Yaşamanın şairi: Gülten Akın
Gülten Akın, yalnızlığından çıkan yolculuğunda kalıplardan, şekillerden taşan bir zihne bürünüyor. Farkındalığını ve isyanını yansıtıyor şiirlerine.

Fotoğraf: Wikipedia/Hürriyet Arşivi
Merve ÜNSAL
Yıldız Teknik Üniversitesi
“Şiir insanla insan, insanla dünya arasındakini seçerek bir başka düzleme aktarır. Ve yeniden kurar. Bir özel dil olmakla birlikte şiir bir iletişim aracıdır. Nesnel dayanağı olan coşkulu bir söylemdir. Kimi kez doğru giden bir oktur. Yeniden düzenlenmesi gereken yaşama, dünyaya usla karşı çıkıştır. Başkaldırıdır.”
Geçtiğimiz aylarda doğum gününü kutladığımız, kalbimizin en derinliklerine dokunan ve kadın mücadelesinde önemli yere sahip bir kadını, Gülten Akın’ı, 8 Mart'a yaklaşırken anmak ve anlatmak istiyorum dilim döndüğünce. Kendisiyle lise yıllarımda tanışmıştım. Her ne kadar bunun geç olduğunu düşünüp pişmanlık duysam da benim tam ihtiyacım olduğu anda çıkmıştı karşıma. Hem şiiri sevmem hem de kendimi anlamam ve ifade etmem için elimden kuvvetlice tutan şiirleriyle kalbimde kalıcı bir yer edindi. Kısaca hayatından bahsederek başlamak istiyorum aslında. Yaşamını tüm şeffaflığıyla şiirlerine yansıttığını daha net anlamamızı sağlamanın yanında bizden biriliğini de kolayca görebiliriz böylelikle.
Başkaldırıya dönüşmüş bir şiir tutkusu
Akın, Yozgat’ta dede himayesi altındaki kalabalık bir ailede çocukluğunu geçirmiş. Doğaya olan bağını bu yaşlarda kazandığını ve pekiştirdiğini söyleyen şair; babasının tayiniyle Ankara’ya yerleştiğindeyse çektiği yalnızlık ve yabancılık hissiyle boğuşmuş, ülkenin güncel durumunun da etkisiyle yaşadığı bunalımları şiirleriyle dile getirmeye başlamış. Eğitimini tamamladıktan sonra hem öğretmenlik hem avukatlık yaparak hayatına devam etmiş, eşinin işi sebebiyleyse sık sık yer değiştirmek durumunda kalmış. Vefatına kadar sürecek olan şiir tutkusu başlangıçta yalnızlık ve kadın temalıyken zamanla bu toplum ve kadına; isyana, başkaldırıya dönüşmüş.
Tanıdık duygularla karşılanıyoruz
Yolunun başından bu yana aslında bize çok tanıdık olan bu duyguları bir de eşsiz yeteneğiyle birleştirince kendisine hayran kalmamak çok zor. Yalnızlık ve endişelerle başlayan büyüme süreci, şiirlerinde kendimizi bulmamızın en temel sebeplerinden biri. Birçoğumuz gibi vaktiyle tek başınalığın çözümünü göremeyen, baskılar altında ezilmiş bir kadın. Toplumun ve çevresinin etkisiyle zihnine zorla oturtulan kalıplara sığamıyor ve de kendini bu yolculukta tek sanıyor. Bunun izlerini şiirlerinde tüm samimiyetiyle görebiliyoruz. Ve belki de korkutucu gerçekliğiyle…
Kalıplardan ve şekillerden taşan bir zihin
Çektiği zorlukları dile getirerek aslında birçoğumuza ışık olduğunun muhtemelen farkında olmadan devam ediyor şiirlerine. Bu sefer görebiliyoruz yalnızlığı aşmakta olduğunu. Yeni şeyler deniyor, kalıplardan, şekillerden taşan bir zihne bürünüyor. Farkındalığını ve isyanını yansıtıyor şiirlerine. Kadının eve hapsoluşundan bahsediyor, bunu ne kadar sevmediğinden. Bıkıyor uzun saçlarından, cesaret alıp kestiğini anlatıyor. Annelerimizin, teyzelerimizin, halalarımızın kaderinden bahsediyor “Perişan bir melek gibi yaşadı, öldü; hayattan çok alacağı vardı da sitemkâr bile değildi Tanrısına” diyerek. Ve Deli Kızın Türküsü’nü yazıyor çünkü artık kendisi de biliyor tutkulu olmanın, sevmenin, sevilmenin ve hatta yaşamaya devam etmenin isyan olduğunu.
Yalnızlığın eşiğinden değişim
Hayatı boyunca birçok dernekle, örgütle ve mücadeleyle iç içe oluyor şairimiz. Bize bıraktığı bu güzel mirasla yetinmeden devam ediyor çabalamaya. Hayatıyla sanatını birbirinden ayrı görmediğinden yine şiirlerinde bunlara kolayca rastlayabiliyoruz. Kadının toplumla olan ilişkisini, hayatı boyunca edindiği tecrübelere de dayanarak daha güçlü ve temelli ifade etmeye başlıyor. Bu da aslında toplumcu diyebileceğimiz bir yola girmiş olduğu anlamına geliyor. Şiiri de kendisi gibi kalıpsız olduğu için toplumcu demek doğru olmaz belki fakat yaşadığı dönemden günümüze devam eden birçok sorunu dile getiriyor ve isyanını açıkça gözler önüne seriyor.
Yalnızlığından çıkan yolculuğu yalnız bırakmamak üzerine evrilen, hayatının ve değişiminin çoğu anında kendimizi bulduğumuz Gülten Akın’ı sevgiyle anıyorum. Bu yazının henüz yolu kesişmeyenler için bir aracı olmasını umuyor ve yazımı şiiriyle sonlandırmak istiyorum.
SUSMA
kadın görünmüyor, iki yanda da yok
balkonda, verandada, hayır yok
kapatmış kendini yalnızlığıyla
şezlong kitap gözlük
orada öylecene
sustu kaldı, geriye geriye çekilerek
biliyor
Her konuşma bir şeyi değiştirir hayatımızda
Evrensel'i Takip Et