29 Mart 2025 01:59

"Sokağa çıkalım, slogan atalım" peki ya sonrası?

“Sokağa çıkalım ve slogan atalım” peki ya sonrası? Sokak eylemleri kesildiğinde, üniversiteli gençliğin elinde ne kalacağı, neyi kazanacağı o gün yerellerde ne kadar örgütlü olduğuyla görünecek.

"Sokağa çıkalım, slogan atalım" peki ya sonrası?

Fotoğraf: Andaç Aydın Arıduru/Evrensel

Özlem Songül Abayoğlu
ozlemsongulabay@gmail.com


İmamoğlu’nun diplomasının iptal edilmesine ilk tepki İstanbul Üniversitesi öğrencilerinden geldi. Ardından da birçok üniversitenin öğrencileri, İstanbul Üniversitesi öğrencilerinin çağrısına destek vererek sokaklara döküldü.

İlk günün en öne çıkan kazanımı, öğrencilerin bir arada hareket ettiğinde polis barikatlarını yıkabildiklerini, ses çıkarabildiklerini görmüş olmalarıydı elbette. Dövizlerinde de yazdıkları gibi ‘Gezi’dekilerin çocuğu’ yaştaki bu genç nesil, 12 Eylül ardından bastırılmış, sonrasında da 15 Temmuzla birlikte iyice zapturapt altına alınmış olan üniversiteler nedeniyle örgütlülükten ve haklarını mücadeleyle alabilecekleri fikrinden olabildiğince uzaklaştırılmıştı. Patronuna ya da dekanına karşı ses çıkardığında okuldan veya işten atılabileceğini bilen, bir tweet attığında ya da bir röportaj verdiğinde gözaltına alınabileceğini gören bu gençlik, tüm bunların üstüne bir de gelecek kaygısıyla boğuşurken yıktı barikatları. Bugünkü eylemleri Gezi’den farklı kılan da tam olarak bu ekonomik ve politik koşullar oldu. Gençler ellerindeki ‘Korkma’ yazılı dövizlerle okulundan onu izlemeye devam eden sıra arkadaşına sesleniyordu.

‘Silivri soğuk’ olduğundan fısıldayarak söylemekten dahi çekindiği “Hükümet istifa” sloganını hep bir ağızdan haykırdılar. Sesini yükseltebildiğini, taleplerini haykırabildiğini gören, bunun öz güveniyle dolan üniversiteli gençlik bugün okulunda yapılan basın açıklamasıyla da Saraçhane’deki mitingle de ikna edilemiyor. Yürüyüp, slogan atıp, bağırmak istiyor daha ne kadar barikat yıkabileceğini görmek istiyor.

Saraçhane’de Özgür Özel’i dinlemek istemeyen üniversite öğrencilerinin bir kısmı, Galata Köprüsü’nü kapatarak oturma eylemi yaptı. Bu oturma eylemine katılan öğrencilerden biri, “Biz miting dinlemek istemiyoruz. Zaten CHP heyeti oradan ayrılıyor, biber gazını biz yiyoruz. Kendi eylemimizi yapmak istedik” diyordu. Marmara Üniversitesinde boykot komitesinin seçimini beklemeden kampüsten çıkıp Beşiktaş’taki öğrenci buluşmasına giden bir üniversiteli ise, “Kendi okulumuzda eylem yaptık, şimdi oradakine gideceğim. Boykot komitesi seçimi daha erken olsaydı kalırdım” diyor.

Boykot örgütlemeye çalışan birçok üniversiteli ise boykotun okula gelmemek olarak anlaşıldığını, öğrencilerin birçoğunun kendi kampüsünde örgütlenmeye uzak olduğunu söylüyor. Eylemler sürerken kampüslerde yapılan forumlar, öğrencilerin okuldaki sorunlarını ve taleplerini birlikte tartışmalarına ortam yaratıyor. Öğrenciler, daha önce çok az üniversitede, çok az kişi tarafından sözü geçen “Ders materyalleri eksik, tuvaletlerde sabun ve tuvalet kağıdı yok” gibi cümlelerin bu eylemler sırasında örgütsüz üniversite öğrencileri tarafından da dile getirildiğini, bu taleplerin sahiplenildiğini söylüyorlar. Ancak hâlâ birçok üniversitede öğrenciler tam anlamıyla bir boykot örgütleyebilmiş durumda değil.

“Sokağa çıkalım ve slogan atalım” peki ya sonrası? Sokak eylemleri kesildiğinde, üniversiteli gençliğin elinde ne kalacağı, neyi kazanacağı o gün yerellerde ne kadar örgütlü olduğuyla görünecek. Sokaklarda yapılan eylemlerin ardından kampüse döndüğünde, bir tuvalet kağıdı için, kulüplerin işlevsizleştirilmesinin önüne geçilmesi için, iyi ve ücretsiz bir yemek için, CİTÖK için kendi sıra arkadaşlarıyla mücadeleyi örebildiğince kazanmaya yaklaşacak.

Evrensel'i Takip Et