8 Mart 2025 15:30

Doç. Dr. Vahap Coşkun süreci değerlendirdi: ‘Güven artırıcı adımlar atılırsa kaygılar azalır’

Sürecin Türkiye açısından tarihi bir fırsat olduğuna dikkat çeken Doç. Dr. Vahap Coşkun, toplumun önemli bir kesiminin sürecin yürütülmesine onay verdiğini söyledi.

Elif Ekin Saltık
[email protected]


PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın örgütün silah bırakması, kendini feshetmesi çağrısı ardından PKK’den ateşkes ve Kongrenin toplanması açıklaması gelirken Öcalan’ın mesajına ve sürece yönelik değerlendirmeler devam ediyor. Kamuoyu her ne kadar süreci MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin DEM Parti’lilerin elini sıkmasıyla ekim ayında başlattığını düşünse de mesajla birlikte sürecin çok daha öncesinde başladığı da netlik kazanan konulardan biri.

Mesajın üzerinden henüz 10 gün geçmişken, bundan sonrasının nasıl ilerleyeceği, kabuller ve itirazlar önemli gündemler arasında. Tüm bu gündemleri Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Vahap Coşkun’la konuştuk. Sürecin Türkiye açısından tarihi bir fırsat olduğuna dikkat çeken Coşkun, toplumun önemli bir kesiminin sürecin yürütülmesine onay verdiği değerlendirmesini yaptı. “Silahın ortadan kalkması bütün toplum kesimleri için yeni bir sayfanın açılması anlamına gelir” diyen Coşkun “Güven artırıcı adımlar kaygıları azaltır” vurgusu yaptı.

Öcalan’ın PKK’ye silah bırakma ve kendini feshetme çağrısı, PKK’den gelen karşılık, iktidar kanadının söyledikleri ve yaşanan tüm gelişmeler. Öncelikle bütün bu gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?

Evet, tarihi bir gelişme bu. Çünkü PKK 40 yıldır silahlı mücadeleyi yürütüyor ve silahlı mücadeleyi yürüten örgütün lideri örgütünün artık bir işlevinin kalmadığını, mücadele yönteminin herhangi bir sonuç almaya elverişli olmadığını ve dolayısıyla örgütün kendisini feshetmesi gerektiğini ifade ediyor. Bu önemli bir unsur. Eğer Öcalan PKK’nin kendine itiraz edeceğine dair bir şüphe duysaydı bu açıklıkta bir çağrıda bulunmazdı. Bu demektir ki PKK ile Öcalan arasında örgütün tasfiyesi noktasında bir mutabakat var ve bu mutabakat artık kendini açığa çıkarttı.

Çağrının tarihi olmasının hem Kürt siyaseti hem de Türkiye siyaseti açısından belli yönleri var. Eğer silah bırakma tam anlamıyla gerçekleşirse, bu Kürt siyasetinin önünde yeni fırsat kapılarının açılması anlamına gelir. Kürt siyasetinin normalleşmesi, meşrulaşması, güçlenmesi, iktidar denklemi içerisinde kendine bir yer bulması için fırsat kapılarının açılması, diğer taraftan da Türkiye siyasetinin silahın etrafında dönen kamplaşmalardan kurtulması anlamına gelir. Çünkü neredeyse 40 yıldır siyaset PKK’nin silahının etrafında bir nevi örgütleniyor. Partiler ona göre pozisyon belirliyorlar, ona göre propagandalarını sürdürüyorlar, ona göre karşılıklarını veya ittifaklarını şekillendiriyorlar. Bundan sonraki mücadele hiç kuşkusuz siyasal alanda yürüyecek. Kürt meselesi salt bir silah meselesi değil ancak Kürt meselesinin en önemli konularından biri. Bu ortadan kalktığında siyasal alanın genişlemesi söz konusu olacak. Bundan sonraki bütün talepler için siyasal alanda daha güçlü bir mücadele yürütülmesi gerekecek.

