22 Nisan 2013 05:09

Suriye krizi nereye doğru?

Arap coğrafyasında hangi gazeteyi açarsanız açın Suriye krizi, ya birinci sayfayı ya da önemli köşe yazarlarının sütunlarını işgal etmeye devam ediyor. Böyle olması da son derece doğal. Çünkü birçok bileşeni olan bu kriz, o kadar çok düğüm içeriyor ki iki yılı aşkın süre geçmesine ra

Suriye krizi nereye doğru?
Paylaş

Ali Karataş / Yusuf Ertaş

Arap coğrafyasında hangi gazeteyi açarsanız açın Suriye krizi, ya birinci sayfayı ya da önemli köşe yazarlarının sütunlarını işgal etmeye devam ediyor. Böyle olması da son derece doğal. Çünkü birçok bileşeni olan bu kriz, o kadar çok düğüm içeriyor ki iki yılı aşkın süre geçmesine rağmen kimse ileriye yönelik “temenni aktarma” dışında bir öngörüde bulunamıyor.

Suriye krizi böylesine sıcak bir gündemken, İstanbul’da Suriye’nin Dostları çekirdek grubu, bir toplantı daha gerçekleştirdi. Toplantıya Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun yanı sıra ABD, İngiltere, Katar, Suudi Arabistan, Ürdün, Mısır, BAE, İtalya, Almanya ve Fransa’dan Dışişleri bakanları ve üst düzey yetkililer ile Suriye Muhalif ve Devrimci Ulusal Koalisyonu (SMDK) temsilcileri katıldı. Toplantıya katılan ABD Dışişleri Bakanı John Kerry, bir ayda üç kez Türkiye’ye gelerek bir rekora imza atmış oldu.

KRİZ DERİNLEŞECEK

Silahlı muhalefeti organize etme temel hedefi ile art arda yapılan bu toplantılar, krizin daha da derinleşeceğinin bir göstergesi. Çünkü Suriye krizinin en derin sorunu muhalefetin karakteridir.  Rami G.Huri’nin sayfada aktardığımız “Suriye’nin altı eş zamanlı çatışması” makalesi sorunun farklı boyutlarına değinmektedir. Yazarın makalesinde yaptığı tespitler krizin derinliğinin anlaşılması bakımından önemli. Fakat çatışmalarla ilgili yaptığı analizde “Bu savaş 43 yıl Suriye’de hüküm süren Esad ailesinin rejimine karşı bir yerli yurttaş ayaklanmasıdır” tespiti belki süreç ilk başladığında doğru kabul edilebilir iken gelinen noktada emperyalist müdahale ve yarattığı tahribat krizin ana ekseni haline gelmiştir. Sayfada aktardığımız diğer bir makale; “Ürdün’ün riskli kumarı” başlığını taşımaktadır. Makalede aktarıldığına göre Suriye’ye müdahale amacı ile geçen hafta 200 Amerikan askeri gelmiştir. Önümüzdeki haftalarda bunun 20 bin askeri bulması beklenmektedir. Şark Al Awsat gazetesi Suriye-Ürdün sınırına patriot füzeleri yerleştirileceği haberini manşete taşıdı. Mısır’da basılan Al Ahram gazetesi “Suriye krizini görüşmek üzere Ürdün’e pentagon birimi” başlıklı bir haber yayınladı. Görüldüğü üzere hemen hemen hiçbir haberde Suriye halkının talepleri ile ilgili tek bir satır yer almıyor. Bütün haberler ve yorumlar “Suriye’ye müdahalenin hangi yöntem ve biçimlerle” devam ettiği üzerinedir.

ABDULLAH GÜL’ÜN ÖNEMLİ TESPİTİ!

Tam da bu dönemde Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Şark Al Awsat gazetesinde bir röportajı yayınlandı. Röportaj;“Suriye krizi bölgeyi mezhep çatışmaları ile tehdit ediyor” başlığı ile yayınlandı. Aslında Arap Basını’nda iki yıldan beri okuduğumuz ve dönem dönem bu sayfada yer verdiğimiz Cumhurbaşkanı Gül’ün tespit ettiği gibi “Suriye krizinin bölgede mezhepsel savaşlara neden olabileceği” tespiti. Ama bir fakla; Türkiye’nin özellikle Suriye ve Irak’ta izlediği dış politikanın mezhepsel ayrışmayı ve çatışmayı körüklediği eleştirileri eşliğinde bu haberler yer aldı.  

ESAD’TAN UYARI

Esad, Al Suriye’nin Ahbariye televizyonunda yaptığı mülakatta; Suriye içinde yaşananları hırsızlara ve paralı askerlere karşı yapılmış bir savaş olarak niteledi. Suriye’nin sömürgecilerin yeni planlarına maruz kaldığını ifade etti. Amerika’nın önderliğinde büyük bir kuvvetin bölgede bağımsızlığını koruyan devlet istemediğini vurguladı. Aynı mülakatta uyarılarını da sıraladı; Batı’nın, El Kaideyi desteklemesinin faturasını Avrupa’nın ve Amerika’nın merkezlerinde ödeyeceğini söyledi. Ürdün’e de izlediği politika nedeniyle yangını kendi sınırlarına taşıyacağı uyarısında bulundu.

