7 Mart 2025 01:33
/
Güncelleme: 01:36

Faşizmin çanları Almanya’da tekrardan çalıyor!

Göçmen karşıtı politikalarda mutabakata varan muhafazakârlar ve Musk’ı arkalarına alan faşistler, Avrupa siyasetinin yeniden kutuplaşmasını amaçlıyor.

Faşizmin çanları Almanya’da tekrardan çalıyor!

Fotoğraf: Unsplash

Aybora SAĞLAM

Anadolu Üniversitesi

“Faşizm, kitlelerin en acil ihtiyaçlarına ve taleplerine demagojik bir şekilde hitap ettiği için kitleleri kendine çekebilmektedir. Faşizm yalnızca kitlelerin derinliklerine kök salmış önyargıları alevlendirmekle kalmıyor, aynı zamanda kitlelerin daha iyi duygularından, adalet duygularından da yararlanıyor.”

- Georgi Dimitrov

Hitler faşizminin üzerinden 80 yıl geçmesine rağmen, söylenen bu sözler güncelliğini hâlâ koruyor. 27 Ocak’ta saatler tam 12.00’yi gösterdiğinde Kızıl Ordu’nun Nazi Almanyası’nın en büyük toplama kampı olan Auschwitz’i özgürleştirmesi, vahşice katledilen 1,1 milyon insan ve Holokost kurbanları Alman halkı tarafından anıldı. Anma sırasında hiçbir insanın bir kez daha siyasi görüşünden, inancından, etnik kimliğinden, ten renginden dolayı katledilmediği bir Almanya ve Dünya temennilerde bulunulup faşist barbarlık lanetlendi. Anmanın ardından sadece iki saat sonra ise sanki hiçbir şey söylenilmemiş gibi, göçmenlere ve mültecilere karşı nefret söylemleri yığılarak, İkinci Dünya Savaşı’nın sonundan beri izlenen “Irkçılarla birlikte hareket etmeme” politikası sarsıldı. Geçtiğimiz hafta Almanya’da yapılan erken seçimlerle CDU birinci parti konumuna gelirken, AfD oyların beşte birini alarak Bundestag’da 152 milletvekiliyle İkinci Dünya Savaşı öncesinden beri Almanya’da ikinci parti konumuna gelen ilk aşırı sağ parti oldu.

Aşırı sağın yükselişinin arka perdesi

6 Kasım’da koalisyon hükümetinin dağılmasıyla beraber başlayan erken seçim kampanyasının odak konusu göçmenler ve mülteciler oldu. Gerek hükümet gerek çoğu muhalefet partileri olsun, “yasa dışı göçle mücadele” adı altında yürüttükleri propaganda çalışmalarıyla ülkenin temel sorunlarını arka plana attılar. Magdeburg, Aschaffenburg ve Münih’te gerçekleşen terör olaylarının bu durumda payı yüksek oldu elbette, bu olaylar halkı önemli ölçüde tahrik etti. Olayların etkisiyle mecliste grubu olan partiler, göç ve mülteciler konusunda birbirleriyle yarıştı. CDU lideri Friedrich Merz, bu süreçte AB yasalarına aykırı olmasına rağmen, beş maddelik bir plan tasarladı. Bu planda; Almanya sınırlarında sürekli kontrollerin başlatılması, geçerli bir kimlik belgesi olmadan Almanya’ya giriş yapan mültecilerin derhal sınır dışı edilmesi, sınır dışı kararı verilen bireylerin hapse atılması, sınır dışı merkezlerin kurulması ve ülkeyi terk etmesi gereken suçlular ve tehlikeli göçmenlerin kendi istekleri doğrultusunda ülkelerine dönene veya sınır dışı edilene kadar “süresiz hapiste tutulması” yer aldı. Bu maddelerin meclisten geçmesi için açıktan açığa AfD ile iş birliği yapan CDU, “güvenlik duvarı”nda (Braunmauer) ilk deliği açtı. Öte yandan mülteciler ve göçmenler seçimin odak konusu olmasına rağmen, AfD’nin oylarının çoğu mültecilerin önemli ölçüde daha az yoğunlaştığı doğudaki eyaletlerinden geldi. Bunun temeli, toprağın sosyalist pratikten kalma kolektivizasyon sonrası büyük toprak sahiplerinin elinde tekelleşmesinden, AfD’nin bu kesimleri temsil etmesinden kaynaklanmaktadır. Rusya-Ukrayna savaşının ardından doğal gaz fiyatlarındaki artış ve ekonomik daralma ile beraber nüfuz kaydeden AB sanayi-ticaret burjuvazisi feragat edilmesi gereken sosyal hakları listeye dökmüştü. Alman hükümetinin “tasarruf önlemleri” ile tarımsal dizel sübvansiyonunu kaldırmak istemesi ve “Yeşil Enerji” politikalarının mali yükünden duyulan endişeler üzerine çiftçiler 2023-2024’te traktörleriyle sokaklara dökülmüştü. Kötüleşen ekonomik durum sonrası AfD’nin topladığı destek de tarımın ve genel anlamda toprak mülkiyetinin, iktisadi açıdan kırsal kesimler için hayati bir öneme sahip olmasındandır.

