Savunma sanayisi her yerde. Gençler ne düşünüyor?
Erdoğan’ın pilot gözlükleriyle yaptığı kampanyasında, milli beka söylemlerinde, Bayraktar’ın Forbes 2000’e girdiği haberinde ve üniversitelerin her köşesinde kariyer fuarlarında…

Arşiv | Fotoğraf: ABD Deniz Kuvvetleri
Bilkent Üniversitesi Mühendislik öğrencileri
Geçtiğimiz hafta mühendislik öğrencileri olarak savunma sanayisinin hayatımızda kendisine nasıl yer bulduğunu ve bizim savunma sanayisine olan tutumumuzu tartışmak üzere bir araya geldik. Toplumsal ve ekonomik olarak üretimin ve mühendislik öğrencilerinin çoğunluğunun geleceğini şekillendiren savunma alanını birlikte değerlendirdik.
Savunma sanayisi istihdamı 100 binin üzerinde
Türkiye’de direkt olarak savunma sanayii bünyesinde çalışan nüfus 100 bin’i aşıp 10 yıl içerisinde hacmini 3’e katlamış, savunma sanayii ile ilişkili sektörlerde üretim yapan firmaların da sayısı artıyor. Sektör, 2024 yılının tamamında Türkiye’nin ihracatının yaklaşık %2,5’unu oluşturdu ve Türkiye, savunma ve havacılık sektöründe dünya 11. ihracatçısı.
Öğrencilerin bir kesimi için savaş makinelerinin üretiminde çalışmayı etik bulmuyor, bazıları ise milli savunmanın tehditlere karşı koruma sağladığını ve güçlü bir ülke olmanın yolunu açtığını düşünüyor.
Savunma sanayisi iş hayatı dışında da Erdoğan’ın pilot gözlükleri ve ceketiyle yaptığı seçim kampanyasında, milli beka ve terörü bitirme söylemlerinde, vergi rekortmeni Bayraktar’ın Forbes 2000’e girdiği haberinde ve üniversitelerin her köşesinde kariyer fuarlarında karşımıza çıkıyor. Bu propaganda, savunmanın sektörünün ihracattaki payından ziyade Türkiye’nin “ihtiyaçlarını” karşılamasıyla yaygınlaşıyor; Suriye, Irak ve bölgedeki sayısız operasyon ve savaşlarıyla tek adam iktidarının doğal gaz, petrol hatları üzerinden çıkarlarının peşinde üretim yapıyor. Bu üretimin ardında ise vatandaştan alınan Savunma Sanayii Destekleme Fonu, savunma şirketlerinin “affedilen” vergileri ve diğer devlet yatırımları bulunuyor. Savunma sanayisinin milli çıkarlar, beka vb. söylemler ile muhteşem uyumlu gelişimin izlerini kolaylıkla bulabiliyoruz.
Toplumsal üretimin yoğunlaştığı bir endüstri olan savunma sektörü, savaş araçları üretiyor. Emeğimizin ürünü İHA ve SİHA’lar oldukça, bunları üreten ve mühendisler ve işçiler olarak, bu araçların gerçek yüzünü göremiyoruz. Çünkü çevremizdeki dünyayı anlayışımız, emeğimizi neye vakfettiğimizle oldukça ilgili. Toplumsal hayatımız üzerinde söz sahibi olmadığımız üretim ilişkileriyle şekillendikçe savaş aygıtlarının gerçek işlevlerini düşünmemek, bu üretimi olumlamak da bize düşüyor.
Dünya değişiyor, üretimimiz de değişecek mi?
Savunma sektörü uzun bir süredir her yıl büyüyor. Bu, savunma sektörünün çıktısı olan, üretime dönüşü asla olmayan savaş araçlarının üretim hacmi ve onlara ulusal olarak harcadığımız kaynakların da büyüdüğü anlamına geliyor. Savunma sanayine ayrılan bütçe; beslenme, sağlık, barınma, eğitim gibi temel gereksinimlerin giderilmesini zorlaştırmakta. ABD, normal sağlık harcamaları bir kenara, savaş sonrası üretime dönemeyecek derecede engelli hâle gelen askerlerinin bile sağlık giderlerini karşılamıyor. Artık Ankara’nın düz arazilerini tarlalar, fabrikalar ve diğer yatırımlar yerine savunma şirketlerinin devasa kampüsleri kaplıyor.
Bugün Ukrayna’ya, vb. savaş coğrafyalarına SİHA satılabildiği gibi sektör oldukça kârlı. Hatta bu araçlar Suriye’de emperyalist çıkarlar peşinde koşmak için de kullanabiliyor. Ama peki yarın ne olacak? Bayraktar SİHA’ların ilk üretiminden bugüne erken kâr oranlarını görüp yatırımların artması, üretimin büyüdükçe otomasyonundaki artış, istihdamın üretim boyutuna kıyasla düşüşü ve sonuç olarak azalan kâr oranları görmek olası. Örneğin vekalet savaşlarının sonlandığı; Amerika, Rusya ve Çin gibi güçlerin doğrudan karşı karşıya geldiği koşullar sıcak çatışmaları azaltarak savunma sektörünün kârlılığını azaltıyor.
Artık Türkiye’nin yanında yer alan bir Suriye ve Öcalan’ın açıklamaları ile kendini feshetme kararı alan bir PKK var. Bu gelişmelerin savunma yatırımlarında herhangi bir azalmaya veya üretimde küçülmeye yol açmayacağı açık bir gerçek. Mantık, sermayenin asıl ihtiyaçları ve çalışma seyri uyuşmuyor, uyuşmayacaktır. Çünkü sermayenin kısa dönemde kâr etme eğilimi, savunma sanayisinin bu denli büyütülmesi için yeterli bir motivasyon.
Savaş endüstrisi çözümsüz bir krizin altyapısını da oluşturuyor ve bizi kendi kendini yok edecek bir dünyaya sürüklüyor. Bu durumdaysa kapitalizmin içsel çelişkilerini tespit etmek yetersiz kalıyor. Bu koşulda, mücadele etmek bir zorunluluk. Bilimden yana, kendimizi bulabileceğimiz bir dünya mümkün. Bu dünyanın inşasıysa bizim elimizde.
Evrensel'i Takip Et