8 Mart 2025 04:45

Dört soruda İmralı görüşmeleri ve Öcalan’ın çağrısı

Demokrasi, özgürlük ve barış mücadelesini mümkün kılmanın yolu bulunduğumuz her alanı birer karar alanı ve mücadele mevziisine çevirmekten geçebilir.

Dört soruda İmralı görüşmeleri ve Öcalan’ın çağrısı

Fotoğraf: Dilan Temiz/ Evrensel

İrem Hazal KELLECİ

ODTÜ

Öcalan’ın PKK için kongre ve örgütü feshetme çağrısının ardından PKK’nin ateşkes ilanı uzun süredir tartışılıyor. AKP-MHP iktidarının uzun süredir Kürt halkına yönelik saldırgan politikaları devam ederken Bahçeli’nin meclis açılışında DEM partiyle el sıkışması, Öcalan’ı meclise çağırması ve ardından Erdoğan’ın açıklamalarıyla devam eden süreçte gerçekleşen İmralı görüşmeleri başta büyük şaşkınlıklar yaratmıştı. Görüşmelerin sonucunda barış için demokratikleşme için yeni bir dönem vurgusu yapıldı.

Gençlik açısından da gündemde olan bu mesele farklı yanlarıyla ele alınıyor. Bu yanları dört soruda ele alalım.

1) AKP – MHP iktidarının uzun yıllardır Kürt halkına yönelik saldırıları sürerken yeni sürecin sebeplerini anlamak kafa karıştırıcı oldu. AKP-MHP iktidarının bu süreçten çıkarı nedir? Neden bir anda ezberlerine ters çağrılar yaptılar ve Kürt güçleri ile masaya oturdular?

Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığı adaylığını garantilemek için bu süreci başlattığı en çok konuşulan gündemlerden biri. Argümanlarsa “sürecin” Erdoğan yönetiminin iktidarını sürdürmeyi kolaylaştıracak yeni anayasa tartışmalarına ve erken seçim ihtimaline yönelik Kürtlerin desteğini kazanmak adına kurulan bir pazarlık masası olduğu yönünde. Ancak yeni sürecin dinamikleri ve hedeflerini okumak için sadece “iç cepheye” bakmak sağlıklı olmayacaktır. Sürecin aktörleri olan Bahçeli’nin de Öcalan’ın da açıklamalarına bakarsak sürekli işaret edilen yer Suriye’deki gelişmelerdir. Suriye’de Esad rejiminin devrilmesiyle birlikte dış politikada yeni stratejiler, pazarlık masaları kurulmaya başlandı. Türkiye de yeni Suriye’de kendi burjuvazisini besleyebilecek yerleri işgal etmenin ve bir askeri güç olarak Suriye’de bir mevzi edinmenin peşinde. Ancak bu niyetini gerçekleştirebilmesi için yıllardır önemli bir mevzi kazanmış IŞİD ile savaşmış ve öz yönetimini kurmuş önemli aktörlerden Suriye Demokratik Güçleri ile karşı karşıya.

İmralı görüşmeleri sürerken Türkiye bürokratlarının Kürt hareketinin mevzilendiği Irak, Suriye ziyaretlerini artırdığı görülüyor.Diğer yandan da kırmızı kitap denilen milli güvenlik siyaset belgesinin yenilenerek “PKK/PYD’nin Suriye’deki durum ve muhtemel gelişmeleri istismar etmesine izin verilmeyeceği”ni söyleyen 7 maddelik bir açıklama İmralı görüşmelerinin üzerine duyurulmuştu. Bu gelişmeler ekseninde de bakıldığında başlatılan süreç sadece Erdoğan’ın adaylığı üzerine bir mesele değil. Bu sebeple sürecin nasıl ilerleyeceğini anlamak açısından Suriye’deki gelişmeleri odak almak önemliyken, Öcalan’ın ilk açıklamasındaki Suriye kısmının son görüşmesinde olmaması da dikkat çekiyor.

Cumhur ittifakı da Öcalan’ın çağrısının SDG-PYD-YPG’yi de kapsadığı üzerine çıkışlarını sürdürüyor. Çünkü Erdoğan Türkiye burjuvazisini büyütecek olan yerin Rojava olduğunu düşünüyor ve buradaki belirsizliğin sürece etkisinin kritik olacağını söyleyebiliriz. 

2) Peki Erdoğan’ın “yeni süreçte” Türkiye’de ve Suriye’deki hedefleri neler?

