Ekonomi politikası olarak gümrük vergileri
Trump’ın vergi artışlarını destekleyen Pettis, Çin’in elektrikli araç üretimindeki liderliğinde vergilerin etkili olduğunu iddia ediyor. Ancak ana akım ekonomistler Pettis’i eleştiriyor.

Fotoğraf: Pixabay
Michael Roberts
Çeviren: Recep Ateş
Michael Pettis, Pekin Üniversitesi Guanghua İşletme Okulu'nda Amerikalı bir finans profesörü ve Carnegie Uluslararası Barış Vakfı'nda yerleşik olmayan kıdemli araştırmacıdır. Kendisi Çin ekonomisinin yanı sıra küresel ticaret ve yatırım trendleri hakkında da popüler bir medya kaynağı haline geldi.
Donald Trump’ın, ABD'nin bir dizi ülkeden yaptığı ithalatlara yönelik vergi artışlarını açıklamasının ardından Pettis, ana akım iktisattaki fikir birliğine karşı olarak, gümrük vergilerinin ülke ekonomisine ve hatta dünya ekonomisine faydalı olabileceği yönündeki görüşlerini dile getirmiştir.
Pettis'in argümanı şu görüş etrafında şekillenmekte:
“[1930'lardaki durumdan farklı olarak] Amerikalılar, ürettiklerinden fazlasını tüketiyorlar ve bu nedenle aradaki farkı yurt dışından ithal etmeleri gerekiyor. Bu durumda, gümrük vergileri (doğru bir şekilde uygulanırsa) 1930'lardaki Smoot-Hawley vergilerinin tersine bir etki yapacaktır. Bugünün gümrük vergisi politikaları, tüketim vergileriyle üretimi sübvanse ederek ABD talebinin bir kısmını, ülkede üretilen mal ve hizmetlerin toplam miktarını artırmaya yönlendirecektir. Bu da ABD GSYİH’sının artmasına, istihdamın yükselmesine, ücretlerin artmasına ve borçların azalmasına yol açacaktır. GSYİH içinde Amerikan hanelerinin tüketim payı azalsa bile, daha fazla tüketim yapabilme kapasitesine sahip olacaklardır.”
“Görece açık bir ticaret hesabı ve daha da açık sermaye hesabı sayesinde Amerikan ekonomisi, 'komşusunu yoksullaştırma' politikaları uygulayan ticaret ortaklarının fazla üretimini neredeyse otomatik olarak emmektedir. ABD, son çare küresel tüketicisidir. ABD'nin gümrük vergilerinin amacı bu rolü iptal etmek olmalıdır, böylece Amerikalı üreticiler yabancı üreticilerin ihtiyaçlarına göre üretimlerini ayarlamak zorunda kalmazlar. Bu nedenle bu tür vergilerin basit, şeffaf ve geniş çapta uygulanması gerektiğini düşünüyorum (belki de ticaret dengesi sağlama taahhüdü veren ticaret ortakları hariç). Amaç, belirli üretim sektörlerini veya ulusal şampiyonları korumak değil, ABD'nin tüketim eğilimli ve üretim karşıtı olan yönelimini dengelemektir.”
Pettis, ABD gümrük vergilerinin tüketim üzerine bir vergi olmasına rağmen Amerikan tüketicilerinin durumunu kötüleştirmeyeceğini iddia etti. “Birçok ekonomistin sizi inandırmak istediğinin aksine Amerikan haneleri sadece tüketici değil üreticidir de. Üretime yapılan sübvansiyonlar, Amerikalıların daha fazla üretmesini sağlayacaktır ve daha fazla üretimle, daha fazla tüketim kapasitesine sahip olacaklardır.” Örneğin, ABD elektrikli araçlara gümrük vergileri koyarsa, ABD üreticileri elektrikli araçların yurt içinde daha fazla üretilmesi için teşvik edilmiş olurlar, toplam Amerikan mal ve hizmet üretimi de artar. Eğer bunu yapabilirlerse, Amerikan işçilerinin verimlilikleri artacak, bu da işçi ücretlerinin gümrük vergilerinin yarattığı fiyat artışından daha fazla artmasına ve Amerikan tüketicilerinin daha iyi bir duruma gelmesine yol açacaktır.