Bir taraftan da tepkiler, tartışmalar var. Sokağa çıktığımızda halkın hâlâ belli oranda sürece temkinli yaklaştığını söyleyebiliriz, sonuçta bir 2013-2015 çözüm süreci deneyimi var. Kayyımlar, baskılar, gözaltı ve tutuklamalar da devam ediyor. Akademik alanda da kimi tartışmalar yürüyor…

Normalde bir süreç yürütüldüğünde buna birtakım demokratik adımların da eşlik etmesi beklenir, 2013-2015 böyleydi. Bir taraftan silahsızlandırmayı, bir taraftan da demokratikleşmeyi sağlamayı amaçlayan bir süreçti. Ama o süreç başarılı olmadı. Şimdi farklı bir süreç tasarımıyla karşı karşıyayız. Her şeyin önüne silah bırakmayı koyan bir yaklaşım bu. Atılacak birtakım adımların ondan sonra gündeme gelmesi gibi bir durumdan bahsediyoruz. Tarafların bu sürecin konseptine dair bir mutabakatların olduğunu söylemek de mümkün. Eğer böyle bir mutabakat olmasaydı kayyum atamaları ya da HDP operasyonu gibi geniş operasyonların sürecin yürütülmesini imkansız kılması gerekirdi. Demek ki tarafların buna atfettikleri anlam çok daha büyük ve bu konudaki birtakım olumsuzlukları absorbe edebilme kapasitesine sahipler. Tepkileri birkaç açıdan ele alınması gerekir. Genel halk açısından değerlendirdiğimizde, gelinen noktanın halkın istediği, beklediği bir nokta olduğu kanaatindeyim. Çünkü Kürtlerin çok büyük bir kısmı için silah artık herhangi bir mücadele yöntemi olmayı ifade etmiyor, siyasetin önünde bir seçenek değil. Eğer bu silah bırakma tam anlamıyla gerçekleşecekse kamuoyunun beklentileriyle örtüşen bir durumdan söz edebiliriz. HDP veya PKK tabanından bahsedersek orada kaygıların daha yüksek olduğunu görüyoruz. Bu iki sebepten kaynaklanıyor. Biri 2013-2015 çözüm sürecinin bitmesinden sonra yaşananlar. 2015’ten 2025’e kadar olan süreçte insanlar çok ağır bir bedel ödedi. Dolayısıyla eğer bu süreç de bir şekilde ilerlemezse benzer bir akıbetin kendilerini bekleyebileceğine dair bir kanaat var. Eğer süreç daha somuta bürünürse bu kaygıların giderek izole olacağını söyleyebiliriz. Bir diğeri özellikle PKK tabanında bir kırıklık var. Bu kırıklığı sebeplerinden bir tanesi de Öcalan’ın metninde Kürtlere yönelik herhangi bir talepten bahsetmemesi, tamamıyla genel bir demokratikleşme ve hukukileşme sürecinden söz etmesi. Dolayısıyla bu bir kırıklığa sebebiyet vermiş olabilir. Bunu da belki sürecin kendi mantığı içerisinde değerlendirmek lazım. Taraflar farklı kamuoylarına konuşuyorlar ve bu farklı kamuoylarının hassasiyetlerini dikkate alarak, psikolojilerini hazırlayarak sürecin daha sağlam bir zemine oturacağını düşünüyor olabilirler. Bu tereddütlerin de zaman içerisinde giderilebileceğini düşünüyorum.

‘Silahların sona ermesi muhalefete de yarayacak’

Sosyal medyada veya kanaat önderlerine veya akademiye baktığınızda orada eleştirilerin dozu daha da yüksek, bir belirsizliğe dikkat çekiliyor ve bu belirsizlikten ötürü sürecin 2013-2015 gibi bir başarısızlıkla neticelenmesinin ihtimalinin yüksek olduğu söyleniyor. Örneğin muhalefet kanadından gelen tepkilerin bir kısmı iktidar ile yakından ilintili. Bu sürecin iktidara yarayacağından hesapla iktidar karşıtlığını bir nevi süreç karşıtlığına yönelten bir tavır da var. Bu tamamıyla yanlış bir okuma. Silahların sona erdirilmesi, siyaset alanının geliştirilmesi muhalefete de yarayacak bir durum. İş muhalefetin bunu örgütleyebilecek bir siyasal performans ortaya koymasında. Özellikle ulusalcı kesimlerde ise henüz tartışma konusu olmayan hususlar bir nevi gündeme getiriliyor. Örneğin Anayasa’da Türklük tanımının değişeceği, ilk dört maddeye dokunulacağı, yerel yönetimlere çok ciddi yetkiler aktarılarak bir tür özerklik inşa edileceği gibi sözler üzerinden sürece karşılıklı inşa ediliyor. Bir kere bunlar henüz süreçte konuşulan konular değil. İkincisi, bu konular nihayetinde konuşulabilir de.