Erdoğan iktidarı için belirleyici olan, Suriye’nin kuzeyinde her geçen gün büyüttüğü egemenlik hayali. Türkiye, Öcalan’ın etkili olduğu Suriye Demokratik Güçlerinin gücünü gerileterek sermayesini büyütebilecek bir alanı işgal etmek ve askeri ve siyasi bir güç ve karakol olarak emperyalistlerle ilişkiler kurabileceği bir pozisyon istiyor. Bu hayalin sınırlarını ABD, İsrail, Rusya gibi bölgedeki emperyalist güçlerin çıkarları, rekabeti ve güçleri belirliyor. HTŞ’nin liderliğinden önce fiilen dörde bölünmüş olan Suriye’de temel güçler: Esad rejiminin kontrolünde olan ve enflasyon, elektrik kesintileri vb. ile boğuşan yerler, Kürtlerin öz yönetimi kontrolündeki ekonomik açıdan değerli kuzeydoğu bölgeleri, Türkiye destekli cihatçı grupların kontrolündeki kanunsuzluk ve yoksulluğun yoğun olduğu bölgeler ve HTŞ kontrolündeki İdlip idi. Şimdi HTŞ’nin Esad rejimini devirmesiyle birlikte yeni Suriye’de Kürt güçlerinin kontrolündeki yerlere ne olacağı, yeni yönetimle nasıl bir anlaşmaya varılacağı birer tartışma konusu. Bu yüzden yeni süreçte Suriye’de kalıcı bir güce dönüşmek isteyen Erdoğan iktidarı için SDG’nin karşısında ne kadar pay kapacağı önem arz ediyor.

Demokratik çözüm talebinin olanakları bastırılıyor

Erdoğan iktidarı bölgedeki hakimiyetini arttırmaya çalışırken diplomatik, siyasi ilişki zemini daha zorunlu bir ihtiyaç haline geliyor. Bir yandan da bölgenin askeri ve jeopolitik açıdan önemli güçlerinden biri olan SDG ve Kürt güçlerinin bulunduğu Irak, İran ve Suriye ile bir görüşme trafiği son zamanlarda daha çok yaşanıyor. Bu diplomatik ilişkiler kurulurken tarafların silahlı çatışmalarının, siyasi baskılamalarının etkisi müzakere süreçlerinde ellerini güçlendiriyor. Öcalan’la bir yandan süreç başlatıp diğer yandan Kürtlere yönelik saldırılarını sürdürmesi, kayyum atamaları, tutuklama furyaları buradan geliyor.

Diğer yandan da Erdoğan iktidarı bu süreçte Türkiye’de barış ve demokratik çözüm talebinin öne çıkacağı olanak ve güçleri dağıtmanın, bastırmanın adımlarını büyütüyor. Erdoğan yıllardır adım adım inşa ettiği milliyetçi politikalarla Kürt halkının eşit yurttaşlık haklarına saldırmış, anadilde eğitim alma haklarını gasp etmiş, siyasetçilerini tutuklamış, seçme ve seçilme haklarına kayyum politikaları ile saldırmış ve nefreti/ kutuplaştırmayı örgütleyerek birçok cinayetin yolunu döşemiştir. İmralı görüşmeleri bir yandan sürerken yeni kayyumlar ataması gazetecileri tutuklaması, birçok gözaltı ve tutuklama gerçekleştirmesi, Gezi’yi hedef alması vb. esasında muhalefeti yok etme gayesi taşımaktadır. Kürt halkına yönelik yasak ve baskılarını sürdürürken yolunu açtığı tüm antidemokratik uygulamalar ile Türkiye’deki muhalefet cephesini ortadan kaldırmayı istemektedir. Bunu yaparken bir yandan Kürtlere seslenip vaatler sunmakta ve “terör”ü bitiriyoruz maskesinin altına saklanmaktadır.

3) Türkiye’nin hedeflerine ulaşması, Suriye’de yeni fabrikalar kurması vb. bizler için refah sağlar mı?

ABD ve Rusya-Çin şeklinde derinleşen emperyalist bloklaşmanın en çok çarpıştığı alanlardan birisi de Orta Doğu. Savaş arenası haline gelen bu coğrafyada savaşlar sonucunda enerji kaynaklarının zenginliğine çöküyor ve dünya pazarındaki dağılımında kontrole sahip oluyor. Dünya ekonomisinde en geniş hacme sahip olan silah ticareti; körüklenen savaşlarla büyüyor, silah tekelleri yine bu sayede zenginleşiyor. Diğer yandan savaşlarla yıkılan kentlerin yeniden inşası burjuvazinin birçok sektörüne yeni pazar alanı anlamına geliyor. Enerji, inşaat, gıda ve daha nicesi. Suriye de HTŞ’nin Esad yönetimini devirmesiyle birçok sermaye kliği açısından ortaya çıkan yeni pazar imkanları Türkiye burjuvazisini de cezbediyor. Türkiye’nin Suriye’de fonladığı grupların olması, ilhak ve işgal politikaları ile bir askeri güç olarak orada bulunması, sivil kentleri bombalaması da bu pazarda Türkiye burjuvazisini büyütecek bir fırsatı kollamasından geliyor. Ancak Türkiye burjuvazisinin zenginleşmesi Türkiye haklarının zenginleşmesi anlamına gelmediği gibi başka bir halkın bombalanmasıyla yaşanacak refah silahın ucu bizlere doğrulana kadar sürebilir. Savaş siyasetiyle elde edilen zenginlik halka değil burjuvaziye gidiyor.

