Bütün hayatıyla bir mücadele çağrısıdır İmran!
Hayatını komünizme ve partisinin gerçek bir militanı olmaya adayan İmran, bu toprakların Babuşkinlerindendi.

İmran Aydın (Sağ baştaki)
Fotoğraf: Evrensel
Timur AYBEK
İstanbul
“Yiğit fırtına kuşu gururla dolaşmakta çakan şimşekler arasında. Kaynayıp köpüren öfkeli okyanusun üstünde uçmakta. Ve çığlığının, gelecek zaferi müjdeleyen çığlığının, güvenli, onurlu yankıları yükselmekte…
Kop fırtına, tüm hiddetinle kop!..”
- Maksim Gorki
3 Mart 1991’de işkence ile katledilen İmran Aydın’ın yaşamı, bir işçi ailesinin çocuğu olarak Ankara Hüseyin Gazi Mahallesinde başlamış ve bu mahalledeki her çocuk gibi Siteler’de çıraklık yapmaya başlamıştır.
Bu dönemde kurulan GİB-DER (Genç İşçiler Birliği) çıraklar için bir okul görevi görmektedir. Genç çıraklar burada öğrendikleriyle eski hayallerinden, yani bir küçük atölye açıp köşeyi dönmekten ve böylece küfür, dayak ve aşağılanmamak için kendi işinin patronu olma hayalinden, kurtuluyorlardı.
İmran’ın Erdal Eren’in idam edildiği günkü durumunu ve düşüncelerini bir arkadaşı şöyle ifade ediyor: “İmran’la ben o günlerde radyonun başından ayrılmıyorduk. Evde sadece ikimiz vardık ve ikimizin de kafasında hücrede ölümü bekleyen yaşıtımız; Erdal vardı. İmran odayı bir uçtan bir uca arşınlıyor, için için hınç duyuyordu… Oda küçüktü arşınladığınızda on adımda bitiyor ve karşınıza duvar dikiliveriyordu. Biz kapıyı açıp, özgürce dışarı çıkabiliriz, duvar aşılmaz değil; ya Erdal’ın hücresinin duvarları? ‘Önüm arkam, sağım, solum ölüm’ diye hapsediyor olmalı onu… İmran ‘bugün genç bir fidan verdik. Erdal’ın ölümünü engelleyemedik ama belki anısını yaşatabiliriz’ diyor ve ikimizde aniden hareketleniyoruz… Şafak ilk ışıklarını odaya bıraktığında iki kutu boyamız hazır ve sonra mahalleye atıyoruz kendimizi. 15 Aralık sabahı İmran’la mahallenin bir köşesine gizlenip, kırmızı boyayla yazdığımız ‘Erdal Eren ölümsüzdür’ yazısını okuyan insanların yüz ifadelerini inceliyoruz.”
Faşist cuntaya boyun eğmeyen bir militan
12 Eylül sonrası vazgeçmeyenlerdendi İmran. Partisinin verdiği her görevi ve sorumluluğu büyük bir inanç ve kararlılıkla yerine getirirken, bir gün bile umutsuzluğa kapılmayan bir devrimci işçiydi. Darbe sonrası Siteler’de devrimci çalışmasını ve mesleği olan marangozluğu devam etmiştir. İmran, buradan öğrendikleriyle yine örgütünün ihtiyaçlarından biri olan partizan matbaa işinde uzmanlaşmıştır. O dönem onunla beraber çalışma yürütenlerin anlattığı kadarıyla yaptığı her partizanda bir imza bırakırmış. Bunu da partizanın arkasına selam yazarak yaparmış.
Partisinin 1987’deki darbe sonrası toparlanma sürecine ve kadrolara örgütü yeniden inşa etme çağrısına, tereddüt etmeden yanıt veren işçilerden biriydi. Bu çağrının yapıldığı dönemde bir marangozhane işletiyordu. Partinin görev çağrısını hemen kabul etmiş, bütün zamanını ve yaşamını parti görevlerine göre düzenlemişti. Atölyedeki kendi payını da partiye bağlamıştı.
Kendisiyle beraber çalışmaya başlayan bir öğrenci yoldaşı tarafından yöneltilen, “…Hem disiplinli çalışmanın faaliyete ne gibi yararı olacağını hala anlayabilmiş değilim. Hepimiz kapitaliste çalışmıyor muyuz?... İşçilerin çoğu disiplinli çalışmaya biraz da boyun eğme alışkanlığından ya da işten atılma korkusundan alışmamışlar mı?” sorusuna verdiği cevap, onun savunduğu fikirlerin açık bir ifadesiydi: “Elbette ki sıradan bir işçi, kendi sınıfının çıkarlarının burjuvaziyle nasıl bir uyuşmazlık içerdiğini bilemez, boyun eğer. Kölelik etmekle sınırlı bilinciyle kapitalistin cebini doldurur. Oysa proleter disiplin yaşama biçimi bambaşka bir şeydir… Bizim Hamza Usta bu haliyle kapitalizme hizmet ediyor doğru ama, işçiler sosyalizmde de yani insan emeğinin sömürülmediği bir düzende de yüksek verimle çalışacaktır; beklenen de budur. Çalışmamanın da bir zamanı vardır. ‘Artık çalışmayalım arkadaşlar’ dediğinde, işinden kaytaran birinin mi sözünün daha ağırlığı olur sence, yoksa disiplinli çalışan bir komünistin mi?”Hayatında sorumluluk ve işlerini nasıl eksiksiz yapıyorsa işkencede de komünizme ve partiye olan bağlılığını aynı biçimde göstermiştir.
“Lenin, RSDİP’in bir aydın partisi olduğunu söyleyenlere işçi komünist Babuşkin’i örnek göstermiştir. Babuşkin tipi farklı ülkelerde de olsa devrim ve sosyalizme doğru yürünen zorlu mücadele dönemlerinde sıyrılıp gelen ve ortak birtakım özelliklerle donanmış bir militan tipinin simgesi olmuştur.” İşte İmran, bu topraklarda devrim ve sosyalizm hedefinde yürünen yolun Babuşkinlerindendi.
Ardında büyük bir mücadele mirası bırakmış olan İmran Aydın, bugün işçilerin haklarını savunduğu için tutuklanan BİRTEK-SEN Genel Başkanı Mehmet Türkmen’in, terör yaftasıyla tutuklanan sosyalistlerin, gazetecilerin, sanatçıların, grevleri yasaklanan işçilerin, MESEM’de sakatlanan ve hayatını kaybeden arkadaşlarımızın sesi ve çağrısıdır…
Yaşantısıyla, eylemiyle ve ölümüyle bir çağrıdır İMRAN! *
[1] İmran Bir İsyan Andı Evrensel Basım Yayın
[2] https://www.ozgurlukdunyasi.org/2015/03/11/bizim-de-babuskinlerimiz-var/
Evrensel'i Takip Et