Suriye Alevileri... En zayıf halka
Al Ahbar yazarı Muhammed Nureddin: "Yeni rejimin Alevilere yönelik kanlı saldırıları, onların Kürtler veya Dürziler gibi özel bir statü elde etmesini engellemeyi amaçlıyor."

Lazkiye'ye sevk edilen HTŞ yönetimi güçleri | Fotoğraf: AA
İLGİLİ HABERLER

AB Komisyonu, HTŞ yönetimini 'bağış konferansı' için Brüksel'e davet etti

Suriye'de Alevi katliamlarında bilanço ağırlaşıyor: 973 sivil öldürüldü

Rojava'dan Alevi katliamlarına tepki: "Egemen zihniyetten kurtulamadığımızı gösteriyor"
Muhammed Nureddin
Al Ahbar/Lübnan
Suriye sahnesi, 8 Aralık 2024’te önceki rejimin düşmesinin ardından altı farklı bölgeye ayrılmış şekilde ortaya çıktı:
1. Özerk yönetim bölgesi: Fırat’ın doğusunda, Kürt “Halk Savunma Birlikleri”nin (YPG) kontrolündeki bölge
2. Cebel el-Dürzi (Cebel el-Arab): Güneyde Dürzi nüfusun yoğun olduğu bölge.
3. Sahil ve Alevi Dağları: Akdeniz kıyısı ve Alevilerin yaşadığı dağlık bölgeler.
4. Türk kontrolü altındaki bölgeler: Kuzey ve kuzeybatı Suriye’de doğrudan Türk kontrolü altındaki alanlar.
5. Heyet Tahrir el Şam (HTŞ) bölgesi: Ahmed Şara (Ebu Muhammed Colani) liderliğindeki grubun merkezi kontrol alanı.
6. İsrail işgali altındaki Golan Tepeleri: Esad’ın düşüşünden sonra İsrail’in işgal ettiği yeni bölgelerle birlikte.
Sonuncusu, yani İsrail işgali altındaki bölge, yeni rejimin oyun alanının dışında görünüyor. Zira rejimin tutumu büyük bir esneklik göstermiş ve İsrail’e herhangi bir tehdit bulunmadığı konusunda güvence veren mesajlar göndermiştir.
Böylece, Türkiye’nin kontrolü altındaki bölgeler de bir kenara bırakıldığında, “sorun” üç bölgede yoğunlaşmaktadır: Kürtler, Dürziler ve Aleviler.
Yeni rejim, “Silahın devletin tekelinde olması” ilkesini benimsemesine rağmen, Kürt ve Dürzi grupları silahlarını teslim etmeye ve orduya entegre olmaya ikna etme konusunda bir krizle karşı karşıya. Kürtlerden (YPG ve SDG) silahlarını bırakmalarının istenmesi, Türkiye’nin talebinden kaynaklanırken, eski rejim döneminden beri silahlı olan Dürzi bloku, açık bir anayasa, özgür bir toplumsal sözleşme ve adil seçimler çerçevesinde silah bırakmaya itiraz etmediğini belirtiyor. Ancak, Heyet Tahrir el Şam’ın izlediği mezhepçi yaklaşımdan uzak durulması ve tüm “bileşenlerin” eşit şartlara sahip olması gerektiğini savunuyor. Bu ise HTŞ tarafından reddediliyor.
Aleviler: En zayıf halka
Alevi bileşeni ise, Kürtler ve Dürzilerden farklı olarak, kendine ait özel bir silahlı güç oluşturmadı. Çünkü önceki rejimin ordusu, onların “koruyucusu” olarak görülüyordu. Ancak Aleviler, rejimin düşüşünün ardından, “adaletli ve kimliklere saygılı” olması şartıyla devletin otoritesine girmeye hazır olduklarını belirttiler.
HTŞ, ABD’nin koruması altındaki Kürtlere ya da İsrail’in himaye ettiğini iddia ettiği Dürzilere saldırmaya cesaret edemedi. Ancak mesele Alevilere geldiğinde hesaplar büyük ölçüde değişiyor. Bu durum ise şu şekilde ayrıntılandırılabilir:
1. HTŞ’nin düşman algısı: Heyet Tahrir el Şam, Alevileri birincil düşmanı olarak görüyor. Bunun sebebi, önceki rejimin kilit unsurlarının Alevi mezhebine mensup olduğu iddiası. Görünen o ki, yeni rejim de Alevilerin silahlanmamış olmasını onları boyunduruk altına almak ve onlardan intikam almak için bir fırsat olarak değerlendirmiştir.
2. Yeni rejimin stratejik hedefleri: Yeni rejimin Alevilere yönelik kanlı saldırıları, onların Kürtler veya Dürziler gibi özel bir statü elde etmesini engellemeyi amaçlıyor. Yeni rejim, Alevi bölgesini -ki bu bölge tüm Suriye’nin Akdeniz’e açılan tek kapısıdır- stratejik olarak kritik görüyor. Bu nedenle, Alevi sahilinin herhangi bir şekilde özerk bir yönetime bağlanmasını istemiyor. Dolayısıyla, Alevi Dağları ve sahil bölgesine özel bir statü tanımayı kesin bir şekilde reddediyor.
3. İdeolojik nefret ve katliamlar: HTŞ Alevilere yönelik gerçekleştirdiği katliamlar, grubun Şii ve Alevi mezheplerine karşı beslediği köklü ideolojik düşmanlıkla doğrudan bağlantılı. Bu ideolojik tutum, HTŞ’nin, kontrolü altındaki her yerde Şii ve Alevi topluluklarını hedef almasına neden oluyor.
Çeviren: Yusuf Ertaş
Evrensel'i Takip Et