Örneğin Türkiye’nin Suriye’ye yönelik ilk operasyonlarının gerçekleştiği 2015 senesi ile 2023 senesinin arasında halkın refah seviyesini TÜİK verilerine göre karşılaştıralım. Gayri Safi Milli Hasıla %1124, enflasyon ve borçtan arındırılmış reel büyüme %52.8 artmış. Ancak yine “milli ekonominin” büyüdüğü bu dönemde kişi başına düşen gayri safi yıllık hasıla 182 adet çeyrek altından 93 adet çeyrek altına denk düşecek şekilde gerilemiş. Sermaye sınıfları savaşlar ve operasyonlar ile zenginliklerini büyütürken halkın payına; açlık ölüm ve göç düşüyor. Bu sebeple refah için izlenecek yolun başka bir halkın daha çok sömürülmesinden değil birbiriyle dayanışarak bu sömürü ve savaş zincirini kırmaktan geçtiğini görmesi anlamlı olacaktır. Bu yüzden barış ve demokrasinin kalıcı ilerleyişi ve refah anti-emperyalist bir çizginin büyütülmesi ile mümkün olabilir. Bu noktada dördüncü ve son sorumuzu sorabiliriz.

4) Kürt sorununun çözümü mümkün mü?

Bu açıklamalar Türkiye açısından umut verici mi ya da güvenilebilir mi? Yeni gelişmeler Türkiye’de daha çok bekleyen ve bir film izliyormuşçasına seyredilen bir halde. Bu durum aslında çözümün muhatabı olan halkın isteklerini ve haklarını görünür kılmak ve bastırmak açısından durumu zorlaştırıyor. Sürece ilişkin en belirgin görüş ise güvensizlik. Peki bu süreci sadece tarafların alacağı tutumun nasıl olacağına dair temennilerden çıkarıp gerçekten halklardan yana bir şekilde gelişmesini nasıl sağlayabiliriz?

Anriemperyalist bir mücadelenin parçası olmak tek çözüm

Türkiye’de Kürt illerindeki belediyelere kayyum atanarak halk iradesine saldırılıyor. Siyasetçiler ve gazeteciler tutuklanıyor. Bu koşullar zaten demokratik ve barışçıl bir tartışma yürütülmesinin ve halkın bu sürece dahiliyetinin önündeki temel ve ilk engeller. Bu sebeple AKP Genel Başkanvekili Efkan Ala’nın “bekleyip göreceğiz” şeklindeki çağrılarının tersine tüm bu baskı, yasak ve şiddeti bitirmesi ve adım atması gereken devletin kendisi oluyor. Demokratik çözüm yollarının halkın katılımıyla inşa edilmesi ancak bir temenninin ötesine geçip bizlerin çıkarına bir süreci örebilir. Bugün barışın inşası için halkın sürece ilişkin bilgilendirme alanlarının artırılması değil süreci belirleyecek bir zeminin inşası gerekiyor. Bu zeminse yıllardır her türlü baskı yasak ve kapatma ile halkın karar mekanizmalarını zayıflatan; meslek odalarından barolara, sendikalardan öğrenci topluluk ve temsilci kurullarına saldıran, Devlet Denetleme Kurulu’na her alana kayyum atama yetkisi vererek bu alanları önüne geçmeye çalışan iktidar tarafından altın tepside sunulmayacaktır. İktidarı buna itecek şeyse antidemokratik uygulamalar ve savaş politikalarına karşı demokrasi, özgürlük ve barış mücadelesini yükseltmekten geçebilir. Bunun mümkün kılmanın yolu barış, eşitlik, demokrasi için bulunduğumuz her alanı birer karar alanı ve mücadele mevziisine çevirmekten geçebilir. Her bir gencin bu tartışmaları geniş kesimlerle değerlendirebileceği ve ortak bir ses çıkarabileceği alanları yaratmak, savaş çığırtkanlığına karşı antiemperyalist mücadelenin bir parçası olmak, barış ve demokrasi mücadelesini büyütmek üzere harekete geçmek gerekiyor.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Sermaye için iş birlikçi pazarlık

Sermaye için iş birlikçi pazarlık

Ekonomide sıkışan Erdoğan yönetimi; ABD Trump yönetimi ile Ukrayna konusundaki çelişkiyi fırsata çevirmek için Avrupa Birliği ile pazarlıkta. Hedefte Erdoğan iktidarının arkasındaki sermaye güçlerinin, yerli ve yabancı tekellerin iştahını kabartan AB’nin 800 milyar avroluk silahlanma pastası var. “Antiemperyalizm” diye pazarlanan bu adımlar emperyalistlere bağımlılığı daha da artıracak, fatura emekçilere çıkacak.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
İktidar yoksullaştırdığı halkın imdadına yetişen kent lokantalarından rahatsız. Kent lokantasını öven Vedat Milor’a soruşturma açıldı.

Evrensel'i Takip Et