“Gençliğin kürsüsü olmak” ve gençliğin kürsüsünde olmak
Gençliğin kürsüsü ancak bizler onu kullandıkça var olabilir ve bizim okunacak, okutulacak olan bir mücadelemiz var.

Fotoğraf: Pixabay
Genç Hayat 484. kez okurlarına sesleniyor.
Hep birlikte bu günlere getirdiğimiz dergimiz 18 yıldır işçi, işsiz, liseli, üniversiteli gençliğin sesi olmaya devam ediyor. Hep birlikte diyoruz çünkü Genç Hayat, sadece yayın kurulundan ibaret olmayan, hepimize ait bir dergi. Tüm Türkiye’de binlerce insan tarafından okunan, yıllar boyunca binlerce farklı yazarın sesini duyurduğu, sorunlarını ve mücadelelerini anlattığı ve onu dağıtarak mücadelesini örgütlediği bir dergi: Gençliğin kürsüsü.
Bir derginin, bir dergiye yazı yazmanın rolü ne olabilir?
Bir yazının, bir derginin mücadelede oynadığı rol ne olabilir? Çoğu zaman bu sorunun cevabına küçümseyici bakıyoruz. Yazdığımız bir mektuptan, Türkiye’deki, dünyadaki ya da liselerimizdeki, üniversitelerimizdeki, iş yerlerimizdeki bir gelişmeden bahsetmenin, tartışmanın gücünü göremiyoruz. Bunun sebebinde de gittikçe artan sosyal medya kullanımıyla beraber kısalan dikkat sürelerinden tutalım da yazdığımız yazının gerçekten birilerine, bir yerlere ulaşacağından, okunacağından ettiğimiz şüpheye kadar pek çok etmen belirleyici oluyor. Ancak Genç Hayat, bütün bunları aşmaya kendini adamış bir dergi olarak karşımıza çıkıyor. Çünkü elimizde tuttuğumuz bu derginin derdi yalnızca var olmak değil, elden ele okunmak, cümlelerin sayfalardan taşması ve mücadelemizde yer alması. Elbette yazdığımız bir yazı kendi doğalında çok fazla kişiye ulaşamayabilir veya okunmayabilir, ama bu dergiyi hem okuyan hem dağıtan yüzlerce insan bunun aksini göstermek için harekete geçiyor. Kulüpler etkinliklerinin nasıl geçtiğini değerlendirip bir sonraki etkinliklerini duyuruyor, MESEM’li bir genç işçi iş kazası tecrübesini anlatıp sesini duyurmayı umuyor, bir genç kadın üniversitesinde CİTÖK için imza kampanyası başlatabilmeyi bir dergi üzerinden tartışıyor.
Bu dergi aynı zamanda tarihsel olarak tıpkı onu sayfalarından çekip aldığımız Evrensel gibi gerçeğin sesi olmaya çalışıyor. Biliyoruz ki özellikle yaşadığımız coğrafyada her gün başka bir olay gerçekleşiyor, siyasiler çıkıp çeşitli söylemlerde bulunuyorlar, yaşadığımız yerlerde her türden saldırıya maruz bırakılıyoruz ve bunların sayısı gün geçtikçe artıyor. Bu ekonomik kriz içerisinde günden güne yoksullaşıyoruz. Bir yandan da “Dezenformasyon Yasası” adında bir yasa çıkıyor, ‘”Kriz var” demek suç sayılıyor. Böyle bir ortamda her şeye rağmen yaşadıklarımızı tüm gerçekliğiyle tarih sahnesinde sonsuza kadar var olabilmesi için, geçmişimizi yaratmak ve geleceğimize kayıtlar bırakabilmek için, şu anımızın iktidarın söylemleriyle yalanlanmasını engellemek, gerçeğin habercisi olabilmek için yazıyoruz. Tıpkı Platon’un mağara alegorisinde gölgeleri izleyerek gerçeklikten kopan insanları uyaran filozof gibi, ısrarla yazdığımız ve dağıttığımız gerçekler bizi hayatla, mücadeleyle buluşturuyor.
Mücadele aracımız: Genç Hayat
Böylece Genç Hayat yalnızca bir dergi olmaktan çıkıp yayıncılığın mücadele içerisinde, gençlerin hayatı içerisinde somut bir örgütlenme aracı olarak karşımıza çıkıyor. Bugün örgütlenme kelimesine yapılan saldırılara, terörize ve marjinalize etme çabalarına rağmen, mücadele kendi kendine büyümez diyerek adımlar atıyor. Bu dergide farklı illerden, farklı kesimlerden gençler kendi deneyimlerini ve sorunlarını ortaklaştırıyorlar. Aynı hükümetten, aynı anlayıştan, aynı sistemden kaynaklanan sorunlar hepimizin hayatlarına zuhur ediyor. Aslında Genç Hayat, bu anlamda hem sorunlarımızın hem mücadelemizin ortak olduğunu, bu mücadeleyi büyütmenin de bize bağlı olduğunu gösteriyor. “Peki nasıl mücadele edeceğim?” diye soranlara yıllar içerisinde dergimiz aracılığıyla yan yana gelmiş bir sürü genç örnek oluyor. Genç Hayat okuma grupları kuran, bu grupları sanat atölyelerine çeviren gençlerden tutalım da fakültelerinde anket yapıp dergide yayınlayan ve rektörlerini fakülte sorunlarını dikkate almaya mecbur bırakan Yıldız öğrencileri gibi birçok örnek birbirimizin yolunu aydınlatıyor. Yazdıklarımızla, yayınladıklarımızla en küçük adımları atmanın bile zorlaştığı bu atmosferde birbirimizden güç buluyoruz.
Bu yüzden de yaklaşık 18 yıldır çıkan bu dergiye sarılmak, hareket etme güçlerimizin zayıfladığı anlarda bile bu dergi üzerinden binlerce insana ulaşabileceğimizi bilerek dergiyi somut bir araç olarak kullanmak, bir yazı iki yazı demeden hem sesimizi duyurmak için çabalamak hem de diğer gençlerin hayatlarına onların yazdıkları üzerinden bakabilmek çok önemli. Yaşadıklarımız biz yazmadığımız sürece bilinmiyor, bu belki de insanlık tarihinin en ortak birikimlerinden biri. Öyleyse hatalı ya da olumlu, bulduğumuz tüm örneklerle bir yayın aracılığıyla içerisinde bulunduğumuz gidişata müdahale edebiliriz, “Arkadaşlar, bunu doğru yapıyoruz, yapmaya devam edelim” ya da “Arkadaşlar, bu eylemlilik bizi ileriye değil geriye götürür, bu yanlıştan dönelim” diyebiliriz. En nihayetinde fikirlerin tartışılabilmesi için burada gördüğümüz yazılar bir zemin hazırlıyor bizlere, okuduklarımız üzerinden tartıştıkça düşünceler berraklaşıyor.
Bu sebeple Genç Hayat’ın hangi misyonla yola çıktığı bilmek, bugün bu hedefi hep birlikte büyütebilmemiz açısından bizlere önemli bir temel kazandırıyor.
Genç Hayat büyüdükçe mücadelemiz büyüyor, mücadelemiz büyüdükçe de Genç Hayat’ın sesi duyuluyor.
Dergimiz, yazarları olmadığı sürece gerçeğin sesi; okurları olmadığı sürece de mücadele örgütü olamaz.
Gençliğin kürsüsü ancak bizler onu kullandıkça var olabilir ve bizim okunacak, okutulacak olan bir mücadelemiz var.
Evrensel'i Takip Et