Nefret politikalarına karşı dayanışmaya
“Varlığımız doğrudan suç unsuru haline getirilecek ve bu, hayatın her alanına yansıyacak.”

Fotoğraf: Mercedes Mehling/Unsplash
Bilkent Üniversitesi Renkli Düşün Kulübü
Geçtiğimiz aylarda Erdoğan, 2025 yılını “Aile Yılı” ilan etmişti. Bunun ardından Erdoğan yönetimi tarafından yapılan LGBTİ’leri hedef alan açıklamaların ardı arkası kesilmedi. “Türk Ceza Kanunu’nda ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklif Taslağı” ile LGBTİ’leri kriminalize etmeye yönelik politikalar yasal bir zemine oturtulmaya çalışılıyor. Kanun Teklif Taslağına göre halihazırda erişimi zor olan cinsiyet uyum sürecine başlamayabilme yaşı 18’den 21’e değişecek, sürece başlayabilmek için dört aşamalı bir değerlendirme sonucu üreme yeteneğinden yoksunluk ve ruh sağlığı zorunluluğu gibi buluların olduğu bir rapor gerekecek. Taslağa göre biyolojik cinsiyet ifadesi Ceza Kanunu’na eklenecek ve genel ahlaka aykırı davranışların teşviki üzerinden LGBTİ’lerin cezalandırılmasının önü açılacak. Bu kanun teklifi taslağı ve LGBTİ’lere getireceği kısıtlamalar üzerine Bilkent Renkli Düşün Kulübü ile konuştuk.
Medeni Kanun ve Ceza Kanun’una yönelik medyaya yansıyan kanun değişikliğine yönelik teklif taslağında cinsiyet uyum süreçlerinin önüne artırılan yaş sınırı, izin alınma gereksinimi engelleri ve medikal süreçlere düzeyine göre adli para ve hapis cezaları eklenmesi isteniyor. Geçtiğimiz aylarda ise hormon tedavilerine ulaşımı kısıtlayan değişikliklerle karşılaşmıştık. Bu değişikliklerin kaynağı ve etkilerini nerelerde görüyorsunuz?
Değişimin kaynağı hükümetin yıldırma politikalarında yatıyor. Kendisine karşı yükselebilecek her sesin kaynağından kurtulmak istiyorlar ve en görünür hedeflerden biri tabii ki LGBTİ+’lar oluyor. Çünkü LGBTİ+’ler yaşamak için sokağa çıkmak zorunda, dolayısıyla sokağın ve muhalefetin en güçlü hareketlerinden biri. Gençlerin ağırlıkta olduğu bu hareketi polis şiddeti ve gözaltılarla bastırarak aslında diğer vatandaşlara da bir mesaj veriyorlar: “Sokağa çıkarsan, sesini çıkarırsan sonun böyle olur.” LGBTİ+’ler yalnız kaldıkça uğradıkları şiddet görünmez ve yoğun hale geliyor.
Üniversite öğrencileri ve bir queer topluluğu olarak aynı teklif taslağında LGBTİ ifade biçimlerinin “hayasızlık” olarak nitelenmesi ve görünür kılmanın, “Doğuştan gelen biyolojik cinsiyete ve genel ahlaka” aykırı tutumların cezalandırılması yönündeki değişiklikler size nasıl yansıyacaktır? Bu gelişmelere karşı siz nasıl tutum alıyorsunuz? Diğer öğrencilerin tutum almasına yönelik neler düşünüyorsunuz?
20 Kasım Nefret Mağduru Transları Anma Günü’nde sokağa çıkan arkadaşlarımız şiddet gördü ve gözaltına alındı; aynı gün hormonlara erişim de kısıtlandı. Yaşam alanlarımıza alenen bir saldırı var. Hormonlara erişimin kısıtlanması, yeni yasa tasarısının habercilerindendi. Peki, yeni yasa uyarısı Türkiye için daha nelerin habercisi olacak? Kendi tanımlarına uymayan her kadın ve erkek kolayca hedef haline gelebilecek. Görünür bir şekilde trans olman, polis için yeterli bir sebep olabilecek. Bu zamana kadar buna gerek duymadan gösterdikleri şiddeti düşündüğümüzde, şimdi bu şiddet katlanarak artacak. Varlığımız doğrudan suç unsuru haline getirilecek ve bu, hayatın her alanına yansıyacak.
