Bir darbenin “soundtrack”i: Caz, emperyalizm, kolonyalizm
“Soundtrack to Coup D’état”, ABD emperyalizminin caz müzik üzerinden çıkarlarını sağlama çabası üzerinden Kongo’daki emperyalist müdahaleye mercek tutuyor.

Berke Kağan YILDIRIM
Yıldız Teknik Üniversitesi
“Afrika bir tabanca gibi şekillendirilmiştir ve Kongo, onun tetikleyicisidir.” -Frantz Fanon
“Soundtrack to Coup D’état”, Kongo’nun sömürgeciliğe ve emperyalizme karşı verdiği mücadeleyi ABD’nin caz müzisyenlerini “Soğuk Savaş”ı bir “Serin Savaş”a (Cool War) dönüştürmek amacıyla yumuşak güç aracı olarak çeşitli ülkelere göndermesini ele alıyor. Dizzy Gillespie, Duke Ellington, Louis Armstrong gibi sanatçıların, özgürlük ve yaratıcılık gibi “Amerikan ideallerinin bir temsili” olarak cazı tanıtmak için Afrika ve Orta Doğu’da konserler vermeye gönderildiği “Caz Elçileri” projesi, ABD’de süregelen ırk ayrımı uygulamaları ve ırkçılık bağlamında çelişkiler barındırıyor. Belgesel, sanatçıların anılarından yola çıkarak bu çelişkileri gözlemleme imkânı sunuyor. Çeşitli kaynaklardan alınan metinler, hiç durmadan devam eden caz müzik, kayıtlı konuşmalar ve yazarların kendi seslerinden anlatımlarıyla film, güçlü bir hikâye anlatımı yapısı kuruyor.
Caz ve emperyalizm
Film, Maya Angelou’nun Heart of a Woman kitabından, Max Roach ve Abbey Lincoln’ın 60 siyah aktivistle birlikte Lumumba’nın suikastını protesto etmek için Birleşmiş Milletler önünde yaptığı eylemi anlatan diyalog alıntılarıyla açılıyor. Ardından, Max Roach ve Abbey Lincoln’ın birlikte ürettiği “We Insist (Freedom Now)” süitinden bir parçayla devam ediyor. Film boyunca, Patrice Lumumba’nın metin yazarı Andree Blouin’in “Benim Ülkem, Afrika” kitabından, In Koli Jean Bofane’nin “Congo Inc.” kitabından ve Conor Cruise O’Brien’ın “Katanga’ya ve Geriye” kitabından alıntıları kendi seslerinden dinleme fırsatı buluyoruz. Film, bu yazarların kendi hikâyelerini kendi sesleriyle anlatmalarına imkân tanıyarak, Batı merkezli anlatıları kırmaya ve bu insanların mücadelesini yaşatmaya çalışıyor.
Film Birleşmiş Milletler’i de sert bir dille eleştiriyor. BM’nin barış gücünün emperyal çıkarlar doğrultusunda nasıl manipüle edildiğini, önce Mısır’ın Süveyş Kanalı’nı millileştirmesi sürecinde çıkan savaşla, ardından Kongo özelinde yaşananlarla gözler önüne seriyor. Lumumba’ya yapılan suikastte BM’nin rolüne dair çarpıcı detaylar sunuyor. Emperyalist siyasetçilerin konuşmalarının hemen ardından gelen çeşitli CIA yöneticilerinin itirafları, BM’deki karmaşık tartışmalar ve tüm bunlara eşlik eden caz müziği, filmde zaman zaman mizahi bir dilin yakalanmasını sağlıyor.
Bütün bu olaylar yaşanırken, caz müzik asla susmuyor. Film, yalnızca emperyalizmi değil bu süreçte kullanılan “Caz Elçileri”ni de eleştiri oklarının hedefi haline getiriyor. Filmde, Ülkedeki ırk ayrımı uygulaması “yeniden üreten” bir sürecin parçası olan caz müzisyenlerinin kendileri de zaman zaman durumdan yakınsa da statükoyu değiştirmek için mücadele etme konusunda yetersiz olmaları eleştiri konularından birisi. Film, sanat eleştirisini MoMA’nın Kongo ve Afrika meselesine olan körlüğüyle beraber MoMA hakkında sıklıkla dile getirilen CIA sızmasından da bahsederek genişletiyor.
