Pavlos’un gözünden Ayasofya
Ayasofya, 1500 yıllık büyüleyici tarihiyle ihtişamını korurken, geçmişten günümüze dinî, siyasî ve kültürel mücadelelerin odağında yer aldı.

Fotoğraf: Pixabay
Berivan ÖZKARA
Anadolu Üniversitesi Sanat Tarihi
Mabeyinci Pavlos’un günümüzden 1400 sene önce yazdığı şiirin çevirisi, Samih Rıfat tarafından yapılırken, Kırmızı Kedi Yayınevi’nde basılmış. Kitabın ismi “Ayasofya’nın Betimi”.
562 yılında hem saray görevlisi hem de şair olan Pavlos’un yazdığı şiirler “Büyük Kilise’nin Betimi”, “Ambon’un Betimi” ve “Ayasofya’nın Betimi” başlıkları altında toplanmış. Kilise neredeyse hiç bozulmadan 1400 yıldır ayaktayken ambon (kutsal metinlerin okunduğu kürsü) ise 1204’te Haçlılar tarafından yıkılmıştır.
Pavlos’un anlatımı
Bir mite göre, İustinianos Konstantinopolis’te açılışını yapmak için Ayasofya’ya görkemli bir biçimde girdiğinde patriğin ellerinden kurtulup imparatorluk kapılarında tek başına ambona kadar koşmuş ve kollarını kaldırıp: “Tanrı’ya şükürler olsun böyle bir yapıtı gerçekleştirmeme izin verdi! Seni yendim Süleyman!” diye bağırmıştır. Kuşkusuz Süleyman peygambere ve mabedine yapılan tüm bu atıflar dinî olduğu kadar siyasi bir mesaj da taşımaktadır. Geç tarihli, görünüşte övgü dolu, ama gizliden gizliye katil (kilise, bir kıyımı yüceltiyordu!), savurgan (nelere mal olmadı ki!) ve kendini beğenmiş (tapınak aşılabilir mi!) imparatoru yeren bir anlatının aktarıldığı bir mit aslında. Ama aynı zamanda gerçektir de çünkü o gün Ayasofya’nın bir benzeri daha yoktur.*
Kitabı okurken en keyif aldığım bölüm bezemelerin betimlendiği başlık oldu. Kuşkusuz Pavlos’un yaptığı betimlemeler somut gücünü yansıtıyor. Bu noktada küçük bir alıntı yapmak istiyorum: “(…) Bu örtülerden biri Mesih’in yüzünün görkemiyle bezeli. Onu usta işçilerin sanatçı ellerinde doğuran/ şeyse ne oymacı kalemi de kumaşı delip geçen iğne; bir makara bu, renk renk ipliklerden birbirini bir ötekini işleyen, barbar karıncanın (ipek böceği) kustuğu o hareli ipliklerden. Pembe kollu günün ışıkları vurduğunda, Tanrı’nın kusursuz kıldığı bu kollar bacaklar üstünde yaldızlı kıvılcımlar saçıyor/ harmaniye ve denizde çiçek açan o surlu deniz kabuğu sayesinde kızıla kesiyor Mesih’in sağ omzunu güzel işlikli ipliklerle örten mintanı. Kayıp açılmış çünkü burada, güzel göğsünden yükselip sol omuzun üstüne yayılan örtü. Ve yaldızlı giysi, şimşekler çakıyor baştan başa. Çünkü incecik altın bir kılıf sarıyor ipliklerini, tıpkı bir boru ya da kanal gibi, ince iğnelerle ve Ser’lerin iplikleriyle dikilmiş göz alıcı kumaşın üstünde tutsak.”[1]
Burada bahsedilen bezemelerin hiçbiri günümüze ulaşmadı. 726-842 tarihleri arasında yaşanan İkonoklazma Dönemi’nde Ayasofya’nın bütün figürlü süslemeleri ortadan kaldırılıyor ancak ilerleyen süreçte mozaik bezemeler tekrardan yapılıyor. Ayasofya’nın 1344’teki depremin ardından hasar gördüğünü ve Bizans’ın vergi toplayarak kısmen de olsa yapıyı tamir ettirdiğini biliyoruz. Ancak 15. yüzyılda Konstantinopolis’e gelen batılı seyyahların anlattıklarına göre yapının etrafının “harabelerle” çevrili olduğunu ve kapılarının düşmüş olduğu belirtiliyor. Ayasofya’ya 1453 sonrasında gerekli bakım ve tamirler yapılabilmiş ve yapı camiye çevrilerek ibadete açılmıştır. İsviçreli mimarlar Gaspare ve Giuseppe kardeşlerin 1847-1849 yılları arasında, 800 işçi ile içerde ve dışarda çalışarak yaptıkları onarım ise Ayasofya’nın bugünkü biçimini almasında etkili olmuştur. Ayasofya’nın 1400 yıllık bir zaman diliminde yaşadıklarını anlatmak (restorasyonlar, konservasyonlar, ticari ve siyasi baskılar altında kullanılma vs.) başlı başına başka makalelerin konusu.
