Hukuk dün mü tek adamın eline sopa oldu?
Şu an kırıntılarının dahi tek adam rejiminin üflemesiyle uçuştuğu “legal” yolların bir kısmı, nihayetinde kendi hukuk sistemimizi kuracağımız yolda araçlardır.

Fotoğraf: Akın Çeliktaş/DHA
Rıza MUTLU
Boğaziçi Üniversitesi
Tek adam rejiminin elindeki en şiddetli araçlardan biri olması sebebiyle dergimizde son dönemlerde döne dolaşa, tekrar tekrar bir kavram üzerine yazılar okuyoruz: Hukuk.
Peki nedir bu hukuk?
Hikâyeyi en baştan ve temelden alalım: Her üretim biçimi kendi ilişkilerinin devamlılığı için birtakım üstyapısal unsurlar ortaya çıkarır. Örneğin ilkel komünal toplumun ilişkilerinin devamlılığının hem bir garantörü hem de bir yansıması olarak insanlar; klanlar, çokeşli-çokkocalı ilişkilenme biçiminde yaşarlardı. Hukuk da yine ekonomik ilişkilerin bir yansıması ve ürünüdür, halihazırdaki düzenin devamlılığının garantörüdür.
Hukuk sadece bugün değil dün de egemen sınıfların en şiddetli ve aynı zamanda masum görünen araçlarından biriydi: Nazi Almanya’sında Yahudiler katledilirken, İngiltere’de köylüler zorla şehirlere göç ettirilirken, Roma İmparatorluğu’nda generaller köle emeğiyle zenginliklerine zenginlik katarken… Sonrasında akıl almaz karakterleriyle lağvedilecek olsalar da zamanlarında gayet aklî, gayet meşru kabul edilen kanunlardı bunlar. Hukuk üzerine çok basit bir mantıkla şu çıkarım yapılabilir: “Hukuk egemen sınıfların ezilen sınıflar üzerinde tahakküm kurma araçlarından biridir; salt onlara yarar, ezilen sınıflar kendi hukuk sistemi için mücadele etmeli.”
Bu sonuç yanlış olmamakla beraber mekanik ve dolayısıyla yetersizdir. Eğer ki bu böyle olsaydı, Roma’da halk isyanlarıyla elde edilen 12 Levha Kanunları, İngiltere’de köylülerin özgür biçimde ekin ekmelerini sağlayan kanunları, Nazi Almanya’sında, işçi sınıfının elinde bir kırıntı olarak dahi kalsa, kazanılan çeşitli örgütlenme hakları nasıl açıklanabilirdi? Her ne kadar aklî ve kabul edilebilir olsa da, sınıfsal dengelerin değişmesiyle değiştiler. Bunlar üzerine yeni bir çıkarım yapabiliriz: “Hukuk egemen sınıfların ezilen sınıflar üzerinde tahakküm kurma araçlarından biridir ancak salt onlara yaramaz; ezilen sınıflar bu aracın içinde gedikler açabilir; bununla beraber ezilen sınıflar hem kendi hukuk sistemi hem de bu gedikler için mücadele etmeli.”
Bu gedikler de idealist bir “adalet” anlayışından değil, işçi sınıfının iktidarını kurma yönünde birtakım adımlar olarak değerlendirilmelidir. Burjuvazi nasıl önce feodal sistemi biraz biraz dönüştürüp sonrasında devrimlerle feodal sistemin kalıntılarını büyük ölçüde tasfiye ettiyse, bizim açımızdan da durum farklı değil. Bugün de burjuvazi bir sınıf olarak kendi çıkarına olanı yapıyor: İktidarını en net tehdit eden sosyalistleri tasfiyeye girişiyor, hatta karşı kliklerine dahi, çok düşük yoğunluklu olsa da, savaş açmış durumda.
Bizler için de durum çok farklı değil elbet. Şu an kırıntılarının dahi tek adam rejiminin üflemesiyle uçuştuğu “legal” yolların bir kısmı, nihayetinde kendi hukuk sistemimizi kuracağımız yolda araçlardır. Kendi hukuk sistemimiz de işçi sınıfının asalak sınıfları dönüştürme ve nihayetinde yok etme yolunda bir araç olacak. Sovyetler’deki Kızıl Terör salt bir iktidar değişikliği kavgasından doğmadı: O dönemin koşullarında işçi sınıfının iktidarını kurmak için bir zorunluluktu. Örneğin, Lenin’e karşı girişilen suikasttan sonra Bolşevik Parti Rusya MYK’sı şu açıklamayı yapmıştır: “İşçi ve köylü iktidarının düşmanlarının beyaz terörüne, burjuvazi ve ajanlarına karşı işçiler ve köylüler kızıl terörle cevap veriyor.” Bu terör de, tabii ki beyazlarla aynı biçimde olmasa da, kendi hukuki dayanaklarıyla beraber gerçekleştirilmiştir.
Egemen sınıfların baskı aracı olarak hukuk
Genel süreci özetlememiz gerekirse: Hukuk toplumlar tarihinde gördüğümüz biçimiyle egemen sınıfların elindeki bir sopa. Bu sopa egemen sınıfları egemen yapan maddi koşulların hem o sistemi gösteren hem de devamlılığını sağlayan bir ürünü. Yeni üretim biçimleri, önceki üretim biçimlerinin bağrından yeşerirken hem eski sopa eski kalıyor hem de o yeni tohumun dalları sopayı ele geçiriyor. Önceki sistem de o sopayı elde tuttuğu ölçüde kendini devam ettirebileceğinden çırpınsa da nafile. Çünkü yeni tohum, onu üreten güçlerin de gelişmesiyle ortaya çıkar; güneşten ve sudan daha çok faydalanır, rüzgârdan ve selden daha az etkilenir. Eskisi eninde sonunda bu savaşı kaybeder, yeni sopayı oluşturan fidanda sadece kalıntıları kalmış olur.
Tek adam rejimi çırpınsa da, yargı terörüyle sosyalistleri tasfiye etmeye ve hatta karşı kliklerini hizaya çekmeye çalışsa da nafile. Tarih ilerliyor; Antep ve Dilovası’ndaki sınıf mücadelesiyle, Boğaziçi’de gençlik kesimlerinin sermayeye karşı yürüttüğü özgürlük mücadelesiyle eski sistemin çelişkileri gün yüzüne çıkıyor. Gediklerden büyüttüğümüz işçi sınıfının hukuku, tek adamın ve onun temsil ettiği her gerici gücün sopasını kıracak.
Evrensel'i Takip Et