Pettis, Çin’deki elektrikli araç üretiminin, ABD ve AB’yi geride bırakıp dünyanın en büyük ve en verimli üreticisi haline gelmesinde, doğrudan ve dolaylı gümrük vergilerinin etkisi olduğunu savunmaktadır. Bu nedenle gümrük vergileri, tüketimden üretime geçişi zorlamak için sanayi politikası açısından çok verimli bir yol olmasa da, bu tür bir dönüşümde uzun bir geçmişe sahiptir ve “ekonomistlerin bunların nasıl işlediğini tanımamaları ya çok cahilce ya da çok dürüst olmayan bir tutumdur… Tüm gümrük vergilerine ilkesel olarak karşı çıkmak, ana akım ekonomistler arasındaki ticaret tartışmasının ne kadar ideolojik bir histeri içerdiğini gösteriyor.”
Pettis’in Trump’ın gümrük vergisi politikasına olumlu bakışı, ana akım neo-klasik ve Keynesyen ekonomistler tarafından sert bir şekilde eleştirildi. Uluslararası ticaret analizine yaptığı katkılardan ötürü Nobel ödülü kazanan Keynesyen guru Paul Krugman, Pettis’in görüşlerinin “çoğunlukla yanlış” olduğunu savundu.
Keynesyen ekonomi blogcusu Noel Smith, Pettis’in iddiasının ucuz Çin ithalatlarının Amerikalıları daha fakir hale getirdiği, çünkü bu ithalatların yerli üretimi azalttığı ve Amerikalıların sonunda daha az tüketmeleri olduğunu belirtti. “Bu argümana oldukça şüpheyle yaklaşıyorum, çünkü ekonominin temel ilkelerinden biri, insanların onları daha fakir hale getirecek şeyleri gönüllü olarak yapmadığıdır” dedi. Smith, Trump’ın ilk döneminde uyguladığı gümrük vergilerinin, Pettis’in iddialarının aksine, aslında yerli üretimi artırmadığını savundu. Trump tarifelerini uyguladıktan sonra sanayi üretimi aslında azalmıştır. Üstüne üstlük, ticari açık da gerilememiştir.
Pettis, diğer faktörleri, özellikle doların diğer para birimleriyle olan kur ilişkisini göz ardı ediyordu. Vergilere tepki olarak dolar değer kazandı ve bu, ithalat fiyatları üzerindeki vergi etkisinin en azından bir kısmını iptal etti. Ve sadece tüketiciler mağazalardaki ithal mallar için daha fazla ödeme yapmak zorunda kalmadı; ABD üreticileri de parça ve bileşenler için daha fazla ödeme yapmak zorunda kaldıkları için zorluk yaşadılar.
Neo-klasik ekonomist Tyler Cowan da “Michael Pettis’in Hataları”nı yayınlayarak duruma dahil oldu. "Michael Pettis temel uluslararası ekonomiyi anlamıyor." “Gümrük vergilerinden bahsediyor, sanki bunlar tüketime karşı, üretime yönelikmiş gibi. Ama bu vergiler genelde üretime karşıdır... İşin özünde iktisat lisans öğrencilerinin reddedeceği bir argüman sunuyor.”
Empirik kanıtlar da gümrük vergilerinin ekonomik büyümede bir artışa yol açmadığını gösteriyor. “1963-2014 yılları arasında 151 ülkenin yıllık makroekonomik verilerini kullanarak, gümrük vergisi artışlarının ekonomik, istatistiksel olarak kayda değer ve kalıcı bir şekilde üretim artışında azalmaya yol açtığını bulduk. Bu nedenle, devam eden ticaret savaşlarının dünya ekonomisi açısından maliyetli olacağına dair korkuların yerinde olduğu söylenebilir.”
