İşçi direnişlerinde yanan meşaleler gençliğin yolunu aydınlatıyor
Ülkede artan baskı ve yasaklar yalnızca tekil eylemler olarak değil, sendikal faaliyete ve işçilerin ekmek mücadelesine dönük organize bir saldırı olarak okunmalıdır.

Fotoğraf: Kazım Kızıl
Deniz GÖKMEN
İzmir
Ülkenin dört bir yanında işçilerin grev ve direnişleri sürüyor. Çayırhan’dan Metal İşçilerine kadar uzanan halkaya son süreçte Antep Başpınar OSB’de çalışan tekstil işçileri eklendi. İktidarın uyguladığı ekonomi politikalarının, %30’luk asgari ücret zammıyla beraber patronların lehine olduğu açıkça görülmüştü. İktidar, ekonomik krizin yükünü; işçi, emekçi ve gençlik kesimlerinin sırtına yüklemeye çalışıyor. Ama bunun karşısında işçi ve emekçilerin mücadeleleri bizlere yol gösteriyor. Bu örneklerin en yakını, en çetinlerinden birisi de diyebiliriz, Başpınar’da BİRTEK-SEN öncülüğünde direnen tekstil işçileri oldu.
Sermayenin yasakları Başpınar’da delindi!
Bu mücadelede önemli olan ve yol gösterici olan şey, nasıl örgütlenildiğidir. Başpınar’da işçiler asgari ücret zammı açıklandığından beri irili ufaklı toplantılar, buluşmalar düzenleyerek ne yapılması gerektiğini tartıştılar. Fabrikadaki işçiler için anketler düzenleyerek ne talep edeceklerini kararlaştırmaya çalıştılar. İşyerlerinde birlikler ve komiteler kuran işçiler; bu komitelerle birlikte BİRTEK-SEN ile bir işçi kurultayı düzenledi, talepler ve mücadele biçimi burada kararlaştırıldı. İşçilerin ortaklaşan talepleri, farklı işyerlerinden de mücadeleye gelen destekle binlerce işçi patronlar karşısında bir araya gelebildi. BİRTEK-SEN öncülüğünde süren direnişlerden birisi de AKP Milletvekili İrfan Çelikaslan’ın fabrikasındaydı. İnsanca bir ücret ve çalışma koşulları mücadelesinde en çetin geçen yerlerden birisi orası oldu diyebiliriz. İşçilerin eylemi gittikçe yayıldı ve Başpınar’da ardı arkası gelmeyen bir mücadeleler silsilesine kısa sürede şahit olduk. Bu yayılan eylemlilikler, birleşen talepler ve işçilerin kararlı duruşu iktidarı tedirgin etmiş olacak ki hukuksuz biçimde 15 günlük valilik yasağı getirildi, ardından sendikanın genel başkanı tutuklandı. Ülkede artan baskı ve yasaklarda, gözaltılarda olduğu gibi bu tutuklama da yalnızca Mehmet Türkmen özelinde bir tutuklama değil, sendikal faaliyete, işçilerin ekmek mücadelesine dönük bir saldırı olarak okunmalıdır.
Ülkenin toplam siyasal alandaki bütün anti-demokratik uygulamalarını da burayla pekiştiriyor. Öncesinde metal işçilerinin “milli güvenlik” gerekçesiyle yasaklanan grevlerinde, yakın zamanda ise Başpınar’da insanca yaşayacak bir ücret mücadelesi veren işçilere gelen 15 günlük valilik yasağında kendini gösteriyor. İktidarının sınıfsal temelini gösteriyor.
Başpınar işçilerinin mücadelesini bu yasaklar durduramadı, bu yazının yazıldığı tarihte yasak kalktı ve işçiler yeniden eyleme geçerek Has Çuval Fabrikası’nda haklarını aldılar. Eylem yasağına rağmen birliklerini koruyan işçiler geçtiğimiz günlerde taleplerini kabul ettirdi. Benzer şekilde, Grand Halı işçileri düşük ücret dayatmalarına karşı yasaktan sonra devam ettikleri grevi kazanımla sonuçlandırdı. Bu mücadelelerin biz gençler açısından önemini görmek gerekiyor. İşçi sınıfı, Türkiye’nin irili ufaklı mücadele eden her kesiminin arasında en keskin savaşları, en öğretici mücadele deneyimlerini hayata geçiriyor. İşçiler yasaklara karşı birlikte mücadele ediyor, sabırla ilerliyor ve kazanıyor. Yabancı sermayedarlar, onların iş birlikçileri ve temsilcileri, iktidarın memnuniyetle onayladığı ekonomi programının çizdiği ‘geçinme sınırını’ delen, orayı aşan her mücadele toplam planı sekteye uğratmanın bir adımı, yoksulluk ve sömürü zincirindeki bir halkanın koparılması anlamına geliyor.
Gençliğin yolu işçi sınıfıyla kesişiyor
Türkiye gençliği; geleceğine dair planlarını ve hedeflerini gerçekleştirebilmek, yaşadığı günü iyileştirebilmek istiyorsa işçi sınıfının safında mücadele etmekten başka bir yolu bulunmuyor. Gençlik, işçi-emekçi mücadeleleriyle yalnızca dayanışmanın ötesine geçmeli, kurtuluşunun işçi mücadelesinde saklı olduğunu görebilmelidir. TÜSİAD gibi patron örgütlerinin yaptığı hukuk devleti çıkarmalarının arkasında, bir başka sermaye fraksiyonu olarak iktidarla ortaklaşılan sömürü programını görebilmek bunu daha net kılacaktır.
Emek Partisi’nin şubat ayında başlattığı “Barajsız Sendika, Yasaksız Grev, Güvenceli İş” kampanyası; başta genç işçiler olmak üzere, aynı zamanda üniversite gençliğinin de gündemine alması ve desteklemesi gereken bir kampanyadır. Bu kampanyanın talepleri, işçi sınıfının mücadelesi, ülkenin demokratikleşmesi mücadelesi açısından önemli bir yerde durmaktadır. Gençlik; kapitalist düzenin bekçilerinin, envai çeşit muhalefet partilerinin vaatleri arasında boğulmadan inisiyatif almalı, mücadeleye atılmalı ve örgütlenmelidir. Bugün hayatın her alanındaki sorunların karşısında hakların korunabilmesi, taleplerin kazanılabilmesinin yolu, Başpınar işçilerinin mücadelesinde olduğu gibi, alanlardaki birliklerini kurmakta ve güçlendirmekte yatıyor.
Evrensel'i Takip Et