabından önce örneğin; basit bir yemişin bile o hale gelene kadar onlarca faktörün birbiriyle uyumunu düşünmek gerekir.

Bu belirsizlikte sadece kaygı ve yeni belirsizlikler türer!

Memlekette toz ve duman ortalığı o kadar kaplamışken 6 Şubat 2023 gününe gidip bugüne tekrar geliyoruz. Mesela Antep’teki grev yasağı da bir veriyken 6 ve 20 Şubat depremlerini yeniden nasıl anlamalıyız?

Bizim dokuma işçisi Mehmet’in, “Allah’ın verdiğiyle aldığını” düşünürken yeniden açığa çıkan sınıf öğretisinin Marks’ın Kapital’indeki gibi sağlam kolonlara nasıl oturduğu gerçeği sadece işçilerin aklına değil, liberallerin alnına da yazılır.

Evet, Antakya!

Bütün bunlar olup biterken, iki yılı aşan bir süreçte yıkımı tamamlanamamış bir şehir düşünüyoruz. Antakya’yı salt bir ilçe olarak değil de; doğası, söylenceleri, dilleri, yerin altına kat kat gömülmüş tarihi ile bir coğrafya olarak anlıyoruz. Antakya şehri yıkıla yıkıla kendini yenilerken, şehrin merkezi ağırlık noktaları zaman zaman değişmiştir. Eski kaynaklarda, yıkılan konut taşlarının başka bölgelere taşınarak yeniden inşa edildiği anlatılır.

Yerin altı ile üstü arasındaki bu kovalamaca günümüzdeki yığma beton döneminde doğa ve insan açısından trajik başka bir biçime dönüşür.

İnsanlar enkaz altındayken ortalıkta görünmeyen iş araçlarıyla ayrıştırılan hurda demir haddehanelere taşınır. Hurda demir 2004 senesinden beri vergiden istisna edilmiştir. Bu istisna, hurda demirin ayrıştırma ve taşınma maliyetlerini fazlasıyla karşılamaktadır.

Hurda demir taşıma Antakya taşı taşımaya benzememiştir.   

TOKİ’ye devredilen inşa süreci binlerce zeytin ağacının katli, dağları inşaat girdisine çeviren, ihtiyacın kat kat fazlası sayıda taş ocağı, yaşam alanlarını soluksuz bırakan beton santralleri hayatta kalabilenler açısından sürekli bir zulüm sarmalı üretmektedir. Sağlığını yitirmiş kuşaklar, olsa olsa ilaç tekelleri için açık bir pazardır!

Bunca toz ve duman içinde insan, olsa olsa değersizleşir!

Çocuklar ve gençler “yoksunluk” içinde yaşarken, ülkenin belli başlı şehirlerindeki “asgari konfordan” bihaber, eğitsel eş yükümlülüklere tabii kılınırlar. Korku ve dehşetin, pedagojik gelişim süreçleri üzerinde yarattığı kırılmalar ikide bir değişen eğitim bakanlarının ve müfredat yapıcıların gündeminde değildir.

Dayanışma ve direnç biçimleri, bu koşullarda güncellenir.

Tüketim tarihi yaklaşmış kalitesiz ürün stokları, kullanılmış (çöpe atılmamış) eşya çuvalları, belediye reklam panolarında endam etmiş büyük sermaye ilanları, okunamamış seçim sonuçları deprem şehirlerinin kucağına bırakılırken bir belleğin varoluş dayanakları iktidar eliyle kırılıyor.

Anlaşılan şu ki; biz sadece şehrin enkazından değil belleğimizin de enkazından çıkıp akıl sağlığı ve bilgiyle doğrulmayı düşüneceğiz.

Bu gerçeklik hem aklımıza hem de göğüs kafesimize yerleşen ağır bir yük gibi durmaktadır.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Yüksek voltajlı teşvik

Yüksek voltajlı teşvik

Erdoğan-Şimşek programıyla emekçilerin bir ayı daha gıdaya gelen yüksek zamlar ve eriyen ücretlerle geçti. Özelleştirmelerle ihya edilen sermaye gruplarına ise sadece bir ayda ‘üretmedikleri elektrik’ için 1 milyar lira teşvik verildi. Sanayi patronları da çalıştırdıkları her kadın işçi için devletten artık daha fazla teşvik alacak.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
2 Mart 2025 - Sefer Selvi

Evrensel'i Takip Et