‘Sürecin başarısı AK Parti’nin gücünü artırabilir’

Bir de iktidar açısından bakacak olursak süreç iktidara ne gibi fırsatlar sunar?

Eğer başarılı bir şekilde sonuçlanırsa bu süreç, iktidara birtakım imkanlar yaratabilir. Biliyorsunuz AK Parti uzunca bir süredir Kürt seçmenlerle olan bağını kaybetti. Sadece Kürt seçmenler değil, aynı zamanda daha önce AK Parti’ye oy veren dindar, muhafazakar seçmenlerin bir kısmı da AK Parti’yle mesafelendiler. Bu sürecin başarılı olması durumunda Kürt seçmenler tekrardan AK Parti’ye dönebilir. Dindar, muhafazakar seçmenler daha iyi siyaset alternatifi olmadığını düşünürlerse AK Parti’nin gücünü tekrar artırmasına sebebiyet verebilir. Ama bu işin bir yönü, siyaset her zaman bu şekilde işlemez ve seçmenlerin oy vermesini sağlayan bir tek unsur yok. Sadece Kürt meselesinde yapacağı bir hamle iktidarın kaybettiği oyları geri almasını sağlamaz. Çok ciddi problemler var. Önemli ekonomik krizler, adalet alanında yaşanan sorunlar, hukuki standartlarının sürekli gerilemesi gibi sorunlar var. Bu insanlar buna bakarak da muhtemelen oylarının rengini belli edeceklerdir. Ama bu süreç sonuçları itibariyle başarılı bir şekilde yöneltilirse iktidar kendine yeniden yeni bir öykü kurgulayabilir.

‘Müzakereler bir neticeye varmadan SDG’nin silahsızlanması zor’

Sürecin Türkiye siyasetine yansımasını aktardınız ancak bir taraftan Suriye’ye oradaki Kürtlere de bir yansıması olacak. Kimi siyasetçiler mesajın sadece PKK’ye yönelik olduğunu söylerken kimi de tüm gruplara yönelik olduğunu söyledi. Mesajın, sürecin Suriye’ye yansıması nasıl olur?

PKK’nin silah bırakması aynı zamanda Türkiye ile Kürdistan bölgesel yönetimi arasındaki ilişkilerin de daha sağlıklı bir zemine oturmasını sağlayabilir. Özellikle Kürdistan Yurtseverler Birliği ile Türkiye arasında bir tansiyonun olduğunu görüyoruz ve bu tansiyonun başlıca sebebi Yekiti ile PKK arasındaki ilişkiler. PKK’nin silah bıraktığı bir ortamda bu tansiyonun sebebi de ortadan kalkar ve dolayısıyla oraya sağlıklı ilişki kurulabilir. Ben aynı zamanda bunun Suriye’deki Kürtler açısından da bir fırsat yaratacağını düşünüyorum. Hem Suriye’deki Kürtler ile Ankara arasında hem Kamışlo ile Şam arasında daha sağlıklı bir diyalog ortamı kurulabilir.

