21 Mart 2025 11:40

EMEP: Mücadeleyi genel grev ve genel direnişe doğru ilerletmeliyiz

"Demokrasinin ve kurtuluşun şalteri, üretimden gelen güç, işçi sınıfı ve emekçilerin ellerindedir. Fabrikalarda, işyerlerinde, okullarda, emekçi semtlerinde mücadeleyi daha da yaygınlaştırmalıyız."

EMEP: Mücadeleyi genel grev ve genel direnişe doğru ilerletmeliyiz

Fotoğraf: İBB

Emek Partisi (EMEP) Merkez Yürütme Kurulu (MYK), İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu dahil 106 kişiye yönelik çarşamba günü düzenlenen gözaltı operasyonlarına tepkiler büyürken açıklama yayımladı.

"Demokrasinin ve kurtuluşun şalteri, üretimden gelen güç, işçi sınıfı ve emekçilerin ellerindedir" denilen açıklamada, mücadeleyi genel grev ve genel direnişe doğru ilerletme çağrısı yapıldı. "Tek adam iktidarını ve sömürücü Saray düzenini yeneceğiz! İşçi sınıfı kazanacak, halk kazanacak!" başlıklı açıklamada siyasi partilere, sendikalara, meslek örgütlerine, gençlik ve kadın örgütlerine önemli bir tarihsel sorumluluk düştüğü vurgulandı. "Meşru, demokratik hakları kullanarak fabrikalarda, iş yerlerinde, okullarda, emekçi semtlerinde mücadeleyi daha da yaygınlaştırıp, kitleselliğini artırmalıyız" denildi. Birlik, mücadele ve dayanışmayı güçlendirme çağrısı yapılan açıklamada, "23 Mart'ta dayanışma için eylem alanlarında olmaya devam edeceğiz" ifadelerine yer verildi.

EMEP'in açıklaması şöyle:

"Tek adam iktidarını ve sömürücü Saray düzenini yeneceğiz!"

"İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, Beylikdüzü ve Şişli Belediye Başkanları ile siyasetçi ve gazetecilerin de bulunduğu çok sayıda kişinin gözaltına alınması, siyasi iktidarın genişleyerek artan baskılarının son halkasıdır. Bu baskılar, ezilen ve sömürülen sınıfların yaşam ve çalışma koşullarını iyileştirmek, sömürüyü sınırlamak için yürüttükleri mücadele ve örgütlenme girişimlerini ezmek, toplumsal muhalefeti, siyasi partileri kendi hedefleri doğrultusunda dizayn etmek ve tek adam düzenini sürdürebilmek için yıllardır çeşitli biçimlerde uygulanıyor.

Saray iktidarının geleceği risk altındadır. Başta dizginlenemez enflasyon olmak üzere, krizin faturasını emekçilere kesen politikaları nedeniyle Saray iktidarının meşruiyet dayanakları kendi seçmenleri nezdinde bile erimektedir. Buna paralel olarak kendisine düzen içi de olsa güçlü rakipler ortaya çıkıyor ve tek adam yönetimi iktidarını sürdürmek için baskı ve şiddeti daha da artırıyor.

Milyonlarca İstanbullunun oyunu almış, cumhurbaşkanlığı için aday olduğunu açıklamış olan bir belediye başkanının evi basılarak gözaltına alınması; tek adam rejimine karşı halkta biriken tepkileri kontrol altına almak, topluma korku salarak boyun eğmeye zorlamak, en küçük hak arayışını bile kriminalize etmek amacını taşıyor.

Bir yandan da barış ve Kürt sorunun çözümü konusunda beklenti yaratarak, hem muhalefet güçlerini hem de işçi ve emekçileri bölmeye, mücadele dinamiklerini zayıflatmaya çalışıyor.

Tek adam yönetimi, kendi iktidarını zorlayıcı etkenler biriktikçe, sömürülen ve ezilen halk kesimlerinin taleplerine ilişkin tavizler vermek yerine faşist bir rejim inşası için gayretlerini artırıyor.

İktidar yerel seçimlerde İstanbul'daki rant kaynaklarının dolaysız kullanımını kaybetmiştir. Bu, arkasındaki sermaye güçleri için de önemli kâr kaynaklarının yağmalanması imtiyazının sınırlanması anlamına gelmiştir. Başka şeylerin yanında bu nedenle de seçme ve seçilme hakkını ayaklar altına alıp, fiilen halk iradesini gasp ederek İBB'ye el koymaya yönelik girişimler gündeme gelmiştir.

