19 Mart 2025 08:40

"Ilımlı" İslamcılar : Suriye’de olan biten ne?

AB ve ABD gibi emperyalistlerin, AKP iktidarının desteğiyle iktidara geçen cihatçı çeteler Alevileri katlederken bir yandan ılımlı gibi gözükmeye çalışıyorlar.

"Ilımlı" İslamcılar : Suriye’de olan biten ne?

Fotoğraf: @Asaad_Shaibani'nin X hesabından yaptığı paylaşımdan alınmıştır

Silmen GÜVEN

Dicle Üniversitesi

2010’ların başında Suriye’de başlayan bazı barışçıl protestolar zamanla bölgede BOP ve İsrail çıkarları için ABD ve İsrail ve tekfirci cihatçıların olaya dahil olmasıyla olayın seyri tamamen değişti. 2000’li yıllarda gelişen Türkiye-Suriye ilişkilerine rağmen AKP hükümetinin Neo-Osmanlıcı politikaları ile Suriye’de bazı cihatçı grupların desteklenmesi ve İhvancılara çanak tutmasıyla savaş tamamen mezhepçi ve İslami fanatizm ekseninde bir muhalif kutup oluşturuldu. Esad’a muhalif demokrat kesimler bile ya hükümetle saf tutmak ya da tarafsız kalmak zorunda kaldı. Kısa sürede Suriye sokakları demokratik taleplerin sloganlarından “Aleviler tabuta Hristiyanlar Beyrut’a” sloganlarıyla yankılanmaya başladı. Bu konjonktürde El-Kaide ve DAEŞ gibi terör örgütlerinin zemin bulması ve gelişmesi hiç de zor olmadı. Bunların en önemlilerinden biri bizzat o dönemki adı Irak İslam Devleti olan DAEŞ’in Suriye ayağını kurması için görevlendirilen çoğu şu an Suriye’nin kilit isimlerinden olan 7 kişi tarafından kurulan dönemin El-Nusra’sı günümüzün HTŞ’sidir. Bu radikal cihatçıların ana aktör olduğu 13 yıllık iç savaş süresince kendilerinden olmayan herkese yönelik büyük katliamlar gerçekleştirdiler. Bu olayın en büyük mağdurlarından biri de Suriye’deki Alevilerdi.

Ilımlı Suriye miti ne kadar doğru?

8 Aralık’tan itibaren HTŞ’nin ve yanındaki dünyanın dört bir yanından gelen cihatçılar Şam’a yürüdükleri süreçte Aleviler için kutsal sayılan Hamdan el-Hasibi türbesini yakmış, HTŞ yetkilileri dünyaya sergiledikleri ılımlı imajın zedelenmemesi adına bu durumu gizlemeye çalışsa da fakat kısa sürede durum açığa çıkmıştı. İlerleyen zamanlarda Alevi bölgelerinde çok sayıda tecavüz ve ihlal gerçekleşmiş, HTŞ ise sürekli münferit olay veya rejim kalıntılarıyla mücadele diyerek üstünü örtmüştü. Sonraki süreçte bölgede ve küresel arenada meşruluk bulabilmişlerdi. Bundan kaynaklı olacak ki 7 Mart’ta “rejim kalıntılarıyla mücadele” adı altında Suriye’nin sahil bölgelerine bir harekât başlatmış, bu süreçte bu cihatçılar uzun zamandır içlerinde tuttukları Alevi nefretini kusmuşlar, camilerden sahil bölgelerine cihat çağrısı yapmışlardı. Bu katliamlar da yine her zaman olduğu gibi münferit denerek örtülmeye çalışılmış fakat dehşet verici boyutlara ulaşan bu katliamda bunu başaramamışlardır. İç savaş döneminde muhalifler tarafından kurulan SOHR Suriye’nin batısında 1000’e yakın kişinin öldürüldüğünü açıklamış, Suriye Gençlik Platformu ise yaklaşık 5000 kişinin katledildiğini açıklamıştı. Bu süreçte binlerce sivil de canlarını kurtarmak için Rusya’nın Hmeymim üssüne sığınmak zorunda kaldı. Olayın vahameti ve başta Türkiye ile Avrupa’da bulunan Alevi kurum ve kuruluşlarının ses yükseltmesiyle bir kamuoyu oluştu. Tarihte ender görülecek şekilde de ABD ve Rusya BMGK’ye ortak çağrıda bulundu. Fakat ne hikmettir ki insan hakları timsali, demokrasinin beşiği olan AB tüm bu katliamların gölgesinde Colani’yi Brüksel’de zirveye davet etti.

İktidar katliamcılarla uzak değil

Türkiye’de ise iktidar ile ortağı ve onların trolleri dışında pek çok kesimin katılımıyla bir kamuoyu oluştu. Başta Türkiye solu bu konuda çok hızlı bir aksiyon almış, sosyalist partiler ve CHP bu konu için kitlesel eylemler düzenlemeye başlamıştı. Bu süreçte iktidar trolleri ve bazı ne idüğü belirsiz yazarlar Alevi düşmanlığını körükleyen ve katliamı meşrulaştırmaya çalışan birçok yazı ve söylem ürettiler. Bunlardan bazıları Siyasal Alevicilik ve Nusayri diktası iddiası gibi altı bomboş şeylerdi. Hatta bazıları DAEŞ militanlarına, cihatçılara şehit diyerek sahip çıkmaya çalıştı. Katliama karşı çıkamayan bazı kesimler 14 yıldır neredeydiniz diye soruyorlar. 14 yıldır sesini çıkardığını iddia eden siz bugün neredesiniz? Filistin dostu olduğunu iddia eden kimi kesimlerin konu Suriye halkları olunca İsrail ağzıyla “meşru güvenlik endişesi” olarak nitelemesi özellikle Katar ve Arap medyasının ve Türkiye’deki kimi medya kuruluşlarının bu iki yüzlülük değil midir?

Bu faşizan tutumlara karşı Türkiye solunun görünürde sadece Alevi düşmanlığı gibi görünen ama özünde başta laiklik olmak üzere insani ve tüm sol ilerici değerlere düşman olan bu faşist tutuma karşı söylem geliştirmesi ve şeriatçı çığırtkanlığa karşı birlikte hareket etmesi gerekmektedir. Bu tür söylemlere karşı iktidarın cezasızlık politikasına karşı kamuoyu oluşturmalı. Aksi takdirde şu anda Suriye’deki katliama bakıp ağzının suyu akan ellerini ovuşturan bu kitlenin önüne geçilemez. Hem hukuki alanda hem de sokakta sesimizi duyurmalıyız. Biz Türkiye gençliğine düşen insan hakları ve seküler yaşam değerlerini savunmak ve korumaktır. Bu şeriatçı selefi vahşetin hedefinde sadece azınlıklar değil hepimiz varız.

İLGİLİ HABERLER

Evrensel'i Takip Et