Küresel rekabetin de etkisiyle Avrupa’daki, özellikle otomobil sektöründe, “aşırı üretim krizi” kendisini en bariz şekliyle Volkswagen’in küçülme tercihiyle gösterdi. Avrupa sanayisinin daha büyük bir kısmının derinleşen krizden etkilenmesi oldukça olası. Ayrıca Trump’ın AB ürünlerine getireceği gümrük vergisiyle krizin hızı daha da artacak.

Almanya seçimlerine Elon Musk’ın X platformuyla gerçekleştirdiği müdahalenin de yaşanan ekonomik durgunluktan bağımsız olarak değerlendirilmemesi gerekiyor. Seçimlerden önce AfD’ye verilen desteklerin siyasette kutuplaşmayı amaçladığı açıktır. Büyümenin garanti altına alınması için daha fazla sömürünün önünün açılması, burjuvaziden alınan vergilerin düşürülmesi, Rusya ile ilişkilerin normalleştirilerek ucuz enerji arzının sağlanması sadece Amerikan sermayesinin gündeminde değil.

Nüfuzunu sağlamlaştırmak isteyen Amerikan emperyalizmi; CDU gibi AB entegrasyonu yanlısı merkez sağ partilere ziyade, AfD gibi AB’ye karşı şüpheci tutumlar sergileyen partilere doğal bir müttefik oluyor. Musk’ın AfD’ye destek yazısının yayımlandığı Welt am Sonntag gazetesi, Axel Springer SE tekeline bağlı birçok yayın organından birisidir. Almanya’nın en çok satan gazetesi Bild’i de içinde barındırıyor. Musk’ın destek çağrısının bu sermaye grubu tarafından yayımlanması tesadüf değildir. Bu bağlamda, Avrupa genelinde de aşırı sağ güç kazanıyor. Fransa, İtalya, Hollanda ve Avusturya’da birinci parti konumundayken, Almanya’da ikinci, İngiltere’de üçüncü parti durumundalar. Bunun da etkisiyle göçmen ve mültecilere yönelik uygulamalar sertleşti, temel hak ve özgürlükler kısıtlandı. 14 Mayıs’ta yürürlüğe giren Avrupa Ortak Sığınma Sistemi, AB’ye iltica başvurusu yapmayı neredeyse imkânsız hale getirdi.

Geçmişten günümüze faşizme karşı mücadele

Gerici rejimler, tarih boyunca her zaman muhafazakârların faşizmi diğer alternatiflere tercih etmesiyle kuruldu. 1920’lerin Almanya’sında ekonomik-sosyal sorunların derinleştiği ve siyasi kutuplaşmanın arttığı bir ortamda muhafazakârlar, yerel ölçekten başlayarak komünistlere ve sosyal demokratlara karşı müttefik oldular. Günümüzde ise mülteci karşıtlığı üzerinden başlayan Merz-AfD ortaklığı sınıf mücadelesinde yeni bir döneme işaret ediyor. Almanya’nın kentlerinde gençlerin katılımcıların çoğunluğunu oluşturduğu kitlesel eylemler sonrasında, aşırı sağ tehdidine karşı Sol Parti (Die Linke) oyunu %8,8’e yükselterek meclise girdi. Seçim döneminde gençler sadece eylemlere katılmakla yetinmediler, bizzat Sol Parti’nin seçim kampanyasında aktif rol aldılar. Bu yükseliş; sadece göç ve mültecilerin değil, sosyal problemlerin de öne çıkarılmasıyla oldu.

Ancak Sol Parti’nin bir çözüm olarak algılanmasına karşı burada özellikle İsrail-Filistin savaşında emperyalizme yedeklenen tutumlarına değinmek gerekiyor. Her ne kadar göç olgusu üzerinden tatmin edici bir alternatif gibi gözükseler de gerçek anlamda antiemperyalist ve antifaşist bir tutumu asla yansıtamamaktadırlar. AB emperyalizminin çıkarlarından soyutlanamayacak bir hareket olan Die Linke, Filistin’deki kurtuluş mücadelesini “antisemitizm” olarak nitelendirmiş ve İsrail devletiyle dayanışma içerisinde olduğunu belirtmiştir. Almanya’da ekonomik-sosyal problemleri merkezine alan, antiemperyalist ve antifaşist bir kitlesel direniş hattının örülmesi gerekiyor. Ancak tarihsel bilinci de arkasına alabilen bir hareket faşizmin yükselişini bir kez daha tarihin çöplüğüne gönderecektir.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Tüm memleket parsel parsel

Tüm memleket parsel parsel

Ülkenin başkentindeki Çayırhan Madeni ve Termik Santrali, dün haraç mezat satıldı. Maden sahaları, termik santral ve neredeyse Nallıhan’ın tamamı büyüklüğünde bir toprak, santralin tek yıllık geliri olan 20 milyar TL’ye gitti. Aynı gün Resmi Gazete’de Erdoğan imzasıyla 300 bin metrekareden fazla kamu arazisi bedelsiz olarak sermayeye tahsis edildi.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
İktidar yoksullaştırdığı halkın imdadına yetişen kent lokantalarından rahatsız. Kent lokantasını öven Vedat Milor’a soruşturma açıldı.

Evrensel'i Takip Et