Pettis’in argümanının iki yönü var. İlk olarak, ithalat vergilerinin ithalatta azalmaya yol açacağını, yani Amerikan üreticilerinin üretimi artırarak yabancı ithalatları yerine koyacaklarını ve bu nedenle istihdamın ve gelirlerin herkes için artacağını öne sürüyor. İkinci olarak, dünya ekonomisindeki sorunların, ticaret ve uluslararası ödemelerdeki dengesizliklerden kaynaklandığını savunuyor. Çin ve Almanya gibi ihracat yapan ülkeler, ABD iç piyasasını mallarıyla doldurduğu için ABD büyük bir ticaret açığı veriyor. Vergiler, ABD üreticilerinin rekabet edebilmesini sağlamak suretiyle bunu engelleyebilir.
İlk argüman, aslında eski “genç sanayi” argümanıdır, yani sanayi temellerini yeni yeni oluşturmaya başlayan ülkelerin, bu “genç” sanayilerini, ucuz yabancı ithalatlardan korumak için gümrük vergilerine ihtiyaç duyduğudur. Bu, 1860’ların sonunda Amerikan iç savaşı sonrasında ardı ardına gelen ABD hükümetlerinin getirdiği gümrük vergisi tedbirlerinin ekonomik temelini oluşturuyordu. Bu, 1890’daki Tarife Kanunu, daha yaygın adıyla McKinley Tarife Kanunu ile zirveye ulaşarak, ithalat vergilerini tarihi seviyelere (yüzde 38-50) çıkarmıştır.
Donald Trump, gümrük vergilerini artırmaya yönelik yürütme emirlerini duyururken McKinley’den bahsetti. “Onun liderliğinde, Amerika Birleşik Devletleri hızlı ekonomik büyüme ve refah yaşadı, bu da ulusal toprak kazançlarının genişlemesini sağladı. Başkan McKinley, ABD sanayisini korumak, iç üretimi artırmak ve ABD sanayileşmesini küresel ölçekte yeni zirvelere taşımak için gümrük vergilerini savundu.” Gerçekten de McKinley, gümrük vergilerini artırmayı ve iç vergileri düşürmeyi vaat ederek seçim kampanyasını yürütmüştü, tıpkı Trump’ın 2024 seçimlerinde yaptığı gibi. “1890'lara, 1880'lere, McKinley'e bakın ve gümrük vergilerine bakın, o zaman biz oransal olarak en zengin ülkeydik” demişti Trump.
Ancak McKinley'nin vergi programı iyi sonuçlanmadı. ABD, 1893'te büyük bir buhran yaşadı ve bu buhran ancak 1897'de sona erdi. Bu buhranın yaratılmasına neden olan güçler McKinley’nin programıyla engellenmedi ve aslında McKinley, 1890'larda hala önemli bir yere sahip olan çiftçi kesiminin tepkisi nedeniyle başkanlığı kaybetti. Bu sefer, Trump’ın vergilerinin Amerikan üreticilerine yardım etmesi bekleniyor, ancak bedeli Amerikan haneleri tarafından ödenecek. Trump’ın ilk dönemindeki son vergileri iç fiyatları yükseltti ve tüketicileri, tıpkı McKinley Tarife Kanunu gibi olumsuz etkiledi.
Pettis ile eleştirmenleri arasındaki tartışma özünde iki noktaya varıyor. Birincisi, “genç sanayi” argümanı 19. yüzyıl Amerika’sı için geçerli miydi ve geçerliyse, bu argüman günümüzde 21. yüzyıl ABD ekonomisi için uygulanabilir mi? Cowan gibi ana akım eleştirmenler, tamamen neo-klasik arz ve talep denge teorisyenleridir. Cowan, uzun vadede gümrük vergileri nedeniyle Amerikan ihracat ve ithalatında oluşacak arz-talep değişikliklerinin fiyat değişimleri ile yeni bir dengeye yol açacağını düşünüyor. Bu nedenle, Amerikan sanayisi için herhangi bir kazancı olmayacağına inanıyor.
