19 Mart 2025 08:50

Kadın mısın? Acı mı çekiyorsun? Neden mi? Bilmiyoruz.

Görebiliyoruz ki birkaç bilim insanının inisiyatifiyle kapatılacak bir boşluk değil, bir sistemin inşası ve yeniden inşası noktasında bilinçli örgütlenen bir geri bırakılmışlık var karşımızda.

Kadın mısın? Acı mı çekiyorsun? Neden mi? Bilmiyoruz.

Sude Nalbant ve Asya Uzun
ODTÜ

Biz genç kadınlar olarak zaten çektiğimiz her acının psikolojimize vurulmasına, üreme sistemimizden kaynaklı her sorunumuza araştırılmadan doğum kontrol yazılmasına çokça alışkınız. ODTÜ Biyolojik Bilimler öğrencileri olarak çıkardığımız dergimiz Evrimsel’in ikinci sayısının konseptini cinsellik ve üreme sisteminin evrimi olarak belirledikten sonra bu konuda yapılan bilimsel araştırmaları taramaya giriştik. Konularımızın arasında hayvanlarda dişi cinsel seçilimi, doğum kontrol hapları, reglin evrimi, kadın cinselliği ve travma gibi nice alan vardı. Bu alanlar hakkında okuyup öğrendiklerimizi aktarmaya çalışırken bulabildiğimiz kaynak sayısı ise bir elin parmağını geçmiyordu- bu eksikliğin bu kadar büyük ölçekli olmasını biz de beklemiyorduk. Kadın üzerine bilimsel araştırmaların eksikliğini göstermek, olası sebeplerini tartışmak, hayatımızdaki yansımalarına göz gezdirmek ve buna karşı kadınlar olarak neler yapabileceğimizi konuşmak istedik.

Hayatlarımızı güvencesizliğe sürükleyen bir hareket karşımızda

Hayatlarımızdan bir örnekle başlayacak olursak düzenli ve hayatımızı durduracak raddede olan regl sancılarımız için bir doktora danıştığımızda aldığımız cevap sinirlerimizin “hassas” olduğu ve bu ağrıların doğum yaptıktan sonra geçeceği yönünde. Hatta bazı doktorlar bu konuyu daha da profesyonel ele alarak menopozun her acının-ağrının çözümü olduğunu iddia etmekte. Kadının hayatının “anne” olmak üzerine kurulmasının, tedavi yönteminin doğum yapmak olması hem bilimsel dayanaktan uzak hem de bu konuda bilgisiz bırakılan kadınların bu role zorla itilmesine sebep oluyor. Hacettepe Üniversitesi’nden Doktor Yusuf Ahmet Yurdakul’un sosyal medyasında belirttiği gibi, birçok hastalık ve tedavi, 1.70 boyunda, 70 kilo ağırlığında, fabrikada çalışan bir erkeğin işe devam edebilmesi temelinde değerlendiriliyor [1]. İktidarlar tarafından sürekli eve itilmeye, bir sonraki neslin üreticisi olma konumuyla tanımlanmaya çalışılan, aynı zamanda işgücünde gittikçe daha büyük bir yer tutan ve bunun için mücadele veren kadınların hayatın herhangi bir evresinde can güvenliği sağlanmadığı gibi nasıl sağlanabileceği üzerine araştırmalar da bir kenara itiliyor. Bu, bilim insanlarının bu konulara ilgisizliğiyle değil yapılmak istenen araştırmaların önlerinin kesilmesi ve bütçe verilmemesiyle derinleşiyor. Kadınların hayatlarının karanlık, bilinmez, güvencesiz hayatlar olması ve onların harekete geçmelerini engelleyecek, bu korku iklimine hapsedecek bir hareket olarak karşımıza çıkıyor.

İnsan fizyolojisi bir yana, diğer hayvanlarda bile, örneğin kuşlarda cinsel seçilim incelenirken erkeklerdeki etkisi derya deniz araştırılmış ve dişilerdeki etkisi hala bilinmeyen sular olarak karşımıza çıkıyor. Aynı zamanda cinsiyet belirlenirken ve cinsiyet özellikleri tanımlanırken erkek fizyolojisi temel alındığı ve terimler bunun üzerinden inşa edildiği için bilimsel dilimizde kalıntılarına hala rastlıyoruz. Bilimsel alanların öncüleri olan bilim insanlarının teorilerini ortaya atarken türlerin erkekleri üzerinden temellendirmeleri ve araştırmaların bu hattan devam etmesi, gelişmesi için birikimli ilerleme gerektiren bilimde kadınların dışlandığı yüzlerce yıla tekabül ediyor. Bahsettiğimiz eksikliklerin kapatılabilmesi (kadın fizyolojisinin anlaşılması, kadın sağlığı adına gerekli önlemlerin alınması, tedavilerin ve ilaçların geliştirilmesi) için çoğunlukla erkek hayvanların kullanıldığı araştırmaların dişilerde de tekrarlanarak dişi vücudunun hem insanlarda hem de hayvanlarda gelişiminin evrimsel süreciyle beraber kavranması gerekiyor.

Birleşmenin öncüleri olmak bize düşüyor

Bugün bu felaket haldeki kadın sağlığını bu şekilde devam ettiren ve böyle kalmasını örgütleyen sermaye, kadının ikincil konumunu derinleştirerek hem bir sonraki işçi neslin üretilmesini garanti altına alıyor hem de kadının yerini aile ve ev içine biçerek emeğinin daha ucuz olmasını sağlıyor. Yani görebiliyoruz ki “bilimin modern seyriyle” ya da birkaç istekli bilim insanının inisiyatifiyle kapatılacak bir boşluk değil, bir sistemin inşası ve yeniden inşası noktasında bilinçli örgütlenen bir geri bırakılmışlık var karşımızda. Yani bu araştırmaların gerçekleşmesi için kadınların birleşip taleplerini ortaya koyması, sistemi zorlaması gerekiyor. Bilim kadınları olarak da bu eksikliği teşhir etmek ve birleşmenin öncüleri olmak bize düşüyor. Aynı zamanda biz biliyoruz ki, kadınlar olarak bu talebimiz toplum sağlığı için çalışmaktan uzak bir tıptan, tüm halkı “iliğine” kadar sömürmekten başka amacı olmayan sistemden kaynaklanan bir talep ve sorunun kaynağına karşı mücadelede sınıfın her kesimiyle bir arada olmak, sesimizi beraber yükseltmek gerekiyor.

[1] https://www.sciencedirect.com/science/article/pii/S1087079224000303

İLGİLİ HABERLER

Evrensel'i Takip Et