DEM'li belediyeler ve bazı İstanbul ilçelerinde art arda gelen kayyum atamalarından sonra, tek adam rejimi İmamoğlu ile birlikte 'turpun büyüğü'nü heybeye koymuştur. Görülüyor ki bir taşla birçok kuş vurulmak istenmektedir: İBB kaynaklarına el koymak üzere kayyum atamak, başlıca rakibini tutuklamak, Kanal İstanbul projesini yapabilmek... Bu hedeflere ulaşabilmesi ise toplumun göstereceği tepkiye bağlıdır.

Bu bakımdan diploma iptali ve gözaltılar ile birlikte toplumun reaksiyonunu ölçmeye çalışan iktidar, baskı ve şiddet dozunu ne kadar artırabileceğinin de hesabını yapıyor.

Ama halk, evdeki hesapların çarşıya uymadığını kendi günlük yaşamından biliyor ve bunu iktidara da göstermek için mücadeleyi yükseltiyor. İstanbul'un ablukaya alınmasına, 4 gün süreyle eylemler yasaklanarak fiili OHAL ilan edilmesine ve toplu taşımada ana istasyonların kapatılmasına rağmen kent halkı bu yasakları aşıp toplanma alanlarında buluşarak gün boyunca operasyonu protesto etti.

İÜ öğrencilerinin rektörlük marifetiyle diploma gaspına karşı eylemi Saraçhane'deki gözaltı protestolarıyla birleşti. ODTÜ öğrencileri gece yarısına kadar Ankara sokaklarında polis engeline direndi. Sonraki gün Galatasaray Üniversitesi öğrencileri İmamoğlu ile birlikte diploması iptal olan hocalarına sahip çıkarak boykota gittiler. Saraçhane'ye binlerce kişi toplandı. Sadece İstanbul'da değil Türkiye'nin birçok yerinde halk polis engellerini aşarak alanlara çıktı, tepkisini gösterdi. Bütün burjuva muhalefet partileri iktidarın tutumunu kınayan açıklamalar yaptı. Barolar, meslek örgütleri ve çeşitli demokratik kurumlar, emek ve demokrasi güçleri, iktidarın gösterdiği sopaya rağmen sokağa çıktılar. Semtlerde örgütlü ya da kendiliğinden yürüyüşler yapıldı; evlerden tencere tava sesleri yükseldi. "Bu daha başlangıç" ve "Kurtuluş yok tek başına" sloganları halkın birikmiş tepkilerinin dışavurumu oldu.

İktidarın Türkiye halkına verdiği mesaj baskı ve yıldırmanın devam edeceğidir. Meydanlardan, sokaktan gelen ses ise halkın, tek adam rejiminin gasplarına, temel ve kazanılmış haklara çökmesine karşı tek yürek olmak; demokrasinin kırıntısına bile tahammül edemeyen iktidara artık tahammül etmek istemediğidir. Öyle ki İBB'ye yönelik darbe ve kente musallat olma hamlesinin maliyeti bile yoksul emekçilerin sofrasında yangın çıkararak halka ödetilmektedir. Liranın değer kaybetmesiyle asgari ücret, emekli ve emekçi maaşları hemen erimeye başlamıştır.

Kitlesel gözaltılar bardağı taşırmak üzeredir.

Bu baskıcı ve despotik düzene karşı demokratik hak ve özgürlüklerden yana tüm muhalefet örgütlerinin, sömürülen ve ezilen halk kesimlerinin birleşerek mücadele etmekten başka çaresi yoktur. Seçim süreçlerini kendi yararına olacak biçimde yöneten ve sonra da "Atı alan Üsküdar'ı geçti" diye devlet makamlarına çöken iktidarın keyfi gelince koyacağı sandık, ondan kurtulmak için bir güvence olarak görülemez.

Bugün gelinen yerde siyasi partilere, sendikalara, meslek örgütlerine gençlik ve kadın örgütlerine önemli bir tarihsel sorumluluk düşüyor.

Demokrasinin ve kurtuluşun şalteri, üretimden gelen güç, işçi sınıfı ve emekçilerin ellerindedir.

Meşru, demokratik hakları kullanarak fabrikalarda, işyerlerinde, okullarda, emekçi semtlerinde mücadeleyi daha da yaygınlaştırıp, kitleselliğini artırmalıyız. Mücadeleyi, sonuç alıcı ve etkili olması için Genel Grev ve Genel Direnişe doğru ilerletmeliyiz.

Tek adam iktidarını yenmek, faşizme geçit vermemek, demokratik hak ve özgürlükleri kazanmak, çalışma ve yaşam koşullarını iyileştirmek ve halkın gerçek egemenliğini inşa etmek için birlik, mücadele ve dayanışmayı güçlendirmeliyiz.

Bunun için 23 Mart'ta dayanışma için eylem alanlarında olmaya devam edeceğiz.

Birleşen halkın karşısında hiçbir güç duramayacak.

Ve o zaman işçi sınıfı kazanacak, halk kazanacak!" (Politika Servisi)

Evrensel'i Takip Et