Emperyalist ikiyüzlülük açığa çıkarılıyor
Bununla birlikte, filmde akılda kalıcı birçok sahne bulunuyor. In Koli Jean Bofane’nin “Congo Inc.” adlı eserinde Kongo’nun sömürülmesini bir algoritma metaforuyla anlatan bölümüyle başlayan sekans, -günümüzde In Koli Jean Bofane’nin dile getirdiği şekliyle uzay çağında- kullanılan pek çok teknolojik kaynağın çıkarılması için ağır şartlar altında çalıştırılmış bir Afrikalı çocuğun kaybettiği kolu yerine biyonik kol yerleştirildiğini gösteren görüntülerle devam ediyor. Bu sahnelerin hemen ardından caz müziği ilk kez kesiliyor ve yüksek ses düzeyine sahip bir elektronik müzik parçasıyla beraber bir Tesla reklamı ekrana geliyor. Filmin ilerisinde yine In Koli Jean Bofane Kongo’nun sömürülmesinin o anlık değil defalarca yaşanmış bir soykırımın parçası olduğunu belirttikten sonra Kongo’da sömürünün hala devam ettiğinin ima edildiği bir Apple reklamı yerleştirildiğini görüyoruz.
Akılda kalan sahnelerden bir diğeri ise Nkrumah’ın Louis Armstrong’un şu sözleriyle başlayan Black and Blue parçasını canlı dinlediği sahne: “I'm white inside but, that don’t help my case/This life can’t hide what is in my face/How would it end, ain’t got a friend/My only sin is in my skin/What did I do to be so black and blue”*
Bu sahnenin ardından, Amerika’da polislerin siyahlara uyguladığı şiddete dair görüntüler ekrana geliyor. Nkrumah’ın kendi hikayesiyle de bağ kurabileceğimiz bu sözler ve polis şiddetine dair görüntüler bir araya gelerek, sömürgecilik, yapısal ırkçılık ve günümüz kapitalist sisteminin çelişkilerini derinlemesine sorgulayan güçlü bir anlatı oluşturuyor.
Bunun yanında belgesel, Afrika'daki ulusal kurtuluş mücadeleleri zamanında bununla beraber şekillenen kadın mücadeleleri ile de ilgileniyor. Belgeselde yer alan önemli figürlerden biri olan Andrée Blouin, Lumumba’nın metin yazarı olmasının yanında Lumumba’nın iktidara yükselişini destekleyen kadın hareketlerini örgütlemede etkili olmuş bir isim. Hareketin içerisindeyken cinsiyetinden dolayı yaşadığı ayrımcılıkları ve rolünün nasıl gözardı edildiğini kendi perspektifinden deneyimleme fırsatı buluyoruz. Filmin kendisine anlatıcılardan birisi olarak yer vermesi, anlatının kendi sözleriyle şekillenmesi Grimonperez’in yaptığı şık hareketlerden bir diğeri.
Kongo’daki savaşı durdurmak için Rodezya ve Güney Afrika gibi apartheid rejimi altında bulunan ülkelerden getirilen paralı askerlerin canice katliamlarını soğukkanlılıkla anlatması, eski bir Nazi’nin öldürdüğü Kongolular üzerine tecrübelerini aktarması ve devamında soğukkanlılıkla “ben sadece n**** öldüren bir nazi değilim, düzenli olarak klasik müzik konserlerine gidiyorum” cümlesini kurabilmesi insanı öfkelendirmemesi mümkün olmayan anlar yaratıyor. Lumumba etrafındaki komplonun gerilimini de aktarmayı ustaca başaran film, başladığı yerde kapanıyor. Maya Angelou’nun kitabına geri dönüldükten sonraki sahnede, Miriam Makeba’nın sesinden “Mbube” parçası bize eşlik ederken Amerika’daki siyahi hareketinin kalbi Harlem’den, Rusya’dan, Ortadoğu’dan Patrice Lumumba’ya yapılan suikastin protesto edildiği görüntülerle beraber film sonlanıyor.
ABD emperyalizminin, kolonyalizmin ve bununla beraber caz müziğin tarihten bir kesitle kesişen hikayesini anlatan film, Sundance’te sinematik yenilik özel jüri ödülü kazandı, Oscar’da ise en iyi belgesel film dalında aday gösterildi. Belçikalı yönetmen Johan Grimonperez’in yönettiği “Soundtrack to Coup D’etat”ın Lumumba’nın hikayesini geniş bir açıdan birbiriyle kesişen dinamikleriyle aktarmakta oldukça başarılı olan çığır açıcı bir yapım olduğunu söyleyebiliriz.
*“İçim beyaz ama bu bana yardımcı olmuyor/Bu hayat yüzümdekini saklayamıyor/Nasıl sona erecek, bir dostum yok/Tek günahım tenim/Bu kadar siyah(karamsar) ve mavi(üzgün) olmak için ne yaptım”
Evrensel'i Takip Et