Yaşayan kahramanların öykücüsü ‘Tomris Uyar’
Tomris Uyar, 1960’lı yıllarda ver elini öykü diyerek başladığı yazma serüvenini yine öyküyle sonlandırır. Onun için öykü, özgürlüğünü arayan kadına, sevgiden yoksun büyüyen çocuğa aydınlıktı.

Fotoğraf:Matthias_Zeininger (CC BY-SA)
Tarık Özyıldırım
tarikozyildirim3@gmail.com
“Toplumun sancılarına bir yurttaş kimliğiyle asla kayıtsız kalamayacağın için bireysel fantezilerde bile toplumsal gerçeklikten kaçmayacağını ve bundan da asla pişmanlık duymayacağını nerden biliyordun?”(1) Tomris Uyar, ilk öykü kitabı “İpek ve Bakır”ın son sözünde kendisine bu cümlelerle seslenir. Uyar’ın öyküleri, toplumu ve toplumu oluşturan bireylerin sancılarını yansıtmada bir ayna görevindedir. Uyar’ın öykülerinde bu ayna; kimileyin sıkıyönetim tarafından sürgün edilen bir aydının çaresizliğine, kimileyin Anadolu’dan gelip bir apartmanın bodrum katında küçülen insanların yalnızlığına, kimileyin de gündelikçi bir kadının huzur ve huzursuzluk arasında ölümü beklemesine çevrilir.
Bir şeyler bensiz sürüp gidiyor
Tomris Uyar, İkinci Dünya Savaşı’nın en yoğun yaşandığı günlerde, 15 Mart 1941’de İstanbul’da dünyaya gelir. Çocukluğunun geçtiği ev, bir edebiyat mabedidir. Evlerine Yahya Kemaller, Reşat Nuriler, Peyami Safalar konuk olur, onları yakından tanıma ve onlarla sohbet etme imkanı bulur çocuk yaşlarda. Uyar, aynı zamanda şiirler yazan bir büyükbabaya, çevirmen bir anneye, hukuk kitapları kaleme alan bir babaya sahiptir. Tomris Uyar, edebiyatın soluk alıp verdiği bu ortamda dünya klasiklerini, Halit Ziya’yı, Reşat Nuri’yi, Tanpınar’ı, Sabahattin Ali’yi en çok da Sait Faik’i okur. Sait Faik, onun için Türk edebiyatının, Türk öykücülüğünün kuyruklu yıldızıdır.
Uyar, henüz İngiliz Ortaokulunda okuduğu yıllarda yarım asır sürecek bir yazın yolun yolcuğuna çevirilerle başlar. Arnavutköy Amerikan Kız Kolejinde Edebiyat Öğretmeni Vildan Acuner’in yaptığı ek derslerle güncel edebiyatla tanışır. “Acuner, Türk edebiyatının güncel örneklerine eğiliyordu bu derslerde. Yeni çıkan kitaplar, son ayların dergileri, tartışmalar, araştırmalar, cumartesi sabahımızı bir şenliğe çevirmeye yetiyordu.”(2)
Uyar, Gazetecilik Enstitüsünü bitirdikten sonra Ülkü Tamer’le evlenir. Her ikisi de Varlık dergisine çeviriler yapar. Uyar’ın bu dönemde yapmış olduğu ilk çeviri öyküsü Tagore’den “Şekerden Bebek”tir. Kaleme aldığı ilk öykü ise 1965’te Türk Dili dergisinde yayımlanan “Kristine”dir. Uyar için, 20’li yaşlar, sadece yazar olmaya değil, öykücü olmaya karar verdiği bir dönemdir. Uyar, nasıl bir öykücü ve yazar olunması gerektiğini şöyle ifade eder. “Yazmaya başladığım günden bu yana ‘ağzı süt kokan’ bir yazar olmaktan çok korkmuşumdur. Bir yazarın ağzına hiç yakışmayacak kokudur bence süt kokusu. Bu koku özellikle bürokrasi çarkıyla uyum sağladıktan sonra ilk fırsatta kat almayı düşleyen, sürekli ‘yarın’ını düşünerek yatırımlara girişen, yaşama nekes davranan, bu arada da yazdıklarıyla topluma katkıda bulunduğunu sanan düşünürlerden yükselir.”(3) Uyar, ağzı süt kokan yazarlara inat, dışarıda sürüp giden büyük öyküden küçük öyküler devşirir.