Günümüzde Ayasofya
900 yıl kilise 500 yıl camii ve 1934 yılından itibaren de müze olarak kullanılan Ayasofya, 10 Temmuz 2020 yılından itibaren Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kararıyla camii olarak kullanılıyor. Ayasofya Camii sitesinde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Ayasofya’yı müzeden camiye dönüştüren kararı imzaladığı 10 Temmuz 2020 tarihinde yaptığı konuşmanın “bir manifesto niteliğinde” olduğunu savunanlar ayrıca “Ayasofya Manifestosu” adıyla bir başlık açmış. Bu “manifesto”da şöyle bir bölüm yer alıyor: “Bugün Ayasofya, inşa edildiği tarihten itibaren defalarca şahit olduğu yeniden dirilişlerinden birini yaşıyor. Ayasofya’nın dirilişi, dünyanın dört bir yanındaki Müslümanların fetret devrinden çıkış iradesinin ayak sesidir. Ayasofya’nın dirilişi, Türk Milleti, Müslümanlar ve tüm insanlık olarak dünyaya söyleyecek yeni sözlerimiz olduğunun ifadesidir.”[2]
Erdoğan yine fethe çıkmış gibi konuşmuş. Müzeye çevrilmesinin bir utanç olduğunu söyleyerek bu utançtan kurtulduğundan bahsetmiş. Ancak bu karar sonrası Kocaeli’de Ford Otosan işçisinin Evrensel’e yazdığı mektup tüm yaşananları özetler nitelikte olmuş: “Ayasofya cami oldu da bizlerin hayatında ne değişti? Çalışma şartlarımız mı iyileşti, ücretimiz mi, artık bu ülkede daha rahat mı yaşıyoruz? Yediğimiz önümüzde, yemediğimiz ardımızda mı? Ne oldu ya ne oldu? Yoksa boyumuzu aşan borçlar bir kalemde silindi mi? Doğru ya, onlar patronların borçlarını silmek, onlara teşvikler vermekle meşguller. Biz garibana da ancak Ayasofya’nın cami olmasına sevinmek düşüyor işte!”[3]
Ayasofya’nın galeri katına giriş ücretleri bugün 950 TL ve bileti kesen şirket Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy’un eniştesinin şirketi. Ayasofya’nın mozaiklerini görmek işçiler, emekçiler ve onların genç kuşakları için neredeyse imkânsız bir hal alırken; aynı galeri katındaki mozaikler sanat endüstrisine sermaye oluyor. Camiye çevrilmesinden sonra bir zafer kazanmış gibi sevinenler, yapının kutsal olduğunu düşünerek İmparatorluk Kapısı’nın koparıp lokma lokma yiyerek tahrip eden insanlar, kitabı okurken kafamda gezinip durdu. Nasıl bir motivasyon değil mi? Pavlos yazdığı bir paragrafta “Nereye sürüklendim böyle? Nereye götürüyor beni bu dizginsiz söylev?” der. Bu yazının sonu da beni bambaşka yerlere sürükledi. Kuşkusuz Ayasofya tüm insanlığındır ve günümüz kullanım şartları içinde en doğru kullanımı müze olmasıdır. Ancak yine de elimde yaklaşık 1500 yıl önce yazılmış bir şiir vardı ve ithaf ettiği şey, karşımda İstanbul’un orta göbeğinde tüm ihtişamıyla duruyordu. Yaşadığım heyecanı tarif edemem…
*Neyin ölçüt alındığına bağlı ancak o dönemde var olan başlıca büyük yapılardan: Roma Pantheon’undan, Baalbek’teki Heliopolis’li Jüpiter Tapınağı’ndan, Ktesiphon’daki Sasani Sarayı’ndan daha yüksektir.
[1] Pavlos, Mabeyinci. Ayasofya’nın Betimi. Sayfa 55. Kırmızı Kedi Yayınevi, 2018.
[2] https://www.ayasofyacamii.gov.tr/
[3] https://www.evrensel.net/haber/410503/ford-iscisi-biz-garibanlara-ayasofyanin-cami-olmasina-sevinmek-dusuyor
Evrensel'i Takip Et