Mesajın kime yönelik olduğu konusunda bir kafa karışıklığı var sizin de söylediğiniz gibi. Sırrı Süreyya Önder bunun ilkesel olarak PKK’ye yakın olan tüm grupları kapsadığını söyledi. Ama diğer aktörler, başta Mazlum Abdi olmak üzere bunun SDG’yi kapsamadığını ifade etti. Benim gördüğüm tablo şu; Türkiye’deki sürecin başarılı olması Suriye’ye olumlu bir şekilde yansır. Ama PKK’nin silah bırakması ile SDG’nin silahtan arındırılması eş güdümlü, eş zamanlı olarak yürüyecek süreçler değil. Bunların koşulları birbirinden son derece farklı. Bugün Suriye’nin yeniden inşa edilmesi sürüyor. Ve bu inşa sürecinde iki güçlü aktör var. Bu aktörlerden bir tanesi HTŞ, bir tanesi SDG. Ve bu aktörler Suriye’nin geleceği konusunda bazı sorunları müzakere ediyor. Müzakere edilen sorunlardan en önemlisi, Suriye nasıl bir idari yapıya sahip olacak? Ve iki, SDG Suriye ordusuna nasıl entegre edilecek? SDG’nin Suriye ordusunun bir parçası olması noktasında bir itirazı yok, ‘Biz Suriye ordusunun bir parçası olacağız’ diyorlar. Ama bu Suriye ordusunun parçası olması hangi metot üzerinden gerçekleşecek tartışma orada yürüyor. Bu müzakereler bir neticeye varmadan SDG’nin silahsızlanmasının zor olduğunu düşünüyorum. Saha gerçekleriyle uyuşan bir durum değil. Ama Türkiye’nin de bundan haberdar olmadığı kanısında değilim. PKK, SDG ile yapılan görüşmelerde zaten işin düğüm noktası buydu. Bunun belirli bir takvim alacağı ve bu takvim içerisinde bu sorunun çözüleceği taraflar açısından kabul edilmiş bir durum. PKK’nin silah bırakması bu takvimin işlemesini kolaylaştıran bir unsur olarak işlem görür.

‘Kayyımlar durdurulmalı, siyasiler serbest bırakılmalı’

Kürt halkının ana dil talebinden kayyım uygulamalarının, baskıların son bulmasına, Kürt siyasetçilerin serbest bırakılmasına kadar pek çok talebi var. Böylesi bir süreç yürürken kayyım atanmış belediyeler geri verilir mi? Siyasetçiler tekrar çıkarılır mı? Bu süreç nasıl işletilir?

Bunlara dair kesin bir şey söylemek bugünden mümkün değil. Sürecin işlemesinde iki kritik adım var. Bunlardan bir tanesi, PKK’nin kongresini toplayıp silah bıraktığını ve kendisini feshettiğini resmi olarak duyurması. Ondan sonra bunu tamamlayacak bir adım olarak da devletin gerekli hukuki hazırlıkları yapması. Yani PKK dosyası büyük bir dosya. PKK’nin yönetim kadrosu, PKK’nin mensupları, PKK davasından ceza almış olanlar, PKK davasından dolayı yurt dışında yaşamak durumunda kalanlar vs. çok geniş bir kesimden bahsediyoruz. Bunların hepsiyle ilgili bir yasal düzenleme yapılması gerekecek hiç kuşkusuz. İktidar kanadı bunun hukuki hazırlıkları içerisindedir. Zaten kamuoyuna yansıyan bilgiler, en son Özgür Özel’in yaptığı açıklamalar, ki yalanlanmadı bunlar, bir hukuki hazırlığın olduğunu gösteriyor. Ceza İnfaz Kanunu’nda birtakım değişikliklerin yapılması öngörülüyor. Dolayısıyla ilk etapta atılacak olan adımlar bunlar. Sürecin tam anlamıyla ilerlemesi, gerçekten silah bırakmanın gerçekleşmesi için birtakım güven artırıcı adımlarının atılması gerekir. Mesela bundan sonra kayyım atamalarının durdurulması gerekir veya başta Selahattin Demirtaş olmak üzere haklarında serbest bırakılmalarına yönelik mahkeme kararı olan kişilerin bırakılması gerekir. Bu tür güven artırıcı adımlar atılırsa o zaman sürece yönelik bu kaygılar da azalır, süreç daha sağlam bir rotaya girer.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Dört yılda 750 bin yeni çocuk işçi

Dört yılda 750 bin yeni çocuk işçi

Bizzat Erdoğan’ın, pandemiyi ‘üretim ve lojistik üssü olma fırsatı’ olarak işaret ettiği 2020’den bu yana ucuz emek eksenli dönüşümün çarpıcı sonuçları ortaya çıkıyor. ‘Üretim, ihracat’ gibi sloganlarla pazarlanan dönüşüm, çocuk emeğini de başta sanayi olmak üzere sermayenin hizmetine sundu. Bu dört yılda 750 bin çocuk daha resmi rakamlara işçi olarak geçti.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
Gençlerin sokak eylemlerine atıfta bulunan Bahçeli, "Öğrencinin yeri okuldu, sınıftır, kütüphanedir" dedi.

Evrensel'i Takip Et