Pettis, Cowan’ın denge dünyasına doğru bir yanıt vererek şöyle demiştir: “Cowan’ın, fiyatların her zaman arz ve talebi dengeleyecek şekilde ayarlandığını varsayan ‘Econ 101’ modeline dayandığını anlıyorum, ancak bu çerçeve, mevcut küresel ekonomik koşullar bağlamında geçerli değil. ABD'de ya da diğer birçok ülkede fiyatlar, son birkaç on yıldır değişmiyor.”
Ancak Pettis, apaçık gerçeği kabul edemiyor: 21. yüzyılda ABD, güçlü rakiplerden yeni sanayisini korumak zorunda olan gelişmekteki bir sanayi gücü değildir. ABD, gümrük vergileriyle Çin veya Avrupa ithalatlarına karşı kayda değer bir gelişme sağlayamayacak, gerilemekte olan bir sanayi sektörüne sahip olgun bir ekonomidir.
1880'lerde Friedrich Engels, kapitalist bir ekonomi dünya çapında baskın olduğu zaman, serbest ticareti desteklemenin ve gümrük vergilerine karşı olmanın o ekonominin lehine olduğunu belirtmişti, tıpkı Britanya'nın 19. yüzyılın ortalarında ve ABD'nin 1950'lerden 1980'lere kadar yaptığı gibi. Ancak, 1880'ler ve 1890'ların uzun buhranı, Britanya'nın üretim alanındaki hakimiyetinin azaldığı bir süreçti ve Britanya'nın politikası, geniş sömürge imparatorluğu çapında korumacı gümrük vergilerine döndü.
Engels o zaman şöyle demişti: “Eğer şu anda imalatta tekelleşmeye ve bu tekeli korumaya uygun bir ülke varsa, o da Amerika'dır.” Engels, 1860'lardan itibaren ABD'nin uyguladığı gümrük vergilerinin büyük ölçekli sanayinin gelişimini “beslediğini” düşünüyordu, ancak nihayetinde ABD egemenlik kazandıkça, korumacı vergilerin “sadece bir engel” olacağını öngörmüştü. 21. yüzyılda Amerika, 19. yüzyılın sonlarındaki Britanya gibidir; Çin ise 20. yüzyılın Amerika’sı -en azından sanayi açısından. Şimdi ise Trump ve Pettis gümrük vergilerini savunurken, Çin serbest ticaret istiyor.
Pettis, ana akım eleştirmenlerine karşı gümrük vergilerini savunurken “daha geniş resmi” sunduğunu belirtti, yani Çin’in (ve son zamanlarda Almanya’nın) tüketimi karşılamak için değil büyümek için ihracat yaptığını söyledi. Sonuç olarak, Çin ve Almanya’daki işçi ücretleri düşük tutulurken, ABD onların ihracatları için son tüketici haline gelmiş ve aşırı tüketim yapmıştı. Bu, gümrük vergileriyle düzeltilmesi gereken ticaret dengesizliklerinin nedeniydi.
Pettis ve yazar arkadaşı Matthew Klein, “Ticaret Savaşları, Sınıf Savaşlarıdır” adlı kitaplarında bu tezlerini geliştirmişlerdi; bu başlık sadece ana akım medyada değil, aynı zamanda soldan da ilgi görmüştü (Klein’ı uluslararası ticaret üzerine sol bir çevrimiçi tartışmaya davet ettiklerini ve bir anda nerede olduğunu fark ettiğinde “Marksist olmadığını” söylediğini hatırlıyorum, tabii kendi hatası değildi, durumu ev sahipleri düşünmeliydi!).
