İktidarın kadınlara saldırıları ve saldırılarının amacı
Göğüslediğimiz saldırıların hepsinin ortak amacı bize saldıran sistemin devamlılığını sağlamak. Buna karşı birlikteliğimizle her günü bir mücadele günü haline getirmek gerek.

Görsel: Midjourney
Nazlıcan
Sincan/Ankara
Kadınlar Günü yaklaşırken iktidarın kalesi olarak nitelendirilen Sincan’da tüm ülkede kadınlarla ortak yaşadığımız sorunları daha ağır koşullarda deneyimliyoruz.
Ailedeki varlığımız bizi ezen sistemi devam ettirmek üzerine
Sınava hazırlanan kadınlardan bu süreçte bile evde sürekli hizmet bekleyen erkeklerin olması, ev içindeki tüm işlerin gün boyu okulda ya da dershanede ders çalıştıktan sonra bize yıkılması uğradığımız baskının yanında bir ekstra haline geliyor. Ancak kavga ederek arkadaşlarımızla buluşma imkânı bulmak, hava karardığı an evin içinde olma zorunluluğu, bize ait olan vücudumuzda yapmak istediğimiz en ufak değişikliğin bile ayıplanması (piercing vb.), üniversiteyi şehir dışında okumanın hayal olması gibi örnekler verilebilir. Hatta bazı arkadaşlarımızın “okumasan olmaz mı, evde dursan senin için daha iyi olur. Okuyup ne yapacaksın” gibi söylemlerle ailesi tarafından eğitim hayatının direkt tehlikeye sokulması, giydiğimiz kıyafetlerde en ufak bir açıklık olmasının bile hakaretlere maruz kalmamıza yetmesi üstümüzde uygulanan baskıya dair örnekleri genişletebilir. Tüm bu sorunları yaşarken dışarıda birkaç saat geçirdiğimizde de sokakların bizim için aşırı güvensiz olması, arkadaşımızla buluşmak, arkadaşlarımız ile konuşmak için haftalık harçlığımızın belki de tamamını kahveye vermek, dışarıda olduğumuz tüm süreçte evde nasıl hesap vereceğini düşünmek “en azından dışarıda biraz olsun nefes alabiliyorum” demek yerine bizi boğuyor. İktidar hayatımızı abimiz, babamız; hepimiz sömürülmeye devam etsin diye dizayn etmeye çalışıyor.
Aile yılı da bu saldırıların en yüksek biçimi olarak karşımıza çıkıyor. Eğitim hayatımızdan sosyal yaşantımıza kadar tüm kararları hep başkalarının vermesi, tüm ülkede olduğu gibi, iktidar politikalarının en karşılık bulduğu yerlerden biri olan Sincan’da bunlara maruz kalmamız ve bu politikaların etkisini çoğunlukla ailemiz üzerinden görmemiz şaşırtıcı değil. Çünkü iktidar ihtiyacı olduğu tüm politikaları aile aracılığıyla sağladığı tüm bu baskı yöntemi ile sağlar ve bizi emellerine alet etmeye devam eder.
Bu baskılardan kurtuluş nerede?
Tüm bu yaşadığımız şeylere karşı 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nde beraber olup, yaşanılır, eşit ve özgür bir dünya için taleplerimizi yükseltmek ve bu taleplerimizi beraber yükseltirken bu sesi daha da gür çıkarmak için tüm arkadaşlarımızı buna ikna etmemiz gerekiyor. Kurtuluş için verdiğimiz mücadelemizde sadece 8 Mart ile sınırlı kalmaması, hayatımızın her alanında birlik olmak, birlikteliğimizi güçlendirmek için bizi bir araya getirecek etkinlikler ve buluşmalar yapmak haklarımızı kazanmak için gerekli. 8 Mart’ın coşkusunu ısrarlı ve sürekli olarak her alana taşımak, özgürlük mücadelesini tek bir gün ile sınırlandırmamak bize yaşanılacak bir dünyaya biraz daha yaklaştıracaktır.
Evrensel'i Takip Et