15 Mart 2025 16:00

KESK'ten Ortadoğu ve Barış Konferansı: 'Barışı inşa edene kadar mücadelemiz sürecek'

Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK), tarafından düzenlenen 3’üncü “Ortadoğu ve Barış Konferansı” İstanbul’un Kadıköy ilçesinde başladı. İki gün sürecek konferansın açılış konuşmasını yapan KESK Eş Genel Başkanı Ahmet Karagöz, “İŞİD ve türevi cihatçı çetelerin Ortadoğu’yu kan bularken kadınların hayatını cehenneme çevirdiğini görüyoruz. Suriye’de ezilen halkların katledilmesine şahitlik ediyoruz. KESK olarak emperyalist güçlerin çıkarlarına hizmet eden saldırıları kınıyoruz. İnsan hakları örgütlerini harekete geçmeye çağırıyoruz. KESK olarak bizler emek mücadelesini barış ve demokrasi mücadelesi ile harmanlayıp eş güdümlü olarak yürütüyoruz” dedi.

‘Ortak mücadeleyle sağlanır’

Karagöz, barışın sadece silahların susması ile değil halkların ortak mücadelesiyle sağlanabileceğine işaret ederek, “Mutlak barış için sabırlı ve istikrarlı olmak zorundayız. Barışın bir anda sorunları ortadan kaldırmayacağını bilincindeyiz ama konuşabilmemizin koşulları barışla ilişkili. KESK olarak barışı inşa edene kadar mücadelemizi sürdüreceğiz. Kürt sorunun kalıcı ve onurlu barışa evirilmesi öncelikli taleplerimiz arasında. Tüm halklara ve kurumlara açık çağrı yapıyoruz; savaşa karşı barışın ve özgürlüğün zamanıdır. Savaşı ve sömürüyü tarihe gömme zamanıdır" diye belirtti.

Fotoğraf: MA

Küresel hegemonya mücadelesi ve Batı ittifakı’nda yarılma

"Küresel hegemonya mücadelesi ve batı ittifakı’nda yarılma” konulu başlıkta konuşan Prof. Dr. Hayri Kozanoğlu, "Trump’ın Rusya-Ukrayna konusunda Rusya’yı muhatap alması ve taraflardan Ukrayna’yı görüşme masasına katmaması, güçsüz başkan olarak görmesi ve Avrupa’yı masaya davet etmemesi ilginç. Trump, ‘Ortadoğu enerji sevkiyatı için önemli nokta burada söz sahibi olmalıyım, Pasifik’de Çin’in egemenliğine engel olmalıyım diğer yerde enerjimi harcamamalıyım’ diyor. Amerika belli alanlarda hala çok önemli. Amerikan dünyanın askeri gücüne sahip, dolar rezerv parası, teknolojide bir numaralı güç ama Amerika’nın dünyada etkisi azalıyor. Dünyada Amerika’nın ağırlığı azalırken farklı güçler ortaya çıkıyor. Çin önemli güç hâline geldi. Hindistan en çok büyüme kaydedenlerden. Brezilya, Meksika, Endonezya belli alanlarda söz sahibi olmaya çalışıyor. Çok kutuplu dünyaya gidiş durumu var" diye konuştu.

90’lardan bu yana mücadele

"Kimdi giden kimdi kalan: 1990'larda ve günümüzde barışı aramak” başlığında konuşan Doç. Dr. Elçin Aktoprak, "1990’larda soykırımlar, savaş vardı ama barış arayışı da karşımızdaydı. 90’lar, çatışmaların sona ermediği çatışmaya karşı çözüm için çaba sarf edilen dönemdi. Soğuk savaşın bitmesinin ardından liberalizmin kendi zaferini ilan etmesinin ardından insan hakları, uluslararası hukuk gibi kavramlar öne çıkartılarak liberal değerlerin altın çağı havası esiyordu. Kadınlar, LGBT+’lar, azınlıklar, neoliberal dönemde açılan ortamda kendi mücadelelerini alana taşıyabildi. Hem 90’larda hem günümüzde bastırılan emek hareketi oldu. UNESCO 95’de barış kültürünü tanımladı ve 2000’de barış kültürü yılı kabul edildi. Barış kültürü Birleşmiş Milletler kararında şöyle tanımlanıyor: ‘Savaşın temel nedenlerini öğrenerek sorunların çözülmesi, sorunların diyalogla çözülmesi, toplumsal cinsiyet eşitliği ve anlayış önemlidir.’ Bu dönemde artık ne literatürde ne siyasal alanda demokrasi modellerinin tartışılmasına rastlıyoruz. Demokrasi modeli kenara atılmış vaziyette” diye konuştu.