Klein ve Pettis, Çin ve Almanya gibi ülkelerin “ihracat için sanayi yatırımı” politikasının, Trump’ınki gibi tehlikeli tepkileri teşvik eden “küresel dengesizliklere” yol açtığını savundular. Yani Trump’ın eylemleri, Çin ve Avrupa’nın suçuydu. Görüyorsunuz, bazı ekonomiler (Çin) “çok fazla birikim yapıyor”, yani iç yatırım yapmayarak birikimlerini dışarıya ihraç ediyor ve büyük ticari kazançlar sağlıyorlar. Diğerleri ise bu fazlaları aşırı tüketimle (ABD) absorbe etmek zorunda kalıyor ve bu yüzden büyük cari açıklar veriyor. Bu da ticaret savaşlarına yol açıyor, çünkü Trump gibi yöneticiler bu eğilimi tersine çevirmeye çalışıyor.
Bu, Trump’ın Meksika ve Kanada’nın ABD’ye fentanyl ihraç ederek uyuşturucu aşırı dozları epidemisine neden olduğu ve bunun Amerikalıların depresyonlarını iyileştirecek ucuz ithal ilaç talebiyle hiçbir ilgisi olmadığı argümanına benziyor.
Klein ve Pettis, bu ticari dengesizliklerin, Çin ve Almanya gibi hükümetlerin yatırımı ve ihracat fazlası tasarruflarını artırmak amacıyla ücretleri ve tüketimi bastırmasından (sınıf savaşı) kaynaklandığını söylüyorlardı. Klein ve Pettis şunu hesapladı: “Sorun, Çin ekonomisi artık yeni yatırımları özümseyemediği zaman ortaya çıktı. … Çin bu noktaya ulaştığında, tüketim büyümeyi destekleyemeyecek kadar düşüktü ve üretim fazlası durumuna girdi.”
Ancak, bu kitabın incelemesinde ve birkaç başka yazımda gösterdiğim gibi, bu tez saçmalık. Çin’de hanehalkı tüketiminin baskılandığı doğru değildi. Aslında, son yıllarda Çin’deki kişisel tüketim, (daha düşük bir temelden başlasa da), sabit yatırımlardan çok daha hızlı artmış durumda ve bu artış, ABD veya herhangi bir G7 ekonomisinden daha hızlı. Pettis ve Klein’ın kendi empirik analizleri, Çin’deki tüketimin son on yılda, hanehalkı tüketiminin istatistiklerde muhtemelen eksik tahmin ediliyor olmasına rağmen, GSYİH payı olarak arttığını ortaya koyuyor.
Ticaret dengesizliklerine ilişkin doğru bir analiz, bunların Çin'deki “tasarruf fazlası” veya “zayıf iç talep” ile ABD'deki “yetersiz tasarruflar” veya “aşırı talep”ten kaynaklanmadığını kabul edecektir. Bu görüş, uluslararası ticarette rekabet avantajı elde etmek için üretimin birim maliyetlerini azaltan teknolojiye yapılan güçlü yatırımın arz yönlü güçlerini göz ardı eden yanlış bir Keynesyen analizdir. Almanya ve Çin, sadece giderek daha üstün teknoloji ve üretkenlik artışıyla ABD endüstrisini geride bırakıyor.
Ticaret ve sermayedeki küresel dengesizlikler, “kazanan” ekonomilerdeki büyük şirketlerin daha yüksek üretkenlik ve teknoloji tabanının sonucuydu; bu da kârın zayıftan güçlüye aktarılmasına yol açtı. Bu, aşırı tasarrufların sınırlar ötesindeki aşırı tüketime aktarılması değildir; ancak değerin ve artı değerin daha zayıf kapitalist ekonomilerden daha güçlü olana aktarılmasıdır. Aslında emperyalizmin doğası tam olarak budur: tasarruf-tüketim dengesizliği değil, eşitsiz değer değişimi. Gerçekten de, Covid döneminde işgücü verimliliği artışına ilişkin düzeltilmiş (A) Batı ölçümlerinde bile Çin, ABD'den çok daha iyi bir performans sergiledi.