Erdoğan’ın “Aile Yılı” söylemleri ile birlikte toplumsal hayatın her alanında olduğu gibi üniversite queer topluluklarına yönelik baskıların artması ve artık ceza kapsamında nitelendirmesini, gazeteci Yıldız Tar ve demokratik mücadele kurumlarına yönelik tutuklama, gözaltı furyası bir toplam olarak size ne ifade ediyor? LGBTİ’leri kriminalize eden bu taslak karşısında mücadele olanaklarını nerede görüyorsunuz?/görüyor musunuz?
Sadece yaşayabilmeyi dilediğimiz bu coğrafyada, umutla değişmesi için çalıştığımız şeylerin her gün bize daha kötü haberlerle geri döndüğünü görmek bazen ağır geliyor. Attığımız her adımı daha fazla düşünmek, olası sonuçların hesabını yapmak zorunda kalıyoruz. Çünkü üzerinde bulunduğumuz zeminin ne kadar güvenli olduğunu bilmiyoruz, bildiğimiz şey eğer yasa geçerse kulübümüzün de bir hedef haline geleceği ve dolayısıyla kapatılma riskine karşı daha çok endişeliyiz. Ancak biliyoruz ki kurutulduğumuz yerden bin doğarız ve kapatmakla da bitmeyiz. Diğer öğrenci kulüplerinin sessiz kalmaması ve mücadeleyi hep birlikte yürütmemiz bu yüzden çok önemli.
Baskılara rağmen direnişe devam
LGBTİ+ olduğumuz için şiddete maruz kalmanın yanı sıra birçok genç gibi ekonomik şiddete de maruz kalıyoruz. Gerek yaşımız gerek Türkiye ekonomisinin durumu nedeniyle bu tabii ki aktivizm pratiklerimizi de etkiliyor. Bir yandan bu şiddet sarmalında dayanışmamız daha kıymetli bir hale geliyor. Varlığımızı yadsıyan bir devlete karşı bizim birbirimiz için orada olmamız lazım. Ally/destekçi insanların desteğinin etkisi ise daha da büyüyor. Can güvenliğimiz için sesimizi çıkarmaya korktuğumuzda, destekçi insanların bizim sesimiz olma imkânı var. Ekonomik kıskacın içinde hormonlara ulaşmak hayli zorken, ekonomik destek sağlama imkânları var. Aileleri ve çevreleriyle konuşarak üzerimize itilen bu şiddette bizi yalnız bırakmama sorumlulukları da var.
Bu zor ve endişe verici haberler ardından gücümüzün o çok özel var oluşumuzdan geldiğini unutmamamız gerek. Okulumuzda paylaşım yapabileceğimiz alanlar yaratmaya çalışacağız. Bilkent kuir komünitemiz bugünler için var, gerek kampüs dışı gerek kampüs içindeki yönetime karşı öfkemizi ve endişelerimizi konuşmalı, özne olmasak bile bu endişelere ses vermeli ve dayanışarak yarınları planlamalıyız. Kuir olun ya da olmayın hepimiz için felaket sonuçları olacak yeni yasa tasarısı hakkında ne yapabileceğimizi konuşmak için bir etkinlik düzenleyeceğiz, hepinizi birlikte direnmeye davet ediyoruz çünkü öğrenci kulüpleri olarak birlikte oldukça güçlüyüz. Üzerimize çullanan baskılara rağmen direnişe devam çünkü kurtuluş yok tek başına!
Evrensel'i Takip Et