'Kimse pozitif barışı konuşmuyor'

Elçin Aktoprak, sözlerine söyle devam etti: "Önce güvenlik sonra barış söylemi yerine, barış sağlanırsa güvenlik olur mu diye tartışılır iken 2001 yılına gelindiğinde ABD ‘bu olmuyor önce güvenlik sonra barışa bakarız’ söylemine geri dönüldü. Terör kavramının güvenleştirme söylemi olarak yükseldiğini görüyoruz. 2008’den sonra kutuplaştırmanın arttığını görüyoruz. Devlet güçlendi, sınırlarda somut olarak duvarlar örüldü. Uluslararası hukukun, örgütlerin, AB gibi barış projesinin gerilediğini gördük. Herkes barıştan bahsediyor ama herkes atın üstüne binmiş bir şey yapıyormuş gibi davranıyor ve kimse pozitif barışı konuşmuyor. İşimiz her zamankinden daha fazla ve daha zor. Efendilerin barışı değil, dahil olduğumuz, yerelden barışın sözünü kurmamız gerektiğine inanıyorum."

'Etik bir duruş ve açık sözlü olmanın zamanı'

"Türkiye’de barışın çatlak zemini ve güncel sınırları" başlığında aktarımlarda bulunan Doç. Dr. Yücel Demirer, "Kürtçe türkü söylenmesi bile gençlerin dayak yemesi için bir gerekçe. Bu ortam içerisinde önemli rolü olmasına rağmen Abdullah Öcalan’ın kısıtlı koşulları var. Barışı düşündüğünü söyleyebilen bir çoğunluk içinde değil, kendisine söyleneni yapan toplum içerisinde tartışıyoruz. Barış meselesine dair TV kanallarında felsefi, dinsel tartışmalar yerine ‘bize ne var, çıkarımız nedir?​’ tartışmaları yürütülüyor. Barışın sesi çok çıkanların sözleri ve kimle tokalaştıkları ile anlamaya çalışıyoruz. Eşit bir masada oturdukları koşullarda değil. Neşesiz, umutsuz inşaların olduğu ortamda barışı tartışıyoruz. Ana muhalefet partisinin son gerçekleştirdiği kongreden sonra Kürt siyaseti ile ilişkisinin bozulmasına dair atılan adımlara karşı yeterli tepki veremiyor. Müzakere masasında sivil toplumun etkisi çok düşük. Müzakere sürecinde hep liderler konuşuyor. Etik bir duruş ve açık sözlü olmanın zamanı" şeklinde konuştu.

'Koşullar yaratılmalı'

"Kürt sorununda barışın olanakları ve zorlukları” başlığında Barış Vakfı Başkanı Hakan Tahmaz konuştu. Tahmaz, iktidarın yıllardır “barış” diyen herkesi cezalandırdığını belirterek, "Cumhuriyetinin yanlış temellerde kurulmuş olmasının yarattığı bir sorun üzerine konuşuyoruz. Bunları konuşmadan Kürt sorununda ilerlemek mümkün değil. Dünyada kriz var, insan hakları rejiminde de kriz var. Otoriter yönetimde Kürt sorununda nasıl ileriye gideceğimiz konusunda yol arayışı içindeyiz. Kaçırdığımız her fırsat bize ağır bedeler ödetti. Bu sorun tek başımıza mücadele edeceğimiz sorun olmaktan çıktı. Ortadoğu’daki sorunlardan, 7 Ekim Filistin- İsrail meselesinin yarattığı sonuçtan bağlantısız Kürt sorununu konuşamayız” dedi.

Askeri ve siyasi operasyonlara son verilmesi ve Abdullah Öcalan’ın kongrede etkin şekilde olmasının koşullarının yaratılması gerektiğini belirten Tahmaz, “Ana muhalefete de görev düşüyor. İktidar olduğunda ne yapacağını bugünden göstermesi gerekiyor. Otortiter yönetim Kürt sorunundan söz etmiyor, onun yerine dış sorun diyor, iç sorun bitti diyor. Otortiter yönetim cumhuriyetin kuruluş felsefesini kendi siyasal iktidarı için araçsallaştırıyor. Buna karşı duruş almak gerekiyor. 3 bine yakın hasta tutsak için yasal düzenleme değişikliği yapılmalıdır. Bizler yükü omuzumuza alıyoruz. Silah devreden çıktığında sivil siyaset eski ezberleriyle siyaset üretemeyecek. Suriye’deki barış anlaşmasının hayat bulması için çaba gösterilmesi gerekir. Hiçbir şey bitmiş ya da yol almamış değil yolun başındayız. Cumhur ittifakı ya da AKP’nin insafına bırakırsak 2015 sonrasının demorilize sürecine gitme ihtimaliz yüksek. Gerçekçi olup imkansızı istememiz gerekir” ifadelerini kullandı. (MA)

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
İSİG Meclisi: 2024'te 71 çocuk çalışma koşullarının kurbanı oldu.

Evrensel'i Takip Et