Son 30 yılda Çin'in tasarruf oranı yüzde 25,8 arttı, ancak yatırım oranı yüzde 26,8 ile daha fazla arttı; yani en azından uzun vadede "tasarruf bolluğu" yok. Nitekim 1990'lı yıllardaki küresel patlama döneminde Çin'in yatırım oranı tasarruf oranından çok daha hızlı arttı ve cari işlemler hesabında büyük fazlalar yaşanmadı. ABD'nin küresel mali çöküşten önce kredi kaynaklı bir tüketici patlaması yaşadığı 2002-7 gibi kısa bir dönemde Çin büyük bir net tasarruf fazlası elde etti.
Klein ve Pettis kitaplarında şunu ileri sürdüler: “Dünyanın geri kalanının harcama konusundaki isteksizliği - ki bu da dış ticaret fazlası veren ekonomilerindeki sınıf savaşlarına ve Asya krizinden sonra kendi kendini sigortalama arzusuna atfedilebilir - Amerika'nın hem borç balonunun hem de sanayisizleşmesinin temel nedeniydi." Ancak bu tarihsel olarak yanlıştır. ABD, 1970'lerden bu yana imalat ve ticarette pazar payını kaybediyor ve cari işlemler açığı veriyordu; üstelik bu sadece Asya krizinden sonra da olmadı. Bu düşüşün nedeni Asya'nın "tasarruf fazlası" değil, ABD üretkenlik artışının göreli zayıflığıydı. Üstelik ABD imalat şirketleri 1980'lerde üretimlerini yurt dışına kaydırmışlardı.
İronik bir şekilde Pettis, tarife yanlısı politikasını ortodoks eleştirmenlerine karşı savunmaya çalışırken kitabındaki görüşü tersine çevirerek cevap verdi: “Cowen'in iddiasının aksine, ABD'deki ticari yatırımlar Amerikan tasarruflarının eksikliği nedeniyle kısıtlanmıyor. ABD'deki işletmelerin söylediklerine bir bakın. Üretimde artışa yatırım yapmıyorlarsa bunun, ticaret fazlalarını zayıf iç talep pahasına elde eden Çin, Almanya, Güney Kore ve Tayvan gibi ülkelerden gelen yoğun küresel rekabet karşısında kârlı bir şekilde üretim yapabileceklerine inanmamalarından kaynaklandığını söylüyorlar. Bunu değerlendirmenin bir başka yolu da işletmelerin dağıtılmamış kârlarla ne yaptığına bakmaktır. ABD şirketleri yurt içinde yatırım yapmaya istekli olsalardı ancak tasarruf eksikliği nedeniyle kısıtlansalardı, devasa nakit rezervleriyle oturmazlardı ya da hisse geri alımları ve temettü ödemeleri için yoğun harcama yapmazlardı. Bu da sorunun sermaye sıkıntısı değil, ABD'de kârlı yatırım fırsatlarının eksikliği olduğunu gösteriyor."
“Zayıf iç talep” referansı dışında Pettis'in söyledikleri doğru. Amerikan sermayesi imalat üstünlüğünü sürdürmek için yatırım yapmadı, çünkü bu sektörün kârlılığı çok düşmüştü. Bunun yerine finansal varlıklara yatırım yapmaya ve/veya endüstriyel güçlerini yurt dışına kaydırmaya yöneldiler. Son birkaç on yılda yüksek teknoloji ve yapay zekâ da dahil olmak üzere bilgi teknolojisindeki avantajı sürdürmeyi umuyorlardı. Artık o bile tehdit altında.
Ancak bu, Çin'in halkının yaşam standartlarını baskılamaya dayalı “haksız” bir endüstriyel ticaret politikası izlemesinin hatası değil; tam tersine, ABD sermayesinin tıpkı Britanya'nın 19. yüzyılın sonlarında yaptığı gibi hegemonyasını sürdürememesidir. Pettis, Çin'in başarısına saldırıyor ve ABD'yi zor durumdaki endüstrilerini gümrük vergileriyle korumaya çağırıyor. Aksine, bu muhtemelen Amerikalıların yaşam standartlarını düşürecektir.
Evrensel'i Takip Et