‘Yürekte Bukağı’
Tomris Uyar, 1966 yılında Cemal Süreya ile Papirüs dergisini çıkarır. İlk öykü dosyası “Suya Yazılı” da burada basılacağı sırada, dergideki bir yangınla yok olup gider. 1971’de yayımlanan İpek ve Bakır Uyar’ın ilk öykü kitabı olur. Uyar, insanı insan yapan değerlere, kırılganlıklara, umutlara kapı aralar bu öykülerinde. Çevresindeki insanları gözlemler, onların hayatlarını, mesleklerini araştırır. Bir bilim insanı gibi bilgi toplar onlar hakkında. Uyar daha sonra bu bilgileri, zihninde eriterek öykülerine yedirir. Uyar, böylece hem içeride -öykünün içinde- hem de dışarıda -çevresinde- yaşayan kahramanlarını bizlerle tanıştırır. Gerçek hayatta gözlemlediği insanlara öykülerinde de nefes aldırır.
İpek ve Bakır’dan sonra Uyar, 1970’li yıllarda ardı ardına öykü kitapları yayımlar: Ödeşmeler, Dizboyu Papatyalar, Yürekte Bukağı. İlk dönem öykücülüğünü oluşturan bu hikayelerde, II. Yeni’nin dil etkisi görülür. Ne de olsa çevresi II. Yeni şairleriyle çevrilidir. Ülkü Tamer’den sonraki eşi Turgut Uyar’dan, bir dönem yalnızlığını paylaştığı Cemal Süreya’dan, en çok da lirik dostum dediği Edip Cansever’den etkilenir Uyar.
Uyar, 1979’da yayımlanan “Yürekte Bukağı” ile Sait Faik Hikaye Armağanı’nı kazanır. Bu öyküler sıkıyönetim döneminde yalnızlaştırılan, ötekileştirilen insanların yüreklerine vurulan bukağıyı, prangayı temsil eder. Gözaltılar, tutuklamalar, sürgünlerle kör karanlıkta yolunu kaybeden insanları temsil eder. “Biraz sonra demir bir kapı, bu güneşli günü, yıkıntılar, ahşap evler, eski çınarlar, konak yavruları ve saraylarla dolu bu yolu ve taşlardan yükselen buğuyu, kara bir leke gibi örtüverecekti.”(4)
Her doğum biraz ölüm
Uyar, 1980 sonrasında yazdığı öyküleriyle modernist ve postmodernist anlatıya geçer. 1981’de yayımlanan “Yaz Düşleri/ Düş Kışları” ile bu değişim yavaş yavaş kendini gösterir. Ardından Gecegezen Kızlar, Otuzların Kadını, Yaza Yolculuk, Sekizinci Günah ve Aramızdaki Şeyler yayımlanır.
Uyar, Otuzların Kadını ile annesi üzerinden 1930’lu yıllarındaki kadınların öykülerini anlatmaya çalışır. Bunu şu sözlerle ifade eder Tomris Uyar: “Otuzların Kadını, kurgulanmayı değil anlatılmayı bekliyor”(5) Aramızdaki Şeyler adlı öyküsüyle de genç yaşta kaybettiği bir öğrencisinin onulmaz acısını yansıtır bizlere. Yaşananların, anıların, bir gönül borcunun öyküsüdür bu. “Canım tabii ki bir öykü yazmak zorunda değilsin yalnız beni bir daha Gündökümü’nde harcama. Ne de olsa ikimizde iki-üç paragrafta geçiştirilmeyecek kadar zorlu bir çaba gösterdik aramızdaki ‘şey’i anlamak için. Bildik hiçbir şeye benzemiyor ki.”(6)
Uyar, 1960 yıllarda ver elini öykü diyerek başladığı yazma serüvenini yine öyküyle sonlandırır. Öykünün gücüne ve aydınlığına güvenir, insanı değiştirecek aydınlığına. Tomris Uyar için öykü, özgürlüğünü arayan kadına, sevgiden yoksun büyüyen çocuğa, bir köşeye çekilmek zorunda olan yazara aydınlıktı.
Uyar’ın yaşamı boyunca tek tutkusu yazmak ve okumaktı bir de her 15 Mart’ta -doğum gününde- en lirik dostum dediği Edip Cansever’in ona yazdığı şiirlerdi. Edip Cansever’in ona ithaf ettiği dizelerle Tomris Uyar’ı uğurlama vakti: “Zorunlu mu düşünmek/ Her doğumda biraz biraz ölümü.”
¹Tomris Uyar, İpek ve Bakır, Can Yayınları 2. Baskı İstanbul 2024
²Tomris Uyar, Gündökümü II, Yapı Kredi Yayınları 6. Baskı İstanbul 2022
³Tomris Uyar, Gündökümü I, Yapı Kredi Yayınları 8. Baskı İstanbul 2021
⁴Tomris Uyar, Yürekte Bukağı, Can Yayınları 3. Baskı İstanbul 2024
⁵Tomris Uyar, Otuzların Kadını, Can Yayınları 3. Baskı İstanbul 2024
⁶Tomris Uyar, Aramızdaki Şeyler, Can Yayınları 3. Baskı İstanbul 2024
Evrensel'i Takip Et