DAHA AKTİF BİR ABD KRİZİ ÇÖZER Mİ?

Bu arada Radikal gazetesi yazarı Cengiz Çandar, ABD’de yaşayan İranlı düşünür Seyyid Hüseyin Nasr’ın, New York Times’ta yayınlanan “‘Sırtını yasla ve izle’nin faturası” başlıklı makalesini, 17 Nisanda yayınmlanan köşesine taşıdı. Yazar, ABD’yi yeterince müdahil olmamakla suçladı. Makalede ana fikir olarak ABD’nin Suriye konusundaki kayıtsızlığını bırakıp daha aktif bir politika uygulaması ve mücahit gruplara karşı ÖSO’nun desteklenmesi öneriliyor. Ürdün’deki son gelişmelere bakarsak süreç tam da bu yönde ilerliyor. Ama makalede temenni edildiği gibi mezhepsel bölünmeler ve çatışmaların bu strateji ile son bulmayacağı, aksine Suriye krizine yeni bileşen olarak Ürdün’ü de katma ve krizi daha geniş bir bölgeye yayma dışında sonucu olmayacağı açık. Bu noktada ABD’nin başından sonuna kadar etkin olduğu Irak’ı işgal örneğinde yaşananları hatırlamak yeterli.


ÜRDÜN’ÜN RİSKLİ KUMARI

Al Kuds Al Arabi Başyazı

Suriye ile olan sınırını korumak gerekçesiyle gönderilen 200 Amerikan askeri Ürdün’e ulaştı. Özellikle de batı basınında bu kuvvetlerin kimyasal silahları emniyet altına alacak kuvvetlerin çekirdeği olduğu söylentilerinden sonra, Ürdün’ün Suriye krizine doğrudan katılma olasılığı artmış durumda.
Ürdün, Suriye krizi konusunda asla tarafsız bir pozisyonda değildi. Ürdün hükümeti silahlı muhaliflere ve yeni silahların sevkiyatına sınırını açma konusunda Suudi Arabistan’ın ve körfez ülkelerinin baskılarına uzun süre direnmişti. Ürdün, şüphesiz ki Şam’daki rejimin düşmesini istiyor. Lakin medyadaki spotlar bu baskının sebeplerini cevaplamaktan uzak.
Beşar Esad, Al Ahbariye kanalındaki mülakatında iki elçisini gizlice Ürdün’e gönderdiğini açıkladı.  Birisi siyasi diğeri güvenlikle ilgili olan bu elçiler, Ürdün sınırından sızmalarla ilgili belgeleri hükümete verdiler. Ürdün’ü bu ve benzeri hareketlerin büyük zararlar getireceğini ifade ederek vazgeçirmeye çalıştılar.
Arap ülkeleri ve Suudi Arabistan, Ürdün’de kötüleşen ekonomik durumu istismar etmektedir. (kamu borcu 20 milyarı dolar ve bütçe açıkları bir buçuk milyar doları buldu) Ürdün’ün mali yardım taleplerine cevap vermek için, sınırlarını muhaliflere ve verilecek yeni silahlara açmasını istemektedir.
Açık olan, birçok Batı raporundan da anlaşılacağı gibi Ürdün hükümeti Amerika’nın ve Arap müttefiklerinin planlarına kesin destek kararı almıştır.
Ürdün Enformasyon Bakanı, Seyyid Muhammed Mumani Amerikan askerlerinin Ürdün’e gelişinin önemini azaltan bir konuşma yaptı. Ve iki ülke arasındaki askeri işbirliği çerçevesinde geldiklerini söyledi. Velakin özellikle Amerikan kaynakları, önümüzdeki haftalarda asker sayısı 20 bini bulabilir açıklamasını yapmışken bu açıklamalar çoğu kişiyi ikna etmedi.
Ürdün, bu günlerde kendini çok zor durumda hissediyor. Özellikle kendi topraklarında yarım milyon Suriyeli mülteciyi barındırıyorken Suriye krizine tamamen batma tehlikesinin farkında. Utanç verici olmasına rağmen müttefikinin isteklerini geri çevirmesi imkânı yoktur.
Ürdün için endişenin büyüğü, sınırlarında sıkıntı yaşaması değildir. Bombalamaların en büyük şehirlerine ulaşması, kimyasal silahların bir şekilde ülke içine sızması, Suriye devletinin çöküşüyle beraber El Kaidenin İslamcı silahlı militanları ülke topraklarına çekmesidir.
Ürdün-Suriye sınırında militan geçişi tek yönlü değil, çift yönlü olacaktır. Militanlar, Ürdün’e de taşınacaktır. Bununla ilgili önemli gösterge Irak El Kaide komutanı Ebu Musab Zerkavi’nin Amerikan güçleri tarafından Ürdünlü Selefilerin arasında öldürülmesidir.
Ürdün, Suriye dosyasının hızla ısıtılmasının gölgesinde sonuçları güvenli olmayan bir kumar oynamaktadır.


SURİYE’NİN ALTI EŞ ZAMANLI ÇATIŞMASI

Rami G. Huri / Daily Star

Suriye’deki çatışmalar, Suriye-Lübnan sınır boyundaki son gelişmelerle çok daha tehlikeli bir boyuta ulaşmış durumda. Sınırda,  Suriye hükümeti ve Hizbullah yanlıları ile karşıtı güçlerin karşılıklı bombardımanları gerçekleşti.
 Bu durum, milliyetçilik, devletçilik, kimlik, mezhepçilik ve vatandaşlık gibi tüm modern Arap dünyasının aşırılıklarını içinde barındıran kuzeydoğu Lübnan’ın kendi sınır bölgesinde kısasa kısas gerçekleşen son adam kaçırma dalgası üzerine inşa edilmiştir.
Bu bölgede olayları açıklamak için en kolay yol, Sünni-Şii mücadelesi ya da Suriye hükümet yanlısı ve karşıtı unsurlar arasındaki düşmanlıklar üzerine konuşmak olur.  Ben önceleri Suriye’deki savaşı; çağımızın vekâlet savaşı olarak tarif ederdim. Ancak şimdi Suriye’nin yerel, bölgesel ve küresel ölçekte oynadığı rol her zamankinden daha açıktır.
Suriye’deki savaş kesinlikle çok uzun süreli ve acımasızdır. Çünkü böylesine çok katmanlı bir çatışma en az aynı anda vuku bulan altı farklı savaştan oluşmaktadır.
1- Bu savaş 43 yıl Suriye’de hüküm süren Esad ailesinin rejimine karşı bir yerli yurttaş ayaklanmasıdır.
2- Suriye’nin kontrolü için silahlı savaş, ikinci katman çatışmalarını yeniden ateşledi. 1950’lerden bu yana bölgeyi tanımlayan ve zaman içerisinde değişen çeşitli bölgesel güçler arasındaki “Arap Soğuk Savaşı” gibi. Bu savaş muhafazakâr- radikal, kapitalist- sosyalist, kralcı-cumhuriyetçi, İslam monarşisti-Arap milliyetçisi, Batı yanlısı-Batı karşıtı olarak tanımlanabilir. Ancak bu basit  zıtlıkların hiçbiri durumu tamamen ifade etmeye yetmez. En basitinden Arap soğuk savaşına, on yıllardır bir tarafına Suudi Arabistan ve muhafazakâr müttefikleri, diğer tarafına Suriye, Mısır veya Irak’taki gibi hükümetler öncülük etmektedir.
3- Suriye’deki üçüncü çatışma katmanı, son zamanlarda bir Şii-Sünni karşıtlığı olarak da tanımlanan eski İran-Arap karşıtlığıdır. Bu, son zamanlarda İran ve Hizbullah arasındaki yakın yapısal bağların da dahil olduğu 1979’dan bu yana Suriye ile İran Hükümetinin ittifakı ile sembolize edilmektedir.
4- Suriye’de yer alan dördüncü çatışma yenilenmiş ancak çok sınırlı olan ABD ve Rusya arasındaki Soğuk Savaş versiyonudur. En basit olarak yenilenen soğuk savaşta Rusya’nın  Suriye’deki kararlı duruşu, Arap liderlerinden hangisinin gideceğine ve hangisinin kalacağına tek taraflı olarak ABD’nin karar vermesini önlemek için görünmektedir.
5- Suriye’deki beşinci çatışma, merkezi, modern Arap gelişmesi ile güvenlik devletinin etnik, dini, mezhepsel, ulusal ve kabile çizgisinde hareket eden dağılan ve parçalanan güçler arasındaki yüzyıllık gerilimdir.
6- Ve Suriye’deki altıncı ve en son gerginlik, El Nusra Cephesi gibi Selefi fanatik militanlardan oluşan El Kaide güçleri ile Müslüman Kardeşler veya daha geniş olarak,  Suriye Ulusal Muhalefet Koalisyonu gibi daha laik olan Esad rejiminin devrilmesi için savaşan ana muhalefet grupları arasındaki çatışmadır.
Bu nedenle Suriye’nin etrafında ve içinde tanık olduğumuz şey, komşu ülkelere doğru yayılan veya devam eden bir Sünni-Şii karşıtlığından çok daha karmaşıktır.

evrensel.net
ÖNCEKİ HABER

Pravda 101 yaşında

SONRAKİ HABER

Kılıçdaroğlu’nu